Hepinize merhaba ikinci kurgumu biraz taslak biriktirip yayınlamak istiyordum ama gelin görün ki ne taslak var elimde ne de kurgunun başı sonu. Sadece yazdım. Umarım beğenirsiniz💕💖
Yunanların mitolojisine göre Afrodit Pyschey'nin güzelliğini kıskanır ve oğlu Eros'tan onu bir okla vurarak çirkin bir canavara aşık etmesini ister. Amacı, Pyschey'nin o dillere destan güzelliğini kaybetmesidir. Fakat Eros Pyschey'i görür görmez ona aşık olur. Aşk işte nereden vuracağı belli olmaz ya.
Eros ne yapacağını bilemez ve bir sarayda onunla yaşamak ister.
Bir batı rüzgarı Pyschey'i yalnız kaldığı dağın tepesine götürür. Derin bir uykuya dalan Pyschey uyandığında kendini muhteşem bir sarayda bulur. Emrinde onlarca kişi vardır ve her günü ayrı güzel geçer.
Bu sırada Eros saraya her gece karanlıkta, Pyschey uyurken gelir. Güneş doğmadan da gider. Amacı ona kötülüğü yaşatmak isteyen tanrının oğlu olduğunu bilmem eşidir. Sarayda tek bir ışık huzmesi bile yasaktır. Gün geçtikçe Pysche Eros'a aşık olur.
"Aşkımızın sırrını kalbinde taşıdığın sürece mutlu olacaksın." diye mırıldandım. Karşımdaki heykele bakarak. Eros ve Pysche güzel bir şekilde resmedilmişti. Her ne kadar bir kopya olsa da bir gün gerçeğini görebileceğimi biliyordum.
"Beni görmeyi aklından bile geçirme, kim olduğumu yada kimin oğlu olduğumu öğrenme, bilmeden tanımadan beni körü körüne sev. Senden gizlenen şeyleri öğrenmeye çalışarak mutlu olma fırsatını elinden kaçırma." arkamı döndüm. "Ne yazık verilen sözler asla tutulmuyor. Tıpkı Pysche'nin Eros'a verdiği söz gibi."
İç geçirdim. "Sevdiğini görmek elbette onun da hakkıydı. Eros saçmalamaktan başka bir şey yapmadı..." diyiverdim. Tamam sevmek için görmeye ihtiyaç duymamıştı ama insan gözlerini kapattığında bile sevdiği kişinin yüzünü görmek isterdi. Eros bu yasağı koymasaydı o da sözünde dururdu
"Yine de daha dikkatli olabilirdi. Pysche sakar sanırım, yüzüne mum damlatmak ne?" Dalga geçer bir tonda söylenip birkaç adımda yanıma geldi.
"Taehyung , her seferinde aynı şeyi tartışmaktan sıkılmayacaksın sanırım." Böyleydi, biz böyleydik. Her konu hakkında birbirine zıt görüşlerimiz bizi bir tartışmaya sürüklese de onu seviyordum. Yani sanırım.
"Hâlâ Pysche'yi savunmana şaşırıyorum."
Çünkü Pysche haklıydı. İnsan sevdiğini görmek isterdi.
"Aynen aynen." Onu geçiştirip her zamanki gibi heykelin birkaç fotoğrafını çektim. Aslı Paris'te olsa da şimdilik kopyasıyla da yetiniyorum.
"Babanla konuştun mu?" Asıl konuşmak istediği mevzuyu şimdi anlamıştım. Buraya kafa dağıtmaya gelmiştim ama Taehyung'un şu yaptığına da bakın. Küçük beyimiz bazı şeyleri tekrar tekrar yaşatmak amacındaydı sanırım.
"Hayır!" Onu tersledim. Bunu düşünmeden yapabiliyordum çünkü o Taehyung'du.
"Jimin yapma, adam nişan hazırlıklarına başlamış bile. Evlenmek istemediğini biliyorum. Yapma böyle, itiraz et." Gözlerimi kapatıp kendime biraz zaman tanıdım. Yoksa dönüp Taehyung'un suratını yumruğumu pek âlâ geçirirdim.
"Ne fark eder ki? Yine de o adamın istediği olacak. İtiraz etsem kaç yazar?" Bunalmıştım. Müzenin dört duvarı da üzerime üzerime geliyordu.
"Nereden biliyorsun?"
"Yapma Taehyung. Yaşadığım her şeye yakından şahitlik ettin, en başından beri. Ben yeşili sevsem o adam gökkuşağına varasıya kaldırır ortadan." Her zaman bu böyleydi. Baba demek istemeyeceğim kadar canımı yakmış bir adamın karşısına geçip isteklerimi sıralarsam değişen tek şey babamla uzun bir aradan sonra konuşmak olurdu. Bunun da bir şeyi değiştireceğini sanmıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yuan-fen
Fanfiction'Yuan-fen' Çince'de iki insanı herhangi bir nedenden ötürü birbirine bağlayan güç demektir. Bazen katiline aşık olur insan. Bazen de zorla evlendirildiği kocasına. İşte Jimin ve Yoongi'nin hikayesi de burada başlıyor!