Tuğçe emniyetten çıktığında Efe'nin arabasını görünce o tarafa doğru yürüdü.
Efe Tuğçe'yi görünce elindeki kutuyu cebine koyup arabadan indi.
"Boş zamanlarınızda servisçilik yapıyorsunuz galiba savcım?"
"Bi güzergah oluşturdum ama bütün yollar sana çıktı niyeyse"
Tuğçe başını eğip güldü. Efe'nin evinde yemek yemek için gidiyorlardı. Kısa bir market turundan sonra nihayet Efe'nin mutfağına geldiler.
Efe çekmeceden çıkardığı önlüğü Tuğçe'nin boynundan geçirdi. Kendi önlüğünü bağlarken Tuğçe saçlarını toplamış muhteşem makarnalarını yapmaya başlamışlardı.
Salondaki masaya kurdukları minik sofralarında yemeklerini yiyorlardı.
Efe'de bir gerginlik vardı. Tuğçe bunu anlayabiliyordu.
Elindeki çatalı bırakıp Efe'ye baktı.
"Seni dinliyorum"
Efe, henüz kendini hazır hissetmiyordu ama Tuğçe onu anlamıştı. Eli ile işaret edip sandalyeden kalktı.
Kısa süre sonra geri döndü. Ne diyeceğini ne konuşacağını bilmiyordu. Ciddi konuşmaları sevmiyorlardı.
Aklına gelen anı ile gülümsedi.
"Tuğçe sokağın başında bi kuyumcu vardı çok övüyorlardı. Bende iki alyans aldım. Bunlar sende dursun kiminle istersen takarsın sana kalmış artık"
Tuğçe Efe'nin kurduğu cümlelere karşı gülmesini tutmaya çalışıyordu.
"Nasıl yani ikisi de mi bana?"
"Yani evet kiminle evlenmek istersen"
"Acaba sen evlenmek ister misin savcım benimle?"
"Yani ben daha önce hiç evlenmedim o yüzden birisiyle nasil evlenilir bilmiyorum da benimle evlenir misin acaba tabi sen de istersen?"
"Olur, ama sade bi nikah öyle garip şeylere gerek yok"
"Tamam ıı o zaman öpebilirim galiba gelini?"