Eve dönüş yolunda Aleon'un omzuna yaslanmıştı. Elini yumruk yapmıştı bu yüzden kolu her zamankinden sert hissettiriyor ve Estee'ye batıyordu.
"Özür dilerim biraz daha geç kalsaydım ben..."
"Tam zamanında yetiştin, beni oraya sen göndermedin sonuçta."
"Ancak leydim!"
Gecenin karanlığında yürüyen atların tıkırtıları dışında derin bir sessizlik vardı. Estee geceyi bu yüzden çok severdi, sessiz ve sakindi. Hafif esen rüzgar kumaşla örtülü pencerelerden girip tenine değdiğinde vücudundaki bütün tüyleri ürperiyordu. Estee yorgun düşmüş bedeninde ağzını güçlükle aralayabildi.
"Bana kılıç kullanmayı öğret."
"Ricanız emirdir."
Aslında Aleon bu duruma şaşırmıştı. Estee eskiden böyle değildi; küçük, kırılgan, ağlak bu kelimeler onu tabir etmek için kullanılırdı ancak bu durumdan memnun olmuştu. Özellikle böyle bir yerde kadınların kendini korumasını savunan biriydi. Gözünün ucuyla omzunda yatan Estee'ye baktı ve o da gözlerini kapattı.
Sabaha karşı dükalığa vardıklarında dük Estee'yi gülerek karşıladı. Onun ağzını açmasına izin bile vermeden, elini omzuna atar gibi yapıp odasına kadar sürükledi.
"Sevgili kızım odama geçelim."
"Beni takip et."
Kütüphanesinden bir kitabı çekti ve içeride gizli bir oda açıldı gördükleri karşısında şok geçirmişti. Bütün bir oda işkence aletleri ve kanla kaplıydı. Kaçmasına fırsat vermeden Estee'yi odaya itti ve onu sersemletmek için kafasına sert bir cisim geçirdi. Yüzü şaşkınlığını ve hayal kırıklığını gizleyemiyordu. Bunca zamandır kendi öz kızına burda işkence mi yapıyordu?
'Pislik.'
Estee kafasına aldığı darbeyle birlikte gözlerinin kapandığını hissetti. Uyandığında duvarda asılı olan çarka çapraz şekilde kelepçelerle bağlanmıştı.
"Ne yapacaksın bana alçak!"
Estee yere tükürdü.
"Sevgili kızım seni sattığım halde neden geri geldin, benim işimi baltalamaya mı çalışıyordun yoksa? Seni doğduğuna pişman edeceğim!"
"Hangi baba kızını satar pislik."
Dük öfkelenmişti. Önündeki kolu çekince mekanizmanın çarklarına sarılan demirlerle kolları gerildi hayatında daha büyük bir acı duymamıştı.
"Ba- ba yapmaa!" "Agggh!" "Durdur şunu!"
"Seni yeterince eğitememişim, işe yaramaz!."
Kolu bir daha çekti, bu sefer zincirler mekanizmada dönerek ayaklarını çekti.
Gerçek Estee'nin bu kısa ömründe bunlara maruz kaldığını görmek canını acıttı. Bu odada tonlarca işkence aleti vardı. Ağlıyordu ancak canının acısından çok, ikisi de farklı hayatlar yaşarken onunla aynı şeyleri hisseden, yaşamaktan bıkan ve bir kere ölmenin her gün ölmekten daha kolay olacağını düşünen o kıza ağlıyordu. Gözyaşları boncuk boncuk dökülüyordu. Üstelik kendi babası tarafından işkence görmesine rağmen susmuştu çünkü koruması gereken küçükleri vardı. Estee çok yalnızdı, bu bedene girmeden önce o da öyleydi. Onu en iyi anlayan yine oydu.
"Zavallı Estee senin için yaşayacağım!"
"Agggh! dur artık."
Hıçkırıklar bitmiyordu, gözlerindeyse yaş kalmamıştı artık.
"Estee"
"Olamaz!"
Bu Ophelia olmalıydı.
"Buraya gelme buraya gelme lütfen"
Dük iğrenç bir şekilde sırıttı.
"Bu fare de geldiğine göre ağaç yaşken eğilmeli değil mi?"
"Hayır ona dokunmaaaa! Seni pislik onun kılına zarar gelirse seni öldürürüm"
Ophelia'yı kucağına aldı. Zavallı küçüğün dünyadan haberi yoktu.
"Seni pislik bırak dedim!"
Ve eline kırbacı aldı.
"Estee acıyorr."
"Lanet olsun"
Kırbaç darbelerini ard arda minik kıza vuruyordu. Bu minik beden ne kadarını kaldırabilirdi ki?
"Lanet olsun ben ben hiçbir şey yapamıyorum."
Minik kardeşi ağlamaktan ve acıdan bayılmıştı.
Bir anda Estee'nin bayılacak olan vücudunu yeşil bir mana(1) sardı, zihninde toplandı. Teker teker kelepçelerini çözdü ve Ophelia'yı yerden yükseğe kaldırdı. Manadan dökülen altın sarısı tozlar bütün yaralarını iyileştirdi. Mana kız kardeşini sarıyor, parlak tozdan bir bulutmuş gibi onu yerden yukarıda tutuyordu. Gıdıklanmış olacak ki Ophelia'dan kıkırdama sesleri gelmeye başladı.
"S-sen uyandın mı!?"
Dükün büyüyen gözleri karşısında nefretle duruyordu. Dük korkudan ne yapacağını şaşırdığı sırada dükün elindeki kırbacı mananın yardımıyla, boynuna doladı boynunu bedeninden ikiye ayırdı. Bunu yaparken gram acıma duygusu ve pişmanlık hissetmedi, Estee'nin gözleri dönmüştü. Aksine bu onu mutlu etti ve artık rahatlamıştı. Manası yavaş yavaş vücudunu sarıp kalbinden içeri girdi. Estee tekrar can bulmuş gibi derin bir nefes aldı. Ophelia yaşadıklarını unutmuştu ve gülüyordu. Pisliğin cesedini o odada bırakıp çıktı. Öldükten sonra dükün surat ifadesi onu tatmin etmeye yetmişti. Acınası ve korku dolu gözlerle ona bakıyordu, ağzı bir kuduz köpeğin ağzı gibi köpüklüydü.
"Bu hallerin sana çok yakışıyor."
Dükün ölü bedenine tükürdü ve derin bir nefes aldı. Dükalık artık onundu.
(1)insan-tabiat ilişkisi ve muayyen bir varlık tasavvuru
YOU ARE READING
İKİNCİ HAYATIMDA YAŞAYACAĞIM
Исторические романыBu hikaye Estee'nin ölümünden uyanmasıyla başlar. Reenkarnason yaşamış ve yeni bir dünyada uyanmıştır. Okuduğu kitabın içinde. Peki bu dünyadaki bütün zorluklara rağmen hayatta kalabilecek midir?