insanlık tarihi boyunca sadece bir parazit olarak, kendini bilmez olarak hayatına başlamış. yabanı duygularını kabullenmiş ve salak saçma taraflara ayrılmış, bağlarından çözülmüş bir varlık olmuş zaman içerisinde... sosyal bir varlık olan insanlık. kendini evlere kapatalı yıllar oldu, sokaklar çoğu zaman boş. gün içinde sokaklarda sis ve karanlık baş başaydı. burası Zherina. ve ben de buranın insanlarından birisiyim. daha doğrusu, varlıklarından birisi.
camdan dışarıya bakan bir siluet, ellerini salmış, ellerinde deri eldivenler ve boğazlı, çizgi desenli siyah bir kazağı vardı, saçları siyah ve dalgalı-düz karışık idi... ancak saçlarını düzenlemek için gayret göstermemiş, saçları darmadağın. altında ise bir kot pantolon, evde eldiven ve kot pantolon ile kim takılırdı? koyu gri gözleri yavaş yavaş sokağı süzdü... sokakta dükkanlarını açmaya giden veyahut görevini yerine getirmek uğruna etrafta gezen insanlar vardı. "insanlar" bir toplum halinde olduğu için öyle bahsedilir, aslında hepsi... farklı mezhep ve farklı ırklardan, farklı boyut veya evrenlerden gelen ucubelerden başka bir şey değillerdi. birbirlerini anlayamayan, iletişim kuramayan, saygısız, özgür olma adı altında ütopik hayaller kuran ucubeler... ne kadar garip değil mi insan oğlunun da kendisini anlayamaması? psikologlar veya psikiyatristler çok saçma ve gereksizler... derin bir nefes aldı. sonrasında ise bir süre sessizlik...
"Varoluşumuzun anlamını ve amaçlarını anlamak için kendimizi sürekli olarak sorgulamamız gerekir." demiş Fransız Filozof Jean-Paul Sartre. Albert Camus ise bu yaklaşıma karşı çıktı, bu yaklaşımı absürt gördü. insanları anlamanın sonuçsuzluğunu vurguladı. Albert'in fikrice, insanları ve hayatı anlamaya çalışmak, varoluşumuzu çözümlemek sonuçsuz ve absürt bir düşünceydi... benim fikrimce, Albert haklı. dedi ve gözlerini kıstı. sokakta yürüyen bir insana dikti gözlerini, biraz kilolu. balçığa benzeyen bir derisi var, katlım katlım.. yağ tulumu gibi duruyor, yürürken biraz zorlanıyor. yere balçığını tükürdü. çıkardığı sesten balgam attığı belliydi. gümüş gözlere sahip karamsar insan, onu süzdü. sonrasında bembeyaz rengi olan yüzüne bir iğrenme ifadesi yerleşti. balçığın bastığı yerler, balçık oluyordu... iğrenç bir varlıktı... öte yana çevirdi gözlerini. çöp kutusunu karıştıran bir adam. gölgemsi ve insani bedene sahip bir varlık. kafasını çöp kutusunun içine sokmuş bir şeyler arıyor. çöp kutusunun içinde ne gibi pis şeylerin olduğunu biliyor olsa gerek gri gözlü insan. kusacakmış gibi bir ifade takındı ve elini hızla panjurun ipine attı, ipi çekti ve camı kapattı. oda kapkaranlık kesilmişti. zifiri karanlık...
"insanoğlu sonsuz düzlemdeki en gereksiz ve pislik varlık oldu her zaman. ön sahnede iyiyi oynayıp, gerçekten insanların iyiliğine yarayan firmalar, insanlar... perde arkasında dünyayı sömürüp, başka insanları sömürüp her şeyin sonunu hazırlıyorlar. Tanrının yaptığı en büyük hata, insanoğluna kendi iradesini vermek oldu... insanoğlunun en büyük hatası ise, kendi sorumluluklarını es geçip kendisini geliştirmemesi oldu. her iki tarafı da... kınıyorum."bir odada mumlar tüttü. sonrasında ise ufak parlamalarla hepsi yandı. odanın duvarında koskocaman bir kitaplık vardı. kitaplıkta kitaplar her rafta bulunuyordu. bazıları için raf yetersizdi. bazı kitaplar yerden yukarıya doğru dağ gibi çıkıyordu. kitaplığın önünde ise bir çalışma masası. üstünde bir kaç tane mum. karamsar varlık odaya girdi ve derin bir nefes alarak kapıyı kapattı. siyah, kalın botlarının sesi tahta zeminde tatmin edici bir ses gibi yankılanıyordu. yavaş adımlarla masaya vardı, demir sandalyesini geri çekti ve oturup saçlarını arkaya doğru attı eliyle. ardından masada duran uzun ve demir beyzbol sopasına elini attı. diğer eline de bezini aldı ve sopasını temizlemeye başladı, üstünde açık yeşil kanlar vardı. karamsar varlık şimdi, ışıkların içinde daha belirgindi. saçlarını arkaya atmasına rağmen yüzüne düşüyordu hala. yüzünde bir adet dövme vardı. siyah renge benziyordu, yüzünün -doğrusu yanağının- sağ kısmından sol kısmına -ağzına doğru- doğru uzanan çizgi dövmeler, çok değişik şekildeydiler. yanağı ve anlı arasındaki uzunlukta, yüzünün yarısını esir etmiş bir dövme... bembeyaz, güneş görmemiş ve sağlıksız tenine bakıldığında, sorgulatıcı hisler uyandırırdı... koyu gri gözleri hafifçe kısıldı ve iç çekti sopayı silerken... bulantılı bir ses yükselmeye başladı... ve her şey karanlığa gömülü kaldı. boğuk bir kaç ses... "bu senin bu çatı altında son görevin Thiago.", "anlaşıldı Efendim.", "bundan sonra seni farklı bir bölgeye nakiledeceğiz. şimdiden başarılar."
ve karanlıklar etrafa korkarak kaçtı. Thiago, eldivenleri elinde. soylu ve saygın gözükmek amacıyla frak giyiyordu. simsiyah takımı üzerine bir de siyah bir papyon, takımın altında siyah bir gömlek ve şık bir pantolon bulunmaktaydı. adeta ona bakan varlıklar, tekrar ona bakıyordu. derin bir nefes aldı karşısındaki binaya doğru baktı. saygın bir parti düzenleniyor gibiydi. karanlık gökyüzünü aydınlatan bir sürü sarı sokak meşalesinin arasında, bina çok özen gösterilerek yapılmış ve bir servet harcanmış gibiydi. bu esnada Thiago ile bina arasında at arabaları ve insanlar geçiyordu. Thiago tekrar derin bir nefes aldı. "Mateo. belki de bu evrende görebileceğiniz en büyük çete liderlerinin birisidir. aslına bakacak olursanız bundan çok az varlığın haberi var, kara para aklama konusunda ondan uzmanı, insanları kandırmak hakkında ondan uzmanı yoktur bu evrende. bunlara rağmen.. kendisi bir belediye başkanı. işlediği suçları tıpkı bir toz gibi saklayabilen yetenekli bir adam... aylardır bu adamın peşindeyim. ve sonunda. bu gün onun son günü olacak" Thiago hafifçe sağına, sonrasında soluna baktı ve elini uzatarak bir at arabasından yol istedi. at arabası durdu. şoför, vücudunda ve kıyafetinde zümrüt parçalar taşıyan bir füzyon idi. şapkasını çıkarttı ve Thiago'yu selamladı. "iyi akşamlar soylu bey!"
Thiago zorla gülümseyerek sağ kolunu göğsünün alt kısmına yaslayarak, mason duruşuyla yürümeye başladı "teşekkürler efendi. iyi yakşamlar dilerim." yavaş adımlarla yürüyerek karşıya geçti. at arabası ilerlemeye devam ederken, Thiago duruşunu koruyarak girişteki resepsiyonist kürsüsünde duran adamın yanına vardı. "ve ben, o tozları üfleyerek bu gece dağıtacağım." diye iç geçirdi. koyu gümüş gözlerini kaldırıp, iki metre boyu olan yarı ahtapot yarı boşluk melezi resepsiyoniste baktı. kendisi de bir takım giyiyordu, ahtapot kolları için bir sürü farklı kol kısmı bulunuyordu. kalın bir sesle konuştu, "isminiz ve kartvizitiniz lütfen."
