Have I the courage to change?
જ
Ardımda önemli şeyler saklıyorum diye haykıran kapı açıldığında kocaman bahçeye girip iki yanı ağaçlarla dolu yoldan geçtik. Arabayı durduran Taehyung'dan önce inip malikaneyi, yeni evimi, uzunca inceledim. Yemyeşil bahçesi, duvar ve pencerelerin seksenlerden -belki daha öncesinden- kalma tasarımı göz kamaştırıcıydı. Geldiğim vasat yerden sonra burası cennetten bir parçaydı.
"Valizini odana çıkaracaklar. Git ve ekip arkadaşlarınla tanış." Kafa sallayıp geniş merdivenleri tırmanmaya başladım.
"Kim Jennie!" Adım attığım son basamağa çıkıp arkamı döndüm. Taehyung eline geçirdiği siyah eldivenini düzeltirken "Yalan söyledim, ölümünü göremediğin tek kişi benim." dedi kulağa hiç de pişman gelmeyen sesiyle. Bağırmak için ağzımı aralasam da ne diyeceğimi bilemedim. Onu böylesine önemli yapacak buydu. Ölümünü göremediğim için yanındayken diken üstünde değildim, güvende hissediyordum.
Rahat ifadesi sinir bozucu olsa da kızamıyordum.
"Hiçbiriyle göz göze geleyim deme."
Yürümeye başladığında o gözden kaybolana dek dikilip sırtını izledim. Güçlü bir havası vardı, kendinden oldukça emin ve kimseyi umursamayan.Koluma değen elle irkilip daldığım düşüncelerden kurtuldum. Yanımda duran -Taehyung gibi siyahlara bürünmüş- adamı yeni fark ediyordum. Teni daha açık, boyu biraz daha uzundu. Yüzüne uymayan, komik duran güneş gözlüğünü benim için taktığı anlaşılıyordu. Buraya gelişim planlıydı, rastgele bulunmamıştım. "Jennie. Değil mi?" Bu yüzden adımı bilmesine şaşırmadım.
"Evet. Sen?"
"Mingyu. Taehyung'un sağ kolu gibi bir şeyim." Ne gibi bir şeyin içine düştüğümü bilmiyordum ama keşfetmek eğlenceli olacağa benziyordu.
"Nereye gitmeliyim?"
"Gel, götüreyim seni." Koca malikaneye tam uyan şatafatlı kapıya yürüdüğümüz kısa sürede Mingyu'yu inceleme fırsatı yakaladım. Koyu kahve saçları, hafif silik çene hattı ve geniş omuzları vardı. Gözlüğü yüzünden göremesem de gözlerinin yüzüyle uyumlu bir bütün olduğunu tahmin etmek zor değildi. Ciddilik suratına yapışmıştı ama konuşma tarzı hiç de öyle değildi, sokak ağzını gizleyemiyordu.
Kapıyı sertçe ittiğinde girdiğimiz salon tahmin ettiğim gibi nostaljik dekore edilmemişti, kabartma detaylı duvar kağıdı ve antika duvar saati dışında,
her bir parça bugüne aitti ve hiç de sırıtmıyordu. Mingyu üst kata uzanan iki merdivenden birine yönelirken etrafı inceleyerek peşinden gittim. Geir kalan yaşamıma burada devam etme fikri kulağa kötü gelmiyordu ama havada çok fazla soru işareti vardı, hepsinin cevabı Taehyung'da gizliymiş gibi hissediyordum.Merdivenleri aştığımızda Mingyu "Keşke daha önce gelseydin." diyerek yakındı. Yanında değil, arkasından yürümemi istediğinden hızlı yürüyormuş gibi bir hali vardı.
"Niye?"
"Kendi aralarında çoktan kaynaştılar, aralarına girmen zor olur. Klasik insan problemleri."
Ölümünü görmediğim biri vardı ya, dünyanın geri kalanıyla kanlı bıçaklı olmak bile gözümü korkutamazdı. Önünde durduğumuz odaya girmeden derin bir nefes aldım. Kimsenin arkadaşlığına ihtiyaç duymadığım bir noktadaydım, eksik olan bir noktadan sonra lazım da olmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lucky ones |taennie
FanfictionGözlerine baktığı kişinin ölüm anını görebilen Jennie, ölümünü göremediği bir adamla tanışır.