yazardan, 28 kasım 2024
"geldim!" binadan çıkarken arkadaşının duyması için bağırdı hanbin. yürürken son kez ceketini düzeltip güzel olduğuna kanaat getirdikten sonra arabaya bindi.
"sonunda, biraz daha bekletseydin öldüğünü falan düşünmeye başlayacaktı-" arkadaşının dediği şeyle bir anda hanbin'in istemeden yüzü düşmüştü. hala bazı şeyleri atlatamamıştı. sohee ise bunu fark edince hemen durdu. emin olamayarak elini hanbin'in omzuna koydu. "özür dilerim, bir an-"
hanbin onun açıklamasına izin vermeden omzundaki eli indirip gülümsedi. "sorun değil, bugün eğlenmeye gidiyoruz. hadi gidelim!" arkasına yaslandığında sohee ani duygu değişimlerine gülmüştü. "tamamdır o zaman." dediği gibi gaza bastı oğlan.
bugün olanların üstünden yaklaşık olarak 3 ay geçmişti. bu süre içinde hanbin psikolojik tedavi almaya başlamış, üniversiteyi kazanmış ve hayata küsmek yerine yeni arkadaşlar edinmişti. biliyordu çünkü, eğer hao burada olsaydı böyle yapmasını isterdi. hala tamamen düzelmiş hissetmese bile çok daha iyi olduğuna emindi.
şimdi ise 3'lü arkadaş gruplarından jaehyun ve diğer arkadaşlarının sahnesini izlemeye gidiyorlardı. grup küçük sayılabilecek bir kafede kendi şarkılarını ve istek şarkıları söylerlerdi bazen. bugün de o günlerden biriydi.
kısa bir yolculuğun sonunda arabadan indiklerinde hava daha da kararmıştı. hızlıca içeriye geçtiler. hanbin daha önce buraya gelmişti ama etrafı pek incelememişti. o daha bakamadan sohee elinden tutup sahnenin arka tarafına çekiştirdi hanbin'i. gördükleri jaehyun ve arkadaşlarıyla hemen yanlarına yaklaştılar. "hanbin, sohee! gelmişsiniz!"
jaehyun heyecanla zıplayıp ikiliye sarıldığında hanbin güldü. "tabii ki gelecektik, sahnede hata yaparsan videoya alıp dalga geçme fırsatını asla kaçıramam!" sohee gülerek konuştuğunda jaehyun geri çekilip onun omzuna vurdu. "ah, acıdı! aman be, tamam geçmem dalga falan." gözlerini devirdiğinde herkes gülmüştü.
"her neyse, geldiğiniz için teşekkür ederim çocuklar." hanbin gülerek onun saçlarını karıştırdı. "sahnenin başlamasına az kaldı, biz gidip yer kapalım, sizde son hazırlıklarınızı tamamlayın."
jaehyun onlar giderken el salladığında sohee ona komik hareketler yaparak dil çıkartmıştı. "elime düşme sakın sohee!" genç oğlan arkalarından bağırırken ikili güldü.
sonunda ön tarafa geldiklerinde sahneye ne çok yakın ne de çok uzak olmayan bir yer kapmayı başardılar. yerleştiklerinde diğerleri çoktan sahneye çıkmışlardı bile. bir garson gelip ne istediklerini sorduğunda ikisi de alkollü bir şeyler almaya karar vermişlerdi. bu arada kısa bir açılış konuşmasından sonra gruptakiler söylemeye başladılar.
bu süre oldukça eğlenceli ve hızlı geçmişti hanbin için. oldukça içmesine rağmen dışarıdan sağlam duruyordu. sonunda dinledikleri kaçıncı olduğunu hatırlamadığı şarkı da bitince lavaboya gideceğini haber verdi sohee'ye.
fazla hızlı olmayan adımlarla lavaboya gidip, işlerini hallettiğinde biraz zaman geçmişti çoktan. şarkının sesi geliyordu fakat ne dedikleri anlaşılmıyordu aradaki duvarlar yüzünden. oyalanmadan şarkıyı dinlemek için hızlandı. masaya ulaştığında şarkının sonlarına gelmişlerdi neredeyse.
adının taesan olduğunu bildiği çocuk sırası gelince şarkıya girdi. "bu sabah erkenden sarhoş oldum. sana sonsuzluk sözü vermek istiyorum. seni kollarımın arasına almak istiyorum. keşke bu gece hiç bitmese."
"birine ihtiyacım var. hayır, sadece sana ihtiyacım var. günlerdir 'seni seviyorum' diye haykırarak şarkı söylüyorum."
"bu da ne, mikrofonu açık mı bıraktım yoksa?" gittikçe sözleri ve şarkının anlamını anlamaya başlayan hanbin şarkının başını kaçırdığı için üzülmüştü.
"sensiz, uzun gecelerin bir anlamı yok. gün batımlarının bir anlamı yok. parlayan yıldızların da bir anlamı yok." aklına dolan anılarla ağladığını hissedebiliyordu hanbin.
"seninle, uzun geceler parlayan yıldızlarla dolu. gün batımları hayallerle dolu. o halde hadi hemen şimdi yıldızları görmeye gidelim!" şarkı bittiğinde arkadaşları görmeden yüzünden süzülen yaşları beceriksizce silmeye çalışırken bir yandan da alkışlamaya çalıştı. sahnede bir şeyler daha söylenirken anlayamadı hanbin.
"ben.. bir dakika." cümlesini toparlayamadan olduğu yerden kalkıp kendini dışarıya attı. şarkının kısa bir kısmı bile onun içindekileri yeniden ayaklandırmıştı. ellerini titrerken görmek istemediği için ellerini ceplerine soktu. sohee ve jaehyun'u içeride bıraktığı için pişmanlık duysa da geri gitmek istemedi. derin nefesler alıp verirken kafasını toparlamaya çalıştı ama içtiği alkol de ona hiç yardımcı olmuyordu.
biraz dolaşıp geri dönerim düşüncesi ile yürümeye başladı. ortalık iyice kararmış, dükkanların ışıklarının yerini sokak ışıkları almıştı. bir dükkan hariç. merakından oraya doğru ilerlerken nefesleri daha da düzenli hale gelmiş, yüzüne çarpan rüzgar ile biraz daha rahatlamıştı. dükkanın önüne vardığında neresi olduğunu anladı.
daha önce hao ile beraber geldikleri dövme dükkanıydı burası.
tamamen dürtüleri ile içeri girdiğinde dükkanın sahibi ile karşı karşıya geldi. "üzgünüm, bu günlük kapatıyoruz." gencin konuşması ile göz göze geldiklerinde yaptığı şeyin saçmalığını fark etmişti hanbin. dövme bile yaptırmayacaktı, gecenin bu saatinde burada ne işi vardı ki? "üzgünüm, ben yanlışlıkla geldim-"
sözünü kesen arkadan çıkan bir çocuğun konuşmasıydı. bu hao'ya benzeyen çocuktu. "sen, seni hatırlıyorum!" duyduklarıyla karşı karşıya olan ikili duraksayıp ona dönmüştü. "daha önce sevgilinle buraya gelmiştiniz, hatta o bileğinin içine yıldızlı bir dövme yaptırmıştı. doğru, o nerede? yanında mı?" konuşurken hanbin'in arkasına bakmaya çalıştı.
duyduklarıyla bir anda yere yıkılıp yeniden ağlamaya başlayan beden ile çift ne yapacağını şaşırmıştı. birbirlerine baktıktan sonra sarışın olan yanlarına gelip hanbin'in yanına çöktü. "üzgünüm- ben yanlış bir şey mi söyledim? ayrıldınız mı yoksa? çok özür dilerim."
hanbin ona baktıkça daha fazla hao'yu gördüğü için kafasını çevirdi. "öldü, hao öldü..." hıçkırıklarının arasında konuşurken kendini durdurmaya çalışarak gözyaşlarını sildi ve son kez mırıldandı. "öldü ki o, yok artık."
ikili ne yapacaklarını bilemezken hanbin'in telefonu çaldı. arayanın sohee olduğunu görünce ayaklandı hanbin. telefonu açmadan önce çifte baktı son kez. ağlaması durmuş, sadece burun çekişleri duyuluyordu dükkanın içinde. "ben gideyim artık, zaten yanlışlıkla gelmiştim."
dükkandan çıktığında açtığı arama ile arkadaşından nerede olduğuna dair bir sürü azarlama cümlesi duysa da onu cevapsız bırakarak sözünü kesti. "sohee, beni buradan alır mısın? eve gitmek istiyorum."
★
ALLAHIM SONUNDA BITTI BES GUNDE MAX YAZARIM BITIRIM DEDIM AZ DAHA BES YIL OLUYODU😭😭😭
*so let's go see the stars, boynextdoor
![](https://img.wattpad.com/cover/365993420-288-k250294.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
long-lost lovers, haobin.
Fanfic"ilk sevgili olduğumuz zamanı hatırlıyor musun, tam bir eziktim." yüzü hanbin'in boynuna gömülmüş olan hao, aklına gelen şeyle boğuk bir sesle kıkırdadı. "ezik değildin, çok tatlıydın." "heyecandan ellerim titriyordu ve diyeceklerimi karıştırmıştım...