Thiago iç cebinden işaret ve ortaparmağı arasına aldığı kartvizitini yavaşça çıkartıp sağ kolunu uzatarak resepsiyoniste gösterdi. isim ve soy isim "Duke Eduardo" olarak yazıyordu. şirket kısmında ise Xarhavenia'da devlet altında çalıştığı gösterilmiş, altına da X evreninin damgası basılmış. damga uzay sembolleri ve on büyük evrenin sembollerine sahip mistik bir damgaydı. damganın dokusu gereği içinde yıldızlar ve mavi-siyah-mor renkler kayıyor, geçiyordu damga üstünden. bu damga sadece Xarhavenia'da Devlet tarafından bastırılan bir damgaydı. Resepsiyonist şaşırarak sarı gözlerini açtı ve sonrasında Thiago'ya baktı... "bunun için çok küçük değil misiniz?" Thiago gözlerini kapattı ve kafasını hafifçe yana yatırarak gözlerini geri açtı. "küçük duruyor olmam küçük olduğum anlamına mı geliyor, yaşlıyım ben."
Resepsiyonist gözlerini daha fazla açtı şaşkın bir edayla. sonrasında kartvizitini Thiago'ya uzattı ve sihirli kitabı kurcaladı biraz... Duke Eduardo yazısını gördü, fotoğrafı da yanında bastırılmış. son kez yüzünü teğet ettikten sonra, Thiago kartvizitini alıp yerine geri koyarken kafasını dikleştirdi ve derin bir nefes alarak Resepsiyoniste bakmayı sürdürdü. "buyurun Duke bey..." sözünü duyduktan sonra "şükürler olsun." dedi, içeri doğru ilerledi. içeriden loş sarı bir ışık çıkıyordu dışarıya doğru. içeriye girdiğinde ise uzun, kırmızı duvarlar ve altın işlemelerle doldurulmuş stunlarla karşılaştı. hızlı adımlarla ilerlemeye başladı, koridorda pek kişi bulunmuyor gibi. yavaş adımlarla partinin asıl olduğu yere vardığında, caz müzikle tanıştı kulakları. içeriye bakınıverdi kapıdan, elini kapıya koydu. gözlerini hafifçe kıstı, köşedeki masalarda oturup konuşan soylular, dans eden çiftleri görebilmek mümkün idi. kapının karşı tarafında ise bir bar bulunuyor, bir sürü de güvenlik görebilmek mümkün, öte yandan... güvenlikler üst kata giden merdivenlerde daha çok duruyor gibiydiler. Thiago'nun gözleri oraya ilişti. sonrasında iç çekti. "bana şu anlık sadece bir kurban lazım." diye iç geçirerek etrafına bakınırken, kırmızı bir Bardot elbise giyen kadın Thiago'nun omzuna çarptı. kıvırcık, siyah saçlı ve de beyaz tenrengine sahip alımlı bir kadın. "pardon yakışıklı." diyerek kıkırdadı ve Thiago'ya baktı. Thiago gözlerini kadına çevirdi ve sonrasında kadından gelen sigara koksunu içine çekti, elini hızla kadının koluna attı ve kolunu tuttu. kadın merdivenlerden henüz bir basamak aşağıya inmişken, sağ bacağı hala Thiago'nun bastığı zeminin üstünde kalmıştı. kafasını çevirip "ha?" gibi bir sesle mırıldanarak Thiago'ya baktı. Thiago ufakça tebessüm etti, içtenlikle ; "kusura bakmayın, sizi tuttum. sigaranız var mı acaba? gelirken almayı unutmuşum." dedi. Kadın gülümsemesini yüzüne yayarak omzunda asılı olan küçük çantasını açtı ve sigara paketini çıkarttı, aromalı ve çok pahalı bir sigaraya benziyordu dışardan. bir tanesini alıp Thiago'ya uzattı. "buyur bakalım." dedikden sonra, Thiago sigarayı aldı işaret ve yüzük parmağı arasına ve sonrasında kafasını hafifçe sallayarak teşekkür etti sessizce, elini kadının kolundan çekti, kadın tekrardan konuştu. "ama dışarda iç. izin vermezler burada." Thiago ufakça güldü ve bir elini cebine koydu. sigarayı göğüs hizasının altında tutuyordu. "sağ olun hanımefendi. uyarınız için teşekkür etmekteyim." kadın içtenlikle ufak bir kahkaha attı ve sonrasında saçlarını elini kullanarak salladı ufakça. "bir şey lazım olursa barda biraz alkol alıyor olacağım beyfendi." sözü döküldü güzel dudaklarından. Thiago ufakça tebessm etti ve kafasını başka yöne çevirdi. "mutlaka uğrayacağım." dedi. koridorun diğer tarafında bulunan bahçe tarafına bakıyordu. kadın gülümseyerek Thiago'yu süzdü ve bar tezgahına yürüdü cilveli adımlar ile. Thiago ise hemen bahçeye doğru hızlı adımlarla ilerledi. bahçeye çıktıkdan sonra etrafa bakındı, pek fazla kimsecikler yoktu... bahçe çok bakımlı ve minik sonsuz yanan sarı meşalelerle aydınlatılmış hoş bir ortama sahipti. ortada bulunan bir heykel ile çeşme var idi. Thiago sigarayı meşaleye uzattı ve sigaranın ucunu yaktı. yavaşça sigarayı kaldırdı ve alevden geri çekildi. etrafındaki varlıklara bakındı ufakça... birlikte konuşan farklı ırktan veya aynı ırktan varlıklar kendi hallerinde sohbet ediyorlardı. gözlerini çeşmedeki heykele çevirdi "işte o... Mateo." ağzında bir adet ağız maskesi, kafasında uzun iblis boynuzları ve sırtında iki adet siyah iblis kanatları. kanatlar tüylü duruyor... bronz heykel figürü, bir taht üzerine oturmuş, bacak bacak üstüne atmış idi. çeşmenin etrafında bir sürü meşale vardı. "bu gün o maske aşağıya inecek." diye içinden geçirdi ve sigarasının külünü yere düşürüp ağzına götürdü, ilk dumanını çekti ve ağzında bekleitti. sonrasında ise dumanı dışarıya üfledi ve duman, hatta dumanların hepsi Thiago'ya ilerledi ve etrafını hafifçe sarıp kayboldular. "Dumanlar... işime çok yarayacak." sigarayı parmakları arasında ezdi ve sigara dumanlaşarak kayboldu. elini yumruk yaptığında koyu gri gözleri gümüş renginde parladı ve tekrar eski haline döndü, dumanı son kez üfleyerek geri içeriye yöneldi, hızlı adımlarla partinin düzenlendiği yere doğru gitti tekrar... kapıdan içeriye girerken yavaşladı ve basamaklardan aşağıya indi... etrafına bakındı. ardından yukarıya giden merdivenlere doğru ilerledi usulca. bar kısmına doğru ilerleken merdivenlere bakmayı sürdürmüştü. "işimi şansa bırakmamam. asla... bu nedenden, artık daha dikkatli olmalıyım." dedi. gerçekten işini şansa bırakacak kadar salak gibi durmuyordu. vücudu dumanlaşmaya başladı ve elini yere sallayarak dumanlara ayrıldı. yerde bir gölgeye ilerledi, ardından gri dumanlar siyahlaştı. artık gölgeden ayırt edilemez bir haldeydi. kenardaki gölgelerden veya gölgeye yakın başka gölge yerlerinden geçerek merdivenlerden yukarıya doğru hızlıca ilerledi, basamaklardan yukarıya çıktı. sonrasında duman yılanımsı bir form aldı ve yılanın başı etrafına baktı bir süre... ardından ise oda oda gezmeye başladı etrafı, her bir odayı kapının altından sıvışarak inceliyordu. ilk girdiği odada bir sürü koli vardı. göz ucuyla bakındı ancak işine yarayacak bir şey var gibi durmuyordu. kolilerin üstündeki firima logosu göze çarpınca... ters dönmüş bir üçgen, her bir çizgisinden daire geçiyor. üçgenin dışında ise bir alev sembolü. gözlerini kıstı. "bunlar Mateo'nun kendine özel şirketine ait değil bunlar... bu toplantı neyin nesi ki?" diye düşünerek geri çıktı odadan, sonrasında ise bir odanın girişinde Misafir odası yazdığını gördü. hızla oraya geçti...
ikinci girdiği odada ise tam orta taraflarda alçak bