9

248 49 21
                                    


Chan bütün gece eğlenen omegasını izlemiş elinden geldiğince alanına müdahale etmemeye çalışmıştı. Ne kadar korkunç bir kurda sahip olsa da çok naif bir karakteri vardı. Kimseyi kırmamaya çalışır, olabildiğince adaletli olur, etrafındakileri kırıp dökmemeye çalışırdı. Böyle büyümüştü. Annesi ve babası Chan'ın delta olduğunu öğrendiklerinden sonra onu iyi biri olarak yetiştirmek için uğraşmışlardı. O çok sevimli, güvenli bir ailede büyümüştü. O yüzden omegalara da alfalara da saygı duyardı. 

Ama kurdu onun tam tersi bir karaktere sahipti. Sinirlendiği zaman içindeki kurdu kontrol altında tutamıyor ve onu yönetmesine izin veriyordu. Böyle zamanlarda kırıp döktüklerinin haddi hesabı yoktu. Korkuyordu. İlişkisinde eşlerine zarar vermekten, yaralamaktan çekiniyordu. Bu yüzden elinden geldiği kadar kendini tutuyordu. Her anlamda.

Bütün gece ona kur yapan omegayı izleyerek elindeki içkiyi yudumlamıştı. Felix kimseden çekinmiyor, oradaki en zengin ve güzel kişi olduğunu bilerek kimseyi takmıyor, keyfine bakıyordu. Elindeki kokteyleri içerek kendini kaybediyor, arkadaşlarıyla kahkahalar atıyordu. Bu sırada Chan'la göz teması kurmaktan çekinmiyordu. İçindeki omega da uslanmazlığını göstermekten hiç çekinmeyerek Chan'ın deltasına kur yapıyordu. Mis lavantaları tüm ortamı kaplıyor herkesi bir lavanta bahçesindeymiş gibi hissettiriyordu. Bu sırada Chan'da içten içe deliriyor ama müdahale etmiyordu. Çünkü Felix'e hiç bir alfa yanaşamıyor, yaklaştıkları an da Chan feromonlarını salıyor ve bayıltacak duruma getiriyordu.

Delta olmanın en iyi yanlarından biri de buydu. Birilerini dövmek veya haddini bildirmek için ayağa kalkmanıza bile gerek yoktu. Feromonlarıyla birini öldürebilecek güçteydi. Gecenin bitişi ise Felix'in sarhoş olup Yunjin'in arabasıyla gitmesiydi. Chan Yunjin'in kim olduğunu biliyor bu yüzden sorun etmiyordu. 

Ama bir gecede anlamıştı ki Felix tanıdığı en tehlikeli omegaydı.

O sırada deltanın evinde , şarap içerek konuşan alfalarda birbirlerine kur yapmakla meşguldü. Changbin Minho'ya şarap doldurduktan sonra yanına oturmuştu. 

"Yani şimdi senin spor salonun var?"

"Evet. Niye şaşırdın?"

"Şaşırmadım aslında. Hiç oturup konuşmamış olsak da anlardım." Minho  Changbin'e dönmüş, elini başına yaslamış, elindeki şarabı yavaş yavaş yudumlayarak alfayı izliyordu. Gözleriyle geldiğinden beri bakmaktan çekinmediği kaslarını gösterdi. 

Changbin ise mütevazı bir şekilde gülümsedi. Minho sessiz ama konuştuğu zaman utanmayan bir yapıya sahipti. Ne de olsa bir alfaydı ve sessiz görüntüsünün altında çok şey yattığının farkındaydı Changbin.  Minho bu sefer yan dönerek ayaklarını karşıdaki sehpaya uzattı. Şimdi çok rahat bir şekilde oturuyordu işte.

"Anladık spor salonun var ama üniversite falan okudun mu? İkinci bir mesleğin var mı?" 

Minho sorguluyor gibi hissediyordu ama merak ediyordu. Changbin bu soruyu duyduğu an durakladı. Şimdi zamanı değildi.

"Hayır. Tek mesleğim bu."

Minho cevabı duyarak kafasını salladı. 

"Sen?"

"Ben okudum ama her zaman bu işi yapacağımı biliyordum.  2 senelik bir üniversite okudum işte. Elimde diplomam olsun diye ama boşa zaman kaybıydı."

Minho o zamanı hatırlayarak duraksadı. Üniversite anılarını hatırlamak onda derin bir yara bırakıyordu. Aşktan, sevgiden bu kadar korkmasının, çekilmesinin sebebi hep o anılar yüzündendi.  Geçmiş anılar ne kadar da acıtıyordu canı. Yanında ruh eşi olduğunu hatırlayarak dalmış halinden çıkmaya çalıştı. Changbin ise Minho'nun halini farketmişti ama hiçbir şey sormamıştı. Bazı şeyleri öğrenmek için henüz erkendi. Kendi isterse anlatırdı.

Taste / Tüm ShiplerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin