2.1

114 18 13
                                    


jungkook:
taehyung

taehyung:
niye ismimle sesleniyorsun ya/
aramız mı kötü/

efendim

jungkook:
bana dövme
yapsana

taehyung:
ne

bunun için mi yazdın/

tamam

jungkook:
yapacak mısın

taehyung:
işim bu olduğuna göre
evet yaparım
bir saat sonra müsaitsen gel
müşterim gider o zamana

jungkook:
tamam gelirim
ayrıca bir şey
konuşmak istiyorum
seninle

taehyung:
bi de sevişir miyiz/

konuşuruz geldiğinde

(görüldü.)


jungkook'un gelmesini beklerken hava iyice kararmış, yağmur yağmaya başlamıştı. elindeki eldivenleri parmaklarından sıyırmaya çalışırken kapının açılması ile bakışları o yöne doğru dönmüştü sarışın olanın. dağılmış saçları alnına düşmüş, görüşünü kapatıyordu. yine de gelenin jungkook olduğu aşikardı.

jungkook'un üzerindeki deri ceketten ve uzun saçlarından yere düşen su damlalarını fark eden taehyung, elindekileri bırakıp temiz bir havlu bulmaya gitmişti. geri döndüğünde üzerindeki ceketi çıkarıp çoktan boş bir yer bulup oturmuş olan jungkook'a yaklaştı. "hasta olacaksın. bu kadar yağmur yağarken niye geldin ki?"

söylenirken bir yandan da havlu yardımıyla saç tutamlarındaki ıslaklıktan az da olsa kurtulabilmeyi amaçlıyordu. o bunu yaparken jungkook, dudaklarındaki belli belirsiz tebessüm ile yalnızca onu seyrediyordu. gözleri taehyung'un üzerinde dolaşırken boynundaki kolye gözüne çarpmıştı, ona dün gece hediye ettiği kolyeydi bu. "takmana sevindim, taehyung."

kolyenin ona ne kadar yakıştığı hakkında daha onlarca şey söyleyebilirdi fakat bu, nedense tam olarak haddine değilmiş gibi hissediyordu.

"jungkook, bir şey söylemem lazım..." başını hafifçe öne eğerken sesli bir iç çekti ve devam etti, "benim yüzümden paris'e gitmediğin için kendimi kötü hissediyorum. elinden büyük bir şansı almışım gibi. çok bencilce. ne olursa olsun gitmeliydin."

sözleri ile şaşıran jungkook, dudaklarını birbirine bastırıp birkaç saniye durmuştu öylece konuştuklarının farkında değilmiş gibi. paris işinden tamamiyle vazgeçmiş değildi, yalnızca aklında taehyung ile birlikte gitme fikri yer edinmişti ve bu olmadan gitmeyi düşünmüyordu.

"taehyung, şansımı kaybetmiş değilim sonuçta. gideceğim her türlü. böyle şeyleri düşünüp kafanı yorma sen, olur mu?"

taehyung, dudaklarını birbirine bastırmış ve havluyu jungkook'un avuçlarına bıraktıktan sonra geriye çekilmişti. "benim yüzümden böyle şeylerden feragat etmemelisin, senin için daha önemli şeyler olmalı."

oysa jungkook'un önceliği her zaman taehyung'du.

"taehyung, kapatalım bu konuyu." jungkook, eline bırakılan havlu ile boynunu ıslatan saçlarının nemini aldırıyordu. "jimin ile görüşüyor musunuz? ya da hiç konuştunuz mu?"

sarışın olan başını iki yana hayır anlamda sallamış ve boş bir sandalyeyi çekip oturmuştu. konu buraya geldiği için yeniden kendini suçlu hissetmeye başlamıştı, jungkook'a gerçekten çok fazla haksızlık etmişti. "hayır. onunla bir daha konuşacağımı zannetmiyorum."

jungkook, anladığını belirtircesine dudaklarının arasından birkaç ufak mırıltı çıkarmış ve taehyung'u onaylamıştı. "sevindim buna." 

sessiz geçen birkaç dakikanın ardından, jungkook aklındaki dövme modellerini boş kağıtlara çizerek taehyung'a anlatmaya başlamıştı. nihayetinde ikisinin de fikirleri bir araya gelmiş, düzenli bir taslak oluşmuştu taehyung'un elinde.

jungkook omzunda boş bulduğu bir yeri dövme için temizlerken göz ucuyla siyah saçlıyı seyrediyordu. taehyung'un aksine epey sakindi.

taehyung ise her an elleri titremeye başlayacakmış gibi hissediyordu. onun tenine yeniden dokunuyor olmak, içinde bastırmaya çalıştığı bazı kıpırtıların yeniden ortaya çıkmasına sebebiyet vermişti.

sandalyesinden kalkıp mutfağa doğru ilerlerken jungkook'a seslendi, "şarap içer misin?"

,,

closer Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin