yazardan, 18 eylül 2024
hanbin onun oturması için kalkacak iken adamın yatağın diğer tarafındaki sandalyeye oturmasıyla yerinde durdu. adam bakışlarını oğluna çevirirken hanbin onun konuşmasını bekledi.
"hao hakkında... biliyorsun, evimiz kullanılamayacak hale geldi ve bir şekilde kirada kalıyoruz." konuşurken zorlandığını anladığı için araya girmedi hanbin. "maddi olarak zorlanıyoruz. evet, siz çok yardımcı oldunuz fakat böylece size yük olmaya devam edemeyiz... çin'e geri döneceğiz."
duyduklarıyla yerinde hareketlenen genç ile karşısındaki adam ona oturmasını işaret etti. gözlerini kaçırdı hanbin. "peki, hao'ya ne olacak?"
"bak hanbin... hao ile sevgili olduğunuzu biliyorum. sizi ayırmak istemezdim ama yapabilecek hiçbir şeyim yok. hastane masrafları çok fazla-"
yaşlı adamın sesini oğlunun bağlı olduğu makinalardan çıkan bir ses kesmişti. uzun bir bip sesiyle ikili ne yapacağını bilemeyerek birbirlerine bakakaldılar. göz açıp kapanana kadar içeriye dolan doktorlar ve hemşireler sayesinde çoktan dışarıya çıkartılmışlardı bile.
hanbin koşarak odanın camından içeriye bakmaya çalıştığında odadakiler ve yarı kapalı perde yüzünden hao'yu göremedi bile. komodinin üzerindeki kavanozu yere düşmüş, yıldızlar ve kalpler yerlere saçılmıştı.
"bay zhang, hao..." yaşlı adam şoktan bir şey yapamamışken hanbin içeriden çıkan bir hemşireyi durdurdu. "onun neyi var? ne oldu birden? durumu normal değil miydi? uyanacak demiştiniz!" kadın soğuk kanlılığını korurken kolunu hanbin'den kurtardı. "şu an bunun sırası değil, lütfen oturup bekleyin. doktorlarımız onunla ilgileniyor."
istediği cevabı alamayan hanbin ise kapının yanındaki duvara çökmüştü. haberi almış olmalılar ki koridorun başından zhang ailesinin geri kalanı ve hanbin'in ailesi gelmişti.
hanbin adeta bir çocukmuş gibi annesine doğru koşup koluna sarıldı. "anne, hao'ya bir şey oldu! anne, yardım et nolur." annesi gözlerindeki yaşları silene kadar ağladığını fark etmemişti bile oğlan. annesinin bir şey yapamayacağını biliyordu fakat elinden birilerine yalvarmaktan başka gelen hiçbir şey yoktu. "ben onsuz yapamam ki anne... kaybedemem onu, olmaz."
iki aile de endişeyle beklerken sonunda odanın içindeki kişi sayısı azalmaya başladı. hanbin ve ricky yavaşça oturdukları yerden ayaklanırken ortam buz kesmiş gibiydi, gereğinden fazla sessizdi. sonunda ricky içeriden çıkan birine sordu. "neden herkes ayrılıyor, hao uyandı mı yoksa?" sorduğu kişi yüzlerine bakmadan, hiçbir şey demeden yanlarından ayrıldığında ortam daha da gerilmişti.
"ricky; hao uyandı, değil mi? bu yüzden çıkıyorlardır odadan, korkulacak bir şey yok." bunu söylerken gülümsemişti fakat uzun süredir ağladığı için çökmüş olan yüzü ile oldukça korkunç duruyordu. buna rağmen ricky de ona gülümsedi. "evet, uyanmıştır kesin."
ikili kendilerini inandırmaya çalışırken sonunda doktor çıkmıştı. hepsinin dikkati oraya dönerken heyecanla beklediler. "üzgünüm, elimizden gelen her şeyi yaptık."
doktorun dedikleriyle yüzündeki gülümsemesi düşen hanbin kafasından vurulmuşa döndü. doktoru itip içeriye girdi. yüzü örtülmüş hao'yu gördüğünde sinirlendiğini hissetti. örtüyü sertçe çekerken bağırdı. "uyan hao! uyanman gerek! gözlerini aç, lanet olsun! neden yüzünü kapattınız, o ölmedi! daha fazla deneyin!"
cansız bedeni olduğu yerde sallarken herhangi bir karşılık alamadıkça daha çok sinirlendi. "bunu bana yapma! sensizlikle nasıl başa çıkabilirim ki hao?" gözyaşları yüzünden yuvarlanırken tekrarlanan sözlerine rağmen hao'nun hâlâ tepkisiz olduğuna inanamadı.
"bunu kaldıramam diyorum sana! uyanman için bağırdığımı duyamıyor musun? kendinde değilken bile nasıl hala bu kadar inatçısın?" hanbin'in sesi, umutsuzca bir cevap umuduyla cansız bedeni sallamaya devam ederken titriyordu.
"sensiz yapamam, uyan artık sevgilim... uyumayı sevdiğini biliyorum ama çok fazla olmadı mı?" artık siniri geçmiş, saf üzüntü ile baş başa kalmıştı.
★
aglamamak icin bolum boyunca son ses boom boom bass dinledim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
long-lost lovers, haobin.
Fanfiction"ilk sevgili olduğumuz zamanı hatırlıyor musun, tam bir eziktim." yüzü hanbin'in boynuna gömülmüş olan hao, aklına gelen şeyle boğuk bir sesle kıkırdadı. "ezik değildin, çok tatlıydın." "heyecandan ellerim titriyordu ve diyeceklerimi karıştırmıştım...