hanbin'den, 8 temmuz 2024
annemin beni sarsmasıyla aniden uykumdan kalkarken boş gözlerle anneme bakmıştım. bana endişeli gözlerle bakarken gözlerimi ovaladım. gecenin bu saatinde ne oluyordu? "ne-"
"zhangların evi yanıyor!" dediklerini anlamaya çalışırken gözlerimi kıstım. zhanglar? zhang hao... "bekle- ne?!"
hao'nun evi yanıyordu, hao içerdeydi.
kafamı bile toplamadan duyduklarımla yataktan aniden kalkarken gözlerim kararsa bile umursamamaya çalışarak kendimi hızla kapıdan dışarıya atmıştım. annemin arkamdan gelen bağırışlarını umursamadan zaten çok yakın olan eve doğru koştum. çoktan kalabalık toplanmıştı ve insanlar konuşmaya başlamıştı bile. evin içinden çıkartılan bedenlere yaklaşmaya çalışırken bir iki kişiye çarpmıştım ama şu an bunu umursayamazdım bile. sevgilim içerideydi.
sırayla ricky, bayan zhang, bay zhang ve... hao?
hao'nun da içeriden çıkartılmasını bekledim ama 3 kişiden sonra kimse gelmemişti. içeriden çıkan itfaiyelerden biri diğerine 'içeride başka kimse yoktu.' tarzında bir şey derken kafamdaki soru işaretleri beni daha çok endişelendirdi. "affedersiniz, içeride başka birinin daha olması lazım!" itfaiyeler bana dönerken aralarından biri konuştu. "onları tanıyor musun?"
"evet, sevgil- arkadaşımın ailesi. arkadaşımın da içeride olması gerekiyor, onlar 4 kişiler!" anın endişesi ile ne dediğime pek dikkat edememiştim, daha ailelerimize açılmamıştık bile.
"peki, arkadaşının tam olarak nerede olduğunu biliyor musun?" itfaiyecinin sorusuyla ona bağırdım, zaman geçiyordu ve her geçen saniye hao için tehlikeliydi. bunu en iyi onlar bilirdi zaten.
"çatı katında!" adam arkadaşına dönerek kafasını salladı. tanrı aşkına bunların sorunu neydi?! "bak çocuk, umarım bizi kandırmaya çalışmıyorsundur. çatı katına çoktan baktık ve orası yıkılmak üzere. içeride kimse yoktu."
"sizi kandırmıyorum, hao içeride!" adam tam ağzını açacaktı ki evin tepesinden, çatı katından, çatlama sesi geldi ve bir kısmı içe doğru yıkıldı. "hao!" onları umursamadan içeriye doğru koşmaya çalıştığımda beni yakalamışlardı. kurtulmak için çabalasam da benden çok daha güçlülerdi. görevliler insanları uzaklaştırmaya çalışırken polisler de yanımıza gelmişti.
"lütfen izin verin, içeride hala biri var! bırakın geçeyim!" sinirden ve endişeden ağlamaya başlarken gücüm neredeyse tamamen içimden çekilmişti. daha yeni yeni aklım başıma geliyordu. hala içeriye girmeye çalışırken başka birinin bağırdığını duydum. "hanbin!"
bakışlarım oraya dönerken gördüğüm bedenle afallamıştım. hao'nun burada ne işi vardı?
bana doğru koşarak geldiğinde itfaiyeler beni bırakmıştı. "hao..." son kalan gücümle ona sarıldığımda ağlamam daha da şiddetlenmişti. "neredeydin aptal!"
★
bu fici yazarken ogrendim ki ben itfaiye nasil yaziliyo bilmiyomusum direkt itfaye yaziyodum veee bu bolumden hic hosnut degilim cok kotu oldu gibi bu arada bi onceki bolumde haonun dövmelerini atmayi unutmusum buyrunuz soyle birakiyorummm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
long-lost lovers, haobin.
Fanfiction"ilk sevgili olduğumuz zamanı hatırlıyor musun, tam bir eziktim." yüzü hanbin'in boynuna gömülmüş olan hao, aklına gelen şeyle boğuk bir sesle kıkırdadı. "ezik değildin, çok tatlıydın." "heyecandan ellerim titriyordu ve diyeceklerimi karıştırmıştım...