Ormanın içinde, ağaçlara kaplı alanda üstümde beyaz olduğunu düşündüğüm bir elbiseyle dizlerimin üzerinde oturuyordum. Her yanım çamur ve kanla kaplıydı, kucağımdaki ellerimi kaldırıp baktığımda ay ışığının altında koyu kırmızı rengi parladı. Korkmamam gerekiyordu ama tam anlamıyla dehşete düşmüş hissettim. Vücudumun hiçbir uzvunu kontrol edemiyordum. Titrememi durdurabilmek amacıyla ellerimi sımsıkı yumruk yaptım. Kanın yapış yapış dokusunu daha fazla hissetmekten başka hiçbir işe yaramadı.
"Senin suçun," diye bir ses yankılandı zihnimde. Bakışlarımı ellerimden kaldırıp karşıya çevirdiğimde bugüne dek tanıdığım herkesin cesetleriyle karşı karşıya kaldım. Üst üste yığılı bedenleri seçmek o kadar zordu ki onları tanıyabilmeme bile şaşırdım. Etrafta uğursuz bir çınlama yankılanıyordu, hafif rüzgar estiğinde öğürmemek için sertçe yutkundum.
Kan, çürük ve yanık et kokusu genzimi yaktı.
Dudaklarımı araladım fakat sesim çıkmadı. Boğazım tahriş olmuştu. Kalbim göğüs kafesimi parçalayacak kadar hızlı çarpıyordu, belki de göğüs kafesim çoktan paramparçaydı. Bilmiyordum.
Bedenimin hiçbir zerresinde kontrol sahibi değildim.
Yeniden bir şeyler söylemeyi denediğimde çatallaşan sesim ormanda yankılandı.
"Benimle dalga mı geçiyorsun?"
Her yer aynı anda karardı. Sanki hiç o ormanda değilmişim, hiç kan kokusu almamışım, hiç ölü bedenler görmemişim, hiç o kanı avucumun içinde hissetmemişim gibi...
Sonsuz bir boşluğun içinde kalakaldım.
"Yeterince ikna edici değil miydi?" diye sordu Dia zihnime. Onu göremezdim, sadece varlığı oradaydı. Aynı vücudu kullanan iki varlık diyebilirdik. O bendim, ben ise o. Aynı zamanda ben başka bir insandım, o başka bir insan.
Aniden öfkenin bedenime yayıldığını hissettim.
"Anatomi dersindeydim, Dia. Bunu bana neden yapıyorsun?"
Zihnime bu kadar kolay ulaşıp her şeyi kanlı canlı ve detaylarıyla bana yaşatabiliyor olmasından bıkıp usanmıştım. Yaşadığım dehşeti kelimelere bile dökemiyordum ve özellikle çaresizlik hissettiğim cesetlerle dolu illüzyonlar daha beterdi. Şifacı olan bedenim gerçek ile gerçek olmayanı ayırt edemeyerek bana acı çektiriyordu. Çünkü bir katliamı durup izlemek doğama aykırıydı.
Ben iyileştirmek için yaşıyordum.
Potansiyelini kullanmıyor oluşunu kabullenemiyorum. Dünyamızı kurtarıp süper kahraman olabiliriz, biliyorsun değil mi?
Gözlerimi devirdim ya da öyle yaptığımı düşündüm, bütün olaylar zihnimde varolduğundan gerçeklik algımı tamamen yitirmiştim.
Dünyayı kurtarmak mı? Senin yüzünden yaralanan savaşçıları bile kurtaramayacağım. Beni rahat bırak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALKAN
FantasíaSistem şöyle işliyordu: doğal dengeyi korumamız gerekiyordu, gölge denen yaratıklar insanları yok etmek için vardı. Bizler ise onları yok etmek için. Savaşçılar gölgeleri haklar, şifacılar yaralananları kurtarır, muhafızlar insanlar arasına karışıp...