Hocanın uyarısı sonrası tekrar yola koyulmuştuk. Tabi şimdi daha dikkatli kullanıyor ve hızını arttırmıyordu. Bayılan kızı ayıltmak için kullandığımız limon kolanyasının kokusu arabanın içine sinmişti. Ve sadece bana değil herkese tuzlu çubuk kraker verilmiş mide bozulmalarını önlemeye çalışılmıştı. İstanbul'a varmak üzereydik. Hamit hoca ve Sümbül hoca arasında kısa bir fısıldaşma anı geçti.
Sonrası için nolur bilemem ama şu anda yolculuğun büyük bir kısmını tamamlamıştık. Açıktığımı hissediyorum. Sanırım öğle yemeğine geçiyorduk.
"Geldik sanırım hocam. Arkadaşlar öğle yemeği sonrası gara geçip sizlerle diğer arkadaşlarınızı alacağız. "
Öğle yemeği tek masada yenilmişti. Bu sefer bir aksilik yoktu. Hepimiz yemeklerimizi alıp yerlerimize geçtik. Kendi kültürümüze ait yemekleri biraz özlayecektik artık. Şimdi anın keyfini çıkarıp kaşıklarımızla bunların tadını çıkartıyorduk . Tatlı da turta tercih etsem de pastaya kalmıştık ama o da birçoğumuzun vazgeçilmezi. Farklı hayatlar ve farklı bireyler olarak bir masanın etrafında sessiz bir utançla oturuyor olmak bilmediğin bir nesneye dokunmanın soyutlaşmasıydı. Sadece incele yemiyorsun.
Masada kısa sürede biten yemekler sonunda bize bulunduğumuz yeri gezebileceğimizi söylediklerinde buna çok sevinmiştim. Şimdi yanımda iki sandalye boştu ve ben de kalkmak üzereydim.
"Hanımefendi Samet'i gördünüz mü acaba? "
Elleri ceplerindeki Samet'e kaşlarımı kaldırıp baktığımda bana cidden sorusunun cevabını isteyen bir şekilde bakıyordu.
"Tam karşımda ya. "
"Yok canım bu Samet'i değil. Bilekliğimi bulamıyorum. "
"Garsonlara sormaya ne dersin? "
Sağ elini cebinden çıkarıp parmağıyla şakağına vurmuştu.
"Dahice "
Sanırım etrafımda normal birine yer yoktu. Ama sorun değil ne de olsa ben ne kadar kendinin beklediği gibi biriydim ki. Şu an Samet'in bu dostane tavrı benden çabuk sıkılır mı acaba düşüncelerine itse de her şeyin tadını çıkartmam gerekli. Yaşamdan umudum var.
"Arkadaşlar hadi gidiyoruz. "
Otobüs tekrar hareket etmeye başlayıp ilerledikçe hava yaz yağmurunu getirmeye başlamıştı. Gara gelişimizle yağmur bastırmıştı. İlerideki grup bizi bekliyordu. Araç durup yağmur geçmesini beklemişti. Hocalar inip diğer hocalarla konuşmuş ve diğerleri de onlarla beklemişti. Yağmur kısa bir zaman sonunda geçti ve ardından toprak koktu.
Diğerleri gelip bavullarını yerleştiriyorlardı. Sırayla otobüse binenlerin yarısı kızdı. Sırayla geçişlerini izliyorduk. Sonunda herkes binebildiğinde Hamit hoca en son hocaların arkasından gelerek şoföre hareket etmesine dair küçük bir işaret yaptı. Sonrada aklına yeni geliyormuş gibi elindekine baktı.
"Doruk kim? "
Arkada oturan biri ses verdiğinde hoca elindekini gelip almasını söyledi. Başımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde siyah kot ceketli kumral çocuğu gördüm. Hızlı bir şekilde gelmiş ve hocaya teşekkür edip elindekine uzanmıştı. Cep boyunda bir yıldız kitabı görmeyi beklemiyordum ama bu ne kadar normalse bana o kadar farklı gelmişti. O öylece kitabı alıp giderken ben bu konu hakkında onunla konuşabilmeyi ne çok isterdim.
İçimizi bir çift cümle kuramadıklarımızda çok yakar derdi anneannem. Gezi neler getirecekse bana bunu da getirmesini istemekten başka bir şey yapamıyordum. Sadece tekrar hareket eden aracın camından giden yolları izlemekle yetindim.
#############################
Herkese merhaba, tekrar buradayım. İlerisi için heyecanlı olup bu kadar az yazmam sinirlerimi bozuyor. Umarım bölümü seversiniz.
(Bazı cümlelere gelecek olan yorumları biliyorum. Klasik cümlelerle sizi karşıladım bu sefer😝. )
Merak ettikleriniz buraya.
Keyifli okumalarr.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldız Ateşi
Ficção AdolescenteGözlerinde başka evrenlerin yıldızları parlarken, yüzünün tatlı hatları ateşin renkleri hiç görmediğim bir şaheser gibi, bir şölen gibi harelerime yansıyordu. Gördüğüm oydu. Gördüğüm geceydi. Gördüğüm onun ruhuydu. "Ben bencil biriyim. " "Neden...