Tehdit

49 14 34
                                    

oy sınırı koymaya karar verdim çok ghost okuyucu var olmaz böyle

oy sınırı: 15

(Yazar)

"Tanrı aşkına Yeon, bozuldu da ne demek?"

Bezgin bir nefes verdi kızıl. Minho'ya göre asıl bezen oydu ama şu lanet gün bitmek bilmiyordu işte.

"Bozuldu demek, hyung. Yandı. Parçalandı. Çalışmıyor. Yok, unut artık onu." Oturduğu yerden her kelimeye vurgu yaparak konuştuktan sonra bilgisayarına çevirdi bakışlarını, bir şeyler yazarken kumrala bakmadı. "Yarına yenisi gelmiş olacak, en geç öğlen vereceğim size dosyaları."

Yüksek masaya dayadığı ellerini çekti Minho. Diğer her şey yetmezmiş gibi koskoca karakol arşivinin çıktı makinesinin bozulması artık sabrını taşıracaktı. Yeonjun'un dediğine göre sabah geldiğinde makineyi bozuk, hatta buhar çıkarır şekilde bulmuştu. "Akşam birileri düşürmüş bozmuştur, sonra da söylemekten korkup gitmişlerdir işte. Ne de olsa Yeonjun var, yık üzerine, değil mi!?" diye isyan etmişti dedektife de.

Yapabileceği bir şey yoktu Minho'nun. Dosyayı yarın gelip alabileceğini düşündü. Bir nefes verip çıkmak üzere yöneldiğinde ise kapıdan şu an istediği son insan girmişti.

Komiserin ona diktiği gözlerinde hala Chan'ın odasında gördüğü nefreti vardı, bu nefrete karşın Minho ise hiçbir şey yapamazdı. Olaylara hala kendi kafasında anlam vermeye çalışıyordu, yıllar önce bitirdiği, kafasından atmak için her şeyi denediği birisini görmüştü.

Han Jisung ölüydü.

Yanlış kişinin tarafında olmuş bir adamdı. En büyük hırsının sonucu, en büyük pişmanlıklarının sebebiydi. En önemlisi, ölüydü o. Olmalıydı. Aksine inanmak yıllardır inandığı her şeyin yıkılması demekti. Ama oradaydı işte, hiç değişmemişti sanki üzerine atlayacak gibi duran bu adam.

Han Jisung hayattaydı. Ve o hayattaysa, kendisi başta olmak üzere kimse güvende olamazdı.

Uyarması gereken insanlar, doğrusunu öğrenmesi gereken yanlışlar, anlaması gereken olaylar—

Durdurdu kendini. Gözlerini kapatıp sıktı, bakışlarını komiserin arkasındaki kapıya sabitleyerek adımladı. Önceliği hiçbir zaman duygular olmamıştı, ve şimdi de olmayacaktı. Hyunjin'e soracağı şeyler olduğunu aklına kazıdı. Jisung ise emin adımlarla odayı terk eden bu adam yanından geçerken hareket bile etmemişti.

•••

Akşamın karanlığı sonunda çökmüştü. Sokak lambalarının loş ışığıyla aydınlanan sokakta ise iki dedektif ilerliyordu.

Büyük olanın sesi yankılanıyordu sessiz sokakta.

"Seung, her ne işi varsa söyle ona acilen beni arasın." dedi evine giden yolu değiştirerek diğer sokağa girdiği sırada. "Nedenini boşver. Bilmediği bir detay var, önemli bir şey. Bunu söylesen yeter."

"Minho, sana işi var diyorum. Aramasını falan söyleyemem, bir kere odasından kovdu zaten beni. Onun kaprisi ile mi uğraşacağım bir de Tanrı aşkına? Bana söyle diyorum, onu da yapmıyorsun. İşim gücüm var, darlama beni."

Ağzını açmışken yüzüne kapanan telefonla yüzünü ekşitti Minho. Cevaplara ihtiyacı vardı, en kısa sürede.

Ancak madem şimdi alamayacaktı, halletmesi gereken başka bir problem vardı...

Telefonunu cebine koyduktan sonra adımlarını hızlandırdı. Onu gören herhangi birisi görünmez bir tehditten kaçtığını düşünebilirdi. Hızlandı, hızlandı, hızlandı ve aniden yanındaki sokağa girdi.

Heykeltıraş ▪ MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin