Bilinmez Yeşil Mana

2 0 0
                                    

"M-majesteleri e-evlilik mi dediniz?"

Estee yanlış duymayı umdu. Hiç istifini bozmadan devam etti. 

"Fakat dükalığa kim bakacak? Başıboş kalamaz ve iki küçük kardeşlerim bensiz ne yapacaklar?"

"Merak etmeyin düşes. Onları da düşündüm, siz yokken dükalığa çok iyi dadılar göndereceğim. Hepsini test edebilirsiniz. Dükalığın işlerini saraydan halledebilirsiniz tabiki."

"Evet majesteleri nasıl emrederseniz."

Estee başını doksan derece eğip imparatoru selamladı keza daha fazla bahanesi kalmamıştı.. İmparatora karşı gelemezdi.

"Sen ne dersin prens, nişanlına merhaba demeyecek misin?"

"Düşes görüyorum ki söylenilenler kadar güzelsiniz hatta yanınızda az bile kalmış."

Estee başını eğdi ve kaldırdığında göz göze geldiler. Yüzündeki muziplik asla değişmiyordu. 

"Sevgili babacığım benim yerime mükemmel bir karar vermiş ne diyebilirim ki?"

"Çok güzel yarından itibaren burda kalabilirsiniz düşes."

Estee tekrar selamlayarak kapıdan çıktı. Belinde birinin kolunu hissetti, bütün belini sarmalamış ve yüzünü ona döndürmüştü. Estee baştan aşağı ürpertici bir hisle kaplandı. 

"Sevgili nişanlım bana veda etmeyecek misin?"

Bütün ülkenin korktuğu, bu kana susamış katil karşısında durmuş ve alay edercesine üstten bakıyordu.

"Veliaht prens nasıl olur? Henüz nişanlı değiliz, şimdilik görüşmek üzere o halde."

Estee kolundan kurtulmaya çalıştı fakat çabaları nafileydi. Bir yapıştırıcıyla yapışmış gibi hareket dahi edemiyordu. Bir türlü kolunu çekmiyordu. Prens elini önce yanağında sonra da dudaklarında gezdirdi. Tenlerine esen hafif rüzgarla birlikte bir karıncalanma duygusu bütün vücudunu sarmıştı. Ona narin bir bebekmiş gibi dokunan bu eller kaç masunum canını yakmıştı. Estee gözlerini çekti.

"Benimleyken bana bak." 

Çenesini tuttu ve gözlerini gözlerine çevirdi kızıl gözleri Estee'nin altın rengi gözleriyle buluştu. Dışardan onları görenler Tanrı'nın güzellikleriyle kutsanmış bir çift olduğunu düşünebilirdi ancak Estee'ye göre karşısında duran bu adam onu korkudan titretiyordu.

"Suratındaki bu korku duygusu seni daha da çok arzulamamı sağlıyor."

"Müsadenizle gidebilir miyim prens? Bir gören olacak."

"O zaman görenlerin gözlerini oyarım."

Nasıl bir insan bu sözleri gülerek söyleyebilirdi. Prensin içinde merhametin m'si yoktu. Chane Estee'nin saçını aldı ve burnuna götürdü.

"Çok güzel kokuyorsun."

Estee boş ve sinirli gözlerle ona bakıyordu.

"Gitmeme izin verin." 

Estee'yi kendine daha da yaklaştırdı. Yarı çıplak bedeni bedenine değiyordu. Göğsünde yumuşaklığa dair hiçbir his yoktu, çıplak bedeni bir kalkan gibiydi.

"Bu tavırların beni çekiyor."

Tanrı aşkına bu da neydi? Katrine'le bu konuşmaları yapıyor olması gerekmiyor muydu? 

"Çok yakında görüşeceğiz düşes."

"O zamana kadar beni bekle."

...

Estee dükalığa geri dönmüştü. Gece boyu farkında olmadan veliaht prens Chane'i düşünmüştü. Neden Estee'ye bu kadar yakın davrananmıştı ve bu nişanlılık olayı da neydi? Katrine'e bunları söylemesi gerekmiyor muydu? Kafası gerçekten doluyken çalışma masasında günlüğünü buldu. Yani Estee'nin günlüğünü. Ne kadar başıboş hissettiğini yazmıştı kalemiyle her bir satıra. Aynı şeyleri hissediyordu. 

'Onu en iyi anlayan benim.'

Günlüğü çevirdikçe babasının işkencelerini yazdığını gördü. Her sayfayı çevirdiğinde hayatından hikayeler okuyordu. Estee, bir keresinde annesinin altınımsı yeşilimsi parlak tozlar çıkardığını gördüğünü yazmıştı. İşte aradığı sayfa önündeydi, hemen detayları okumalıydı. 

'Annem yine iki elini birleştirdi ve zihnini boşalttı  etrafında yeşil bir ışık hüzmesiyle altın renkli minik toz tanecikleri belirdi, bana bunun mana olduğunu ve benimde manamın olduğunu, bir gün çıkacağını anlattı. Peri soyundan geldiğimizi söylemişti ancak ihtimal vermiyorum.'

'Bunu baban dahil kimseye söylememlisin.'

'Özellikle imparatora.'

Estee epey bir şaşırdı. Peri mi? Mana mı? Bütün bunlar fantastik bir hikaye miydi? Peki imparatorluğa neden söylememesi gerekiyordu? Estee'nin zihninde bir ışık yandı. Ya babasının cenazesinde görüldüğü konuşulan yeşil mana imparatorun kulağına gittiyse? Her şey ondan sonra başlamıştı. Estee planlarını çözene kadar kimseye bir peri olduğunu belli etmemeliydi. Peki bu manayla ne yapıcaktı? Nasıl geri getirecekti?  O günden beri hiç görmemişti. Ne kadar hatırlamaya çalışsada, kitapta yeşil mana ve perilikle ilgili hiçbir şey okumamıştı. Estee genç yaşta öldüğü için olabilirdi. Kitaptaki imparator ölüyordu ve yerine veliaht prens genç yaşta tahta geçiyordu.

tık tık tık

"Girin" 

Sesi titreyerek çıkmıştı.

"Leydim iyi misiniz?" 

Yüzündeki dehşet verici ifadeyi farketmiş olmalıydı. 

"Sanırım manam var." 

Sözcükler ağzından nasıl olduğunu anlamadığı bir şekilde çıkmıştı. Aleon'a güvenebileceğini düşündü.

"L-leydim bu nasıl olur, siz ne bir tapınakçısınız ne de imparatorluk soyundansınız."

"Haklısın ancak... benim manam yeşil."

Sör Aleon'un bir okyanus kadar koyu renkli, mavi gözleri söylediği sözcükler karşısında büyümüştü.

"Fakat bu nasıl olur yalnızca p-periler..."

"Tamda ondan şüpheleniyorum sör." 

"Leydim yerel halk ve kraliyet mensupları bunu öğrenirse sizi yaşatmazlar. Bu topraklarda periler asla sevilmedi ve şeytanla anlaşma yapan sinsi varlıklar olarak görüldü. Bunu kimseye anlatmamalısınız!"

"Sör endişeni anlıyorum ancak zaten sen ve benden başka kimse bunu bilmiyor."



İKİNCİ HAYATIMDA YAŞAYACAĞIMWhere stories live. Discover now