Hepinize merhaba. Açıkçası sabah büyük bir mutlulukla uyanmıştım bu bölümü atacağım için de ekstra heyecanlıydım. Fakat akşamına bakmadan sabaha heyecanlanınca uhte kalıyor bazen. Yine de siz bendeki o heyecanı hissedip okuyun. Keyifli okumalar💖 bölümü de medyadaki şarkıyla yazdım belki dinlemek istersiniz. Eminim seveceksiniz
Bana sorulacak olursa -kimsenin ne düşündüğümle ilgilenmediğini bildiğim halde söylüyorum- ev dört duvardan ibaretti benim için.
Her zaman evi bir kişi, hayvan ya da ne bileyim kitap olarak tasvir eden insanlara anlam veremiyordum. Benim için ev dört duvar bir çatıydı. Henüz kimseye veya hiçbir şeye ev diyecek kadar bağlanmamıştım. Hem bir şeye ev demek abartıdan başka bir şey değildi benim için.
O zaman benim bir evim yoktu bu dünyada.
Babam, abim, halam, teyzem ve tanımadığım sınırsız akrabam. Hiçbiri ev değildi benim için.
Belki Taehyung'a ev diyebilirdim ama o da kendi evini bulduğunda sokakta kalmak korkutuyordu beni.
Bir sanatıma bağlıydım. Resim çizer, şarkı söylerim sonsuza kadar. Belki ara ara dans da ederim sıkılınca ama her şeyden önce boya fırçalarım vardı. Onlar da evim olamayacak kadar erken biterlerdi bazen.
Bazen yaptığım bazı tablolara bağlanır onlara şarkılar söylerdim. Ama en yakın sergi günü hop, ilk o satılırdı.
Yani kısacası evsizdim.
Fakat şimdilerde dört duvarım da değişti. Bunu Kore'ye yeni geldiğimiz için henüz fark ettim. Benim dört duvarımda artık posterler yoktu.
Uçaktan ineli bir saat olmuştu ama biz hâlâ arabayla yolculuk yapıyorduk. Ev şehrin dışında kalıyordu. Uzunca bir yolu vardı ama ilk defa bir yolun bitmemesi için böylesine dua ediyordum. Ama her şeyin sonunun geldiği gibi yolun da sonuna geldik.
Evimiz geniş bir site içinde müstakil bir evdi. Buraya ilk gelişim değildi ama ilk günkü gibi gergindim. Kocaman bahçenin ortasında iki katlı dört duvar. Garaja girene kadar bahçedeki her renk çiçeği bir daha inceledim. Garaja girdiğimizde ise gördüğüm ikinci bir arabayla kaşlarım çatıldı. Biri bizden önce bizi karşılamaya gelmişti sanırım.
"Valizleri getirirsin, Namjoon'u karşılayayım." Böylelikle sevgili eşim bütün eşyaları -iki valiz- bana yıkarak koşar adım indi araçtan. Namjoon hyung düğünümüze de gelmişti diye hatırlıyorum. Uzun boyu aklımda kalmıştı ama yüzü gelmiyordu bir türlü.
Yoongi'ye söve söve indim araçtan. Bagajda ki iki valizi alıp yağmurda ıslanmamaya özen göstererek açık kapıdan girdim.
Ayakkabılarımı çıkarırken de içerideki sesleri dinliyordum.
"Namjoon gerçekten teşekkür ederim bu hafta oğluma baktığın için." Duyduğum cümle ile beynimden vurulmuşa döndüm. Bu herifin bir de oğlu mı vardı!? Madem evlenmişti ben neciydim burada. "Oğluşumu çok özledim." Sinirle valizler elimden düştü ve büyük bir gürültü çıkardı.
Umursamadan içeriye girdim. Bütün öfkem damarlarımda dolaşıyordu şimdi. Yoongi'den yarın boşanacaktım.
"Jim-" Hızla yüzüne tokat atıp susturdum onu. Yüzü yana düşmüştü ama hızla toplanıp o da sinirle kalktı "Bu neydi!?" Hırsımı alamayıp bir de göğsünden itmeye çalıştım fakat kendisi erken davranıp ellerimi tutarak beni önlemişti. "Kendine gel! Ne yapıyorsun sen!?" Bağırmadı ama öyle bir söyledi ki ufaktan korkmuştum bile. Fakat geri adım attım mı? ASLA!
Namjoon aramıza girip Yoongi'yi uzaklaştırdı. Ben de sinirle bağırdım.
"Senin oğlun mu var? Benden nasıl gizlersin bunu! Bir oğlun var ve benimle evlendin! Min Yoongi bunun intikamını alırım." Parmağımı havada sallayıp üzerine yürüdüm. Ama ikisi de şaşkınlıkla beni izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yuan-fen
Fanfiction'Yuan-fen' Çince'de iki insanı herhangi bir nedenden ötürü birbirine bağlayan güç demektir. Bazen katiline aşık olur insan. Bazen de zorla evlendirildiği kocasına. İşte Jimin ve Yoongi'nin hikayesi de burada başlıyor!