Yüzümde hissettiğim ıslaklık hissiyle gözlerimi ovalayarak aralamaya çalıştığımda uyanmam için yüzümü yalamaya çalışan köpeğim mantarı görünce yüzümdeki şaşkınlık yerini gülümsemeye bıraktı.
Son zamanlarda beni yatağımdan kaldıran tek şeydi mantar. Kafasını okşayıp tıraş zamanı gelen tüylerinin arasında gezdirdim parmaklarımı. Hoşuna gitmiş olucakki iyice yerleşti kollarımın arasına.
Mantarın yüzüne bi öpücük kondurup yerimden doğrulmaya çalışırken sırtıma saplanan sızıyla dişlerimi sıktım.
Dün gece uyuyakaldığım kanepe yüzünden belim tutulmuştu ama üzerimden düşen battaniye, açık kalan televizyon ve uyuşan kolumdan anladığım kadarıyla deliksiz bi uyku çekmiştim .Uzun zamandır çektiğim uyku problemleri üzerine bu uyku ilaç gibi gelmişti. öyle ki ağrıyan belim bile tadımı kaçırmamıştı.
Belimi ağrıtan bu berbat kanepeden kalkıp geceden beri açık olan televizyonu kapatmaya yeltendim. Dün gece beni bu kanepede yatmaya zorlayan filmin ne olduğunu bile hatırlamıyordum.
Dağılmış salonun ortasında uzaktan kumandayı ararken kendimi düşüncelere dalmaktan alıkoyamadım
poyrazın yapmayı en çok sevdiği cumartesi aktivitesi ucuz yapım korku filmi açıp film bitene kadar her detayına alay edip kahkalara boğulmaktı. Tüm bunları hatırlarken yüzümdeki buruk gülümsemeyi silemedim
Kumandayı aramayı bi kenara bırakıp bizi bu duruma getiren şeyin ne olduğunu düşündüm. Ne ara bu hale geldiğimizi düşündüm, neden birbiriyle yolu hic kesişmemis hic rast gelmeyen iki insan gibi davrandığımızı sorguladim istemeden, neden aklımı yitirircesine sevdiğim bu adamdan nefret eder olmuştum? nefret edebiliyor muydum gerçekten? neden artık cumartesi geceleri o berbat filmleri tek başıma izliyodum?
o kendi yolunu çoktan çizmişken benim hala aşamamış olmam kendime olan öfkemi daha da arttırıyordu.
Belkide her seyi romantize eden bendim yalnızca. Onun için çok anlam yüklenecek bi durum yoktu ortada. Onun birini kendinden daha çok önemsemeyi reddeden sarsılmaz bir egosu vardı. Birini sevmenin ne demek olduğunu bile bilmediğine emindim.
Ellerimi saçlarımın arasına geçirip kafami dizlerimin arasına yerleştirdim. Geri geri yürüyüp tüm gücümle kafamı duvara vurmanın o anları unutturucağını bilsem tereddüt bile etmezdim.
Kafamı yana çevirdiğimde bana meraklı gözlerle bakan mantarı gördüm poyrazdan geriye kalan tek şeydi mantar
Spor çıkışı yağmurlu bir günde eve dönerken poyrazın köpeği ezeyazmasıyla sahiplenmeye karar verip eve getirmiştik. Uzun süre köpeğin adını berkay koyma konusunda direttiği için isimsiz kalan köpeğe pizzamdan ayıklayıp ona verdiğim mantardan esinlenerek adını mantar koymuştu
Her şeyde, her yerde, gittiğim her mekan, telefonumdaki her fotoğrafta ona ait bir iz bulmak onu unutmamı daha da zorlaştırıyordu ve bundan nefret ediyodum
Tüm bu düşünceleri susturmak istercesine elime geçen kumandaya sertçe basarak açık kalan televizyonu kapattım
Doyurmam gereken bir karnım ve köpeğim olduğunu hatırlayıp mutfağa doğru ilerledim. Dolabı açtığımda ise anneannemin deyimiyle üzerine işesek günah sayılacak bir lokma bişi yoktu. Bu zamana kadar açlıktan nasıl ölmediğime hayret edip elimi rafın üzerindeki pakete attığımda onun da içinin boş olduğunu görmek sinir kat sayımı dik bir ivmeyle arttırdı
Altımdaki esorfmanı değiştirmeye bile gerek duymadan mantarın tasması ve elime gelen ilk ceketi giyip evden çıktım.
Arabaya binmeyip yürümek daha iyi bir fikirmis gibi geldiğinde mantarla beraber marketin yolunu tuttuk.
birkaç kahvaltılık bolca köpek maması bir paket sigara ve kırmızı şarapla marketten ayrılıp eve doğru ilerlerken mantarın kaka yapma molasıyla elimdeki poşetler yavaş yavaş bileğimi keserken en yakın banka oturdum. Yürümenin pek de iyi bir fikir olmadığını o an farkettim
Kış mevsimi icin fazla güneşli bir havaydi uzun zaman sonra evden çıkmış olmak bana kendimi vampir gibi hissettiriyordu
Mantarın kakası sürerken etrafa gözlerimi gezdirdim sahil havası alan çiftler, çocuklarıyla vakit geçiren aileler, yürüyüş yapan sevgililer...
tüm bunların tadımı kaçırmasına izin vermek istemesemde yüzümdeki burukluğu gizleyememistim
etraftaki insanları izleme işini sürdürürken sağ çaprazımdaki kalabalığa çevirdim yüzümü aklıma gelen fikirle yüzümdeki burukluğu silip kafamda yanan ampulü aydınlatım
içinden çıkmam gereken bi buhran vardı ve üzerimden atmam gereken bir ölü toprağı
Geçmişe takılı kalmak anıları unutamamak tüm bunlar beni içine çektikçe çekiyo, boğuyodu
Herkes hayatını devam ettirmenin bir yolunu bulmuşken benim ayaklı cenaze gibi dolasmamin kendimden başka kimseye zararı yoktu. Çözüm onu unutmaksa bunun için elimden geleni yapacaktım
Ambalajından kurtardığım paketten bir dal çıkarıp ateşe verdim sigaradan ilk dumanı icime cekerken bakışlarımı aşırı renkli mekana kilitledim.
Kim bilir... belki de birilerinin eskiye dönme vakti gelmişti.
"SIZI BAR BU GECE 12:00 DA HİZMETİNİZDE"