1.3

51 0 0
                                    

can0: hala bir eylemde bulunmaması beni çok şüphelendiriyor.

mel0: sen çocuktan şüphelenmeye yer arıyorsun ya

siz: siz kimden bahsediyorsunuz yine?

mel0: bizim artist enişteden

can0: enişte deme şuna Melis sinirleniyorum. 

mel0: müstakbel eniştemiz o bizim kabul et bunu

can0: hayır.

siz: çalışıyorum ve sizinle uğrayacak vaktim yok. 

Burak Ege Aslan'ın tekrar tanışacağımızı söylemesinin üzerinden 3 gün geçmişti. Açıkçası sonrasında ne mesaj atmıştı ne de başka herhangi bir hareketlilik mevcuttu. Bu durum bizimkilerin kafasını kurcalamış olsa da ben onlar kadar fazla teori üretemiyordum. 

Tabi ki, tekrar tanışacağımızı söylediğinde içimde bir merak duygusu uyandırdı. Ancak sonrasında bir hamle görmediğim için boş bir vaat olduğunun farkındaydım. Zamanı geri alamazdı. Birden fazla kez ona çizdiğim sınırlar da onu artık yormuş olacak ki vazgeçtiğini düşünüyordum. Ancak Melis benimle aynı fikirde değildi, o kesinlikle bir planı olduğuna inanıyordu. Eren ise her ne kadar Burak Ege Aslan'ın bu eylemsizliğinden memnun olsa da sürecin uzun olması onu geriyordu. Hızla hamle yapıp boşa düşmesini tercih ederdi muhtemelen.

Telefonumu gerisin geriye arka cebime sıkıştırıp yeni gelen müşteri var mı diye masalara göz gezdirdim. Burası evimin yakınlarında daha çok lise ve üniversite çağındaki insanların geldiği bir kafeydi. Sene başından beri burada yarı zamanlı olarak çalışıyordum. Paraya ihtiyacım olmadığından değil, hoş paraya her zaman ihtiyaç duyulacağına inanırdım. Ama asıl sebebi ilerde yapmayı istediğim işle ilgili kendime biraz olsun tecrübe katabilmekti. 

İşletme okuyordum, bunun öncesinde de bir grup şirketine ait mağazada tezgah görevlisi, orta ölçekli bir firmada ise asistan olarak çalışmıştım. Muhtemelen bu yaz da bir online dergi kuruluşunda asistanlık yapmak için uğraşacaktım. Alanım çok genişti ve ben elimden geldiği kadarıyla tüm alanları görmek, tecrübe etmek istiyordum. İşletmelerin temelde prensipleri aynı olsa da hepsinin kar amacına ulaşma yolundaki yöntemleri birbirinden farklıydı. 

Müşterilerin keyfi yerinde duruyordu, ilgilenmem gereken bir durum ortada yoktu. Altay Abi'nin çalan şarkıya mırıldanarak eşlik etmesini, bir yandan da tezgahtaki kahve yapımı için bulunan eşyaları ve malzemeleri temizleyip yerleştirmesine odaklandım. 

Altay Abi, kafenin sahibi, kumral ve yapılı adamdı. Yaşına göre oldukça genç duran bir yüzü vardı, ilk başladığımda yani yaklaşık olarak 2 ay önce, kendisine bey diye hitap etmem karşılığında yüzünü buruşturmuş ve buna gerek olmayacağını söylemişti. Bir süre sonra ben de gösterdiği samimiyet karşısında çaresizce ona bey demeyi bırakmış, abiliğe terfi ettirmiştim. 

Kapının açılması ile zaten temiz olan tezgahı tekrar temizleyen Altay Abi'den bakışlarımı çekip masaya bırakmak için menü aldım. Çoğu kafe dijital menülere geçmiş olsa da her alanda yeni şeyleri takip etmeyi seven patronum, Altay Abi, değişmemekte ısrarcıydı. Bunun sebebi kafeyi ilk açacağı zaman 4 yaşındaki Leyla'nın yaptığı çizimleri menünün etrafına yerleştirmişti. Hatta birçok müşteri bunun çok tatlı bir tasarım olduğunu ifade ederdi. 

Menüleri elime alıp beklemeye başladım. Müşteriler kafeye girer girmez onların başında dikilmezdim, bu onlar açısından rahatsız edici olabilirdi. Önce onların kendilerine bir masa seçmelerini beklerdim, ardından kısa ama onların yerleşmelerine vakit sağlayacak bir süre geçtikten sonra yanlarına giderdim. Bu süreyi iyi ayarlamanız gerekirdi, zira hiçbir müşteri ilk geldiği anda kafasını kaldırıp sizi bulmaya çalışmamalıydı. 

frapan. | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin