E.B.S.-2-

41 8 9
                                    

Ejder Beni Seçti:Sonunda Gelebildim

29:03:2024

"Geçti.Biliyorum geciktim ama bende çok bekledım.Artık herşey geçti güneşim."

...

Dükün malikanesine ilk gelişim daha dün gibi aklımdadır. Sanırım beşli yaşlarımdaydım. Annemin acı verici idamının ardından bir asker beni kolumdan yakalamış ve o malikaneye getirmişti. Küçücük bir çocuk için-hayatı arka sokaklarda geçen küçük bir çocuk için- burası fevkaladeydi.

Şuan her ne kadar pişman olsamda o gün mutluydum. Annem gözlerimin önünde bana gülümseyerek ölmüştü. Normalde ölümün melek olmak sanmam gereken bir yaşta olmama rağmen ilk öğrendiğim şeylerden biri ölümün ne kadar acı verici olduğuydu.

Arka sokaklarda yaşayan insanlar ya fakirler yada kanun kaçaklarıdır. Ki biz fakir olandık, yani ben öyle biliyordum.

O tür bir yerde büyümüştüm. Ve sokaklarda büyüyen bir çocuğun öğrendiği ilk şey ölümün ne kadar acı verici olduğudur. Eğer ölürsen acı çekersin, eğer acı çekmek istemiyorsan yemek yemen gerekir ve eğer yemek için yeterince paran yoksa çalmak veya dilenmek.

O sokaklarda öğrendiğim 2. şeyde buydu. Dilenmek ve mecbur kalırsan çalmak.

Bu şekilde büyüyen küçük bir kız çocuğunun onu koruyan ailesi ölürse tek bir şansı vardır. Oda hayat kadını olmak. Büyük ihtimalle-öldürülmezsem- benimde sonum da o şekilde olacaktı.

Çünkü annem imparatorluğa ihanetten dolayı idam edilmişti ve ben o kadının kızı olarak her türlü pisliğin barındığı sokaklarda bile rahatça yaşayamazdım. Ben vatan hainiydim, yani onların gözünde.

İdam seromonisi bittiğinde elinde bir kağıt parçası tutan,şık giyimli,kılıç taşıyan bir adam yanıma gelmişti. Daha önce bıçak görmüştüm, hatta kendimi korumak için nasıl kullanılacağını bile öğrenmiştim ama hayatımda ilk defa bir kılıcı o an gödüğümü hatırlıyorum. Parıltılı taşlarla bezenmiş kını gözüme o kadar güzel gelmişti ki...

Ben hala gördüğüm şeyin etkisinden çıkamazken benimkine kıyasla oldukça büyük eliyle kolumu kavramıştı. Tutuşu sertti, belkide sadece kemikten oluşan kolum nedeniyle sıkıca tutmazsa sıyrılıp kaçacağımı zannediyordu. Ki haklıydıda, o incelikle kaçmam pekde zor olmazdı.

Sadece bir şovalye olamayacak kadar iyi giyinimli biri olduğunu o zamanlar kavrayamamıştım. Benim için pırlantalar,elmaslar,yakutlar,zümrüt, safir ve daha niceleri... Hiçbiri bir anlam ifade etmiyordu, bildiğim tek şey 3 gün boyunca aç kalırsam o taşalardan birini çalmam gerektiğiydi.

Birini çalmalı ve arka sokaktaki tek kuyumcu olan yaşlı adama bir bakır karşılığında satmalı, ardından annem ve benim için taze bir ekmek almalıydım. Fakat şuan annem yoktu, o ölmüştü. Bu yüzden o aptal taşların hiçbirine de ihtiyacım yoktu.

Bu yüzden her ne kadar 4 gün boyunca aç kalsamda şovalyenin taşlarından hiçbirine dokunmadım. Uslu bir çocuk olup onu takip ettim, beni eskide olsa bir at arabasına bindirmesine izin verdim -bu annemin idamı için şehir meydanına taşındığım arabada dahil olmak üzere ikinci binişimdi-, koskoca bir bahçenin kapısına zorluk çıkarmadan takip ettim, içeri girdim, malikaneye girdiğimde o korkutucu bakışları gözmezden geldim. Bunu arka sokaklardaki neredeyse herkeste görüyordum, bu nedenle görmezden gelmeye alışıktım.

Anneme her nedenini sorduğumda cevap aynıydı.

"Biliyorsun Ai, bu aptallar bizi sevmiyor. Çünkü ben senin gibi güzeller güzeli siyah kanatlı bir ejder yavrusu doğurdum!"

Ejder Beni SeçtiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin