my soul is running on a path that i cannot reach
જ
Geri çekilmeyi denediğimde kafamı asansör aynasına çarptım. Canım yanınca biraz da olsa kendime geldim. Ellerim titremeye başladı. Emin olmak için bakışlarımı gözlerinden bir an bile çekmedim.
"Sensin.." Sesi kulağımda yankılandı. Hissettiklerim bu dünyadan değildi sanki. Asansör ineceğim katta durduğunda yalpalayarak koridora adımladım. Kapılar kapanana kadar yüzüne baktım. Gülümsüyordu.
Hayatım boyunca yürümekte bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum. Evin önüne gelene kadar attığım birkaç adım yüzlercesini atmışım gibi hissettirdi. Cebimden çıkardığım anahtarı yuvasına sokmayı denedim. Elim titriyordu. Poşeti yere bırakıp diğer elimle denedim. Gözlerim doluyordu.
Yere çöküp soluklandım. Kafamdaki şapkayı çıkarıp zonklayan yere dokundum. Hareleri gördüğüm an zihnimde tekrar ederken gözümden birkaç yaş düştü. Kafamdaki acı gerçekti, rüyada değildim.
Sensin. Öyle demişti. Neyi kastediyordu? Anahtarı bırakıp geri koştum. Asansör hala bu kattaydı. Tuşa basarken yüreğim ağzımda atıyordu.
Kapılar açıldı. İçeri boştu. Aynı katta inmiştik. Etrafa bakındım. Koridoru baştan başa koşup hangi eve girdiğini anlamaya çalıştım. Onu tekrardan görmem gerekiyordu. Korkmadan birinin yüzüne bakabilmek deneyimlediğim en iyi şeydi.
Nasıl bulacaktım ki? Güvenlik asansör kamera kayıtlarına bakarak hangi dairede yaşadığını söyleyebilirdi. Dudaklarımı ısırıp düşündüm. Sakinleşmem gerekiyordu. Eve gidip yemeğimi yedikten sonra güvenliğe inmenin daha doğru olduğuna karar verdim.
Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım. Her şey çok ani gelişmişti. Ne hissettiğimden emin değildim. Tuhaftı. Hem de çok.
Eve geri döndüğümde daha iyiydim. Geniş holü geçerek mutfağa girip aldıklarımı bıraktım. Pijamalarımı giymek için odama dönerken kapının önünde sert bir şeye bastım. Acıyla topuğumu tutarken bastığım şeyin ne olduğunu görmek için eğildim.
Bir yüzüktü. Tanıdık bir modeli vardı. İki düz metal arasından geçen zincir. Bir yerde görmüştüm. Öldüğüm gün boynuma asılı kolyenin ucunda bu yüzük vardı.
Kime ait olabileceğini düşündüm. Evde bunu benden başka düşürebilecek kimse yoktu. Odamdan adım sesleri gelene kadar öyle düşünüyordum tabi. Yüzüğün sahibi içerdeydi.
Ölüm görüyor olmanın tek güzel yanı bugün ölmeyeceğim diyip cesur davranabilmek. Yutkunup kapıyı araladım. Asansördeki adam çalışma masamın üstüne oturmuş elindeki topla oynuyordu. Bakışları bana döndüğünde gülümsedi. Güven vermeyen, kurnaz bir gülümsemeydi. Hakkımda bildikleri vardı. Anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Aklımdan onlarca ihtimal geçti. Benim gibi olabilirdi, o da ölüm gördüğü için onunkini göremiyor olabilirdim. Belki de çaresizce benim gibi olmasını diliyordum.
"Sonunda buldum seni." Asıl ben buldum seni. Ayakkabısını sandalyeme yasladı. "Dürüst olmalıyım, zordu."
"Nesin sen?" Gözleri havaya attığı toptaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lucky ones |taennie
FanfictionGözlerine baktığı kişinin ölüm anını görebilen Jennie, ölümünü göremediği bir adamla tanışır.