yazardan, 18 eylül 2024
"sevgilim, ben geldim!" oldukça sessiz olan odayı aydınlatmak için elinden geldiğince sesini heyecanlı çıkartmaya çalışmıştı hanbin. hao kaza geçireli birkaç ay olmuştu, durumu normal olmasına rağmen uyanmıyordu. bu yüzden hanbin her gün onu ziyarete geliyordu.
hastane yatağının yanındaki sandalyeye otururken sessizlikten rahatsız olarak yeniden konuşmaya başladı oğlan. "biliyor musun, yarın üniversite sınavının sonuçları açıklanıyor. ne yapmalıyım bilmiyorum. ailem zorla beni daha iyi bir eğitim almam için şehir dışındaki bir üniversiteye yollamak istiyor ama... ben gitmek istemiyorum, seni bırakamam ki hao. ne yapmam gerekiyor?"
derin bir nefes alırken sessizce yatan oğlanın elini tuttu. "eğer gidersem, sana ihanet etmiş olurum. eğer gitmezsem, aileme ihanet etmiş olurum... ailem benim için çok değerli."
"benden daha mı değerli dediğini duyabiliyorum. hayır, senden daha değerli değiller." bir süre öylece durdu hanbin. dışarıdan oldukça sakin dursa da içinde düşünceleriyle savaşıyordu ve yeniliyor gibi duruyordu.
"gitmek istemiyorum hao, senden ayrılmak istemiyorum. ya ben gidince uyanırsan? yanında beni göremeyince benden nefret eder misin? seni bırakıp gittiğim için benden ayrılır mısın?" kafasını yatağın başlığına yasladı. "sen olsan ne yapardın sevgilim?" sol gözünden bir damla düşerken oturduğu yerde dikleşti oğlan.
"her neyse, şimdilik üzücü şeyler hakkında konuşmayalım. bugün ne öğrendim biliyor musun?" heyecanla yanında getirdiği çantasını açarken içinden şeritler halinde biraz kağıt ve bir kavanoz çıkarttı.
kavanozun içinde bir avuç dolusu denilebilecek kadar, katlanmış küçük yıldızlar vardı. aralarında birkaç renkli kağıtla katlanmış origami kalpler de vardı. kağıtları ve kavanozu yatağın yanındaki komodine bırakırken bir şerit aldı eline ve katlamaya başladı.
"yujin bana kağıttan kalpler ve yıldızlar katlamayı öğretti. biraz yapmayı denedim ama hala iyi yapabildiğim söylenemez. yine de çok kötü değiller, yani bence. sen ne dersin bilemem."
kağıdı katladıktan sonra kenarlarına bastırarak tamamladı yıldızı hanbin. "daha çok deneyip en sonunda mükemmel yıldızlar katlayabildiğimde bizim için iki tane katlayacağım. benim için mavi ve senin için pembe. pembeyi seversin değil mi? istersen mavi olan da senin olabilir, ya da senin için başka bir renkte katlayabilirim. çoğu şeyin pembe olduğu için senin için pembe yapmayı düşündüm. doğru mu düşünmüşüm sence?"
"ayrıca pembe sana daha çok yakışıyor. üzerindeki mavi hastane kıyafetini sevmiyorum. keşke uyanıp yeniden güzel kıyafetlerini giysen. her neyse, kafanı şişirmiyorum değil mi? senin yanında biraz fazla konuşuyorum. umarım rahatsız olmuyorsundur-"
oğlan tam cümlesini bitirmişken açılan kapı ile durdu. kafası oraya dönerken hao'nun babasının geldiğini gördü. anında ayağa kalkarken selam vermek için eğildi. "ah, merhaba bay zhang." aniden odaya giren adamla ne yapacağını bilememişti hanbin. elindeki kağıtları komodinin üzerindeki diğerlerinin yanına bıraktı.
yaşlı adam gülümseyerek oturmasını işaret etti. "konuşmanızı böldüm sanırım, bende tam seni arıyordum hanbin."
★
aglamaya hazir miyiz(sadece ben aglicam
ŞİMDİ OKUDUĞUN
long-lost lovers, haobin.
Fanfiction"ilk sevgili olduğumuz zamanı hatırlıyor musun, tam bir eziktim." yüzü hanbin'in boynuna gömülmüş olan hao, aklına gelen şeyle boğuk bir sesle kıkırdadı. "ezik değildin, çok tatlıydın." "heyecandan ellerim titriyordu ve diyeceklerimi karıştırmıştım...