*Poyraz*
Omuzlarımdaki yükün şiddeti gün geçtikçe daha da artıyor gibiydi vücudum, içinde tek bir damla kan kalmamış kadar halsizdi kalbimse bütün olumsuz duyguları sırtıma yükleyip dünyanın çevresinde on tür koşturmuşçasına bitkin düşmüştü son zamanlarda atıp atmadığından bile şüphe ediyodum
sebebini bilmedigim bi mutsuzluk esir aldı beni. Sadece bana değil çevremdekilere bile zarar verdiğim öfkemi kustuğum herkesi fütursuzca yıkıp geçtiğimiz icimdeki sızıya engel olamadığım bi mutsuzluktu.
Bar tezgahının üzerinde duran dibi görünmüş bardağı elime alıp geri bırakıyor ve yaklaşık on dakikadır yalnızca bunu yapıyordum
karşımda duran barmenin boş bakışlarını üzerimde hissederken fazla içtiğim için " bir şey ister misiniz?" sorusunu yinelemeye cesaret edemediğini tahmin edebiliyordum.
parmaklarımla boş bardağın üzerinde halka çizerken durup düşündüm. Neydi bu halim? bu melankolinin bu depresyonun sebebi neydi? neden sebepsizce yıkıp döküyodum? hep mi böyleydim yoksa bunun bi sebebi mi vardı? neden kendimi insanlardan uzaklaştırmaya yalnızlığa hapsetmeye çalışıyordum
iyi bi kariyerim, severek yaptığım bi işim, güzel giden bi ilişkim varken neydi bu şimarıklık?
Eksik bişey vardı yerini dolduramadığım. Bi boşluk vardı. Ne zaman bu boşluğu doldurmaya kalksam çabasız kalıyo adını bilmediğim bi hüzün cöküyodu üzerime
Ne vakit bunun üzerine düşünsem kalbim sıkışıyor, bütün sevinçlerim anlamını yitiriyo, kendimi ucuz bir barın içinde sinirli bir barmen karşısında, kaçıncı olduğunu saymayı çoktan bıraktığım bardağın etrafında parmaklarım geziniyor, sol yanımda çalan müziğin ritmine göre dönüp duruyordu
Başımı barın içindeki sarı loş ışığın aydınlattığı herkesin heyecanla seyrettiği müziğe çevirmeye gerek bile duymadım çünkü önemli olan onları görmek değil duyabilmekteydi
o kadar güzel çalıyolardı ki bulunduğunuz yerden soyutlanıyo gözlerinizi sıkıca kapatınca bile kusursuz sahne performansı canlanıyor belki de bana sebepsiz bir öfke besleyen barmenin " bu amıma kodumun malı napıyo" bakışlarına sebebiyet veriyodu
parmaklarım biten müzikle dururken kopan alkış tufanıyla gözlerimi açtım derin, soluksuz bir uykudan yeni uyanmış gibiydim
önüme döndüğümde bardağımdaki içki çoktan bitmiş, etraftaki insan hareketliliği artmış, herkes yavaş yavaş martinilerinden son yudumu alıp dağılmaya hazırlanmıştı
Bu hayattan gereksiz keyif alan insan topluluğuna göz devirip cebimdeki paketi aramaya koyuldum.
cebimden çıkan hafif pakette hala son bi sigaranın daha olmasına ve barmene ağız eğmek zorunda kalmamaya şükür ettim şanslı günümde sayılırdım
tabi asıl şansımın sigaradan kaynaklı olmadığını farkedene kadar...
Mekanın boydan boya camla kaplı kısmında siyah elbisesiyle, sarı saçlarıyla, elinde tuttuğu sigaradan ağır ağır solarak sıkıntıyla geri üfleyen kadını seyrettim
denegesini koruyamayarak ellerini yasladığı camdan destek alarak duran titreyen bacaklarını birbirine bastırırken gözünden akan yaşı elinin tersiyle siliyordu
gecenin esen rüzgarı sarı saçlarını ve siyah kısa elbisesini onun başına bela ederken ondan gelen kokunun tanıdıklığı içimdeki ona daha da yakından bakma dürtüsünü harekete geçiriyordu
Kokuların garip bi kimliği vardır. Size çoğu zaman unutmak için çaba sarfettiğiniz şeyleri kafanıza vura vura hatırlatır. Kötü bir anı, mutlu bir günü, bir ayrılığı, bir kavuşmayı, vedaları, öfkeleri, bir geceyi, bir sevişmeyi...
Sizi bir uçurumun eşiğine sürükleyip sizin düşmenizi bekler
şimdi ise o uçurumdan aşağı kendimi atsam dahi canımın bu kadar yanmıyacağına yemin edebilirdim
O karşımdaydı. Kestirdiği için kısalan sarı saçları, titremesine engel olamadığı dizleri, ağlamaktan kızaran gözleri, tedirgin bakışları ve değişmeyen kokusuyla karşımdaydı
Bana bakıyordu. Bana yalnızca bakmıyor beni görüyodu, hissediyodu
Bana endişeli bakıyor, korkulu bakıyor, kırgın bakıyo ama nefret okunmuyordu gözlerinden
öyleki onun için nefret bile edilcek kadar değerim kalmamıştı. Ve bu hepsinden daha acı vericiydi
Onun bakışlarına karşılık verirken onun aksine mutluydum. Yeniden doğmuş reankarne olmuştum. Etraftaki sesler kulağıma uğultu gibi gelmeye başlamış, beynim duraksamış, vücudum kaybettiği kanı tekrar depolamıştı. Evrendeki her şey yeniden anlam kazanmış, yaşamanın nefes almaktan ibaret olmadığını şimdi anlamıştım
En önemlisi ise içimdeki boşluk tekrar dolmuş, kalbim işlevini tekrar hatırlamıştı.
Bu sefer olmucaktı. Bu sefer o boşluğa gömülen ben olmuycaktım. Bu sefer ateş alan vücudumun yanmasına engel olmuycaktım. Onu tekrar kaybetmiycektim.
Alev almak hiç bu kadar keyif vermiycekti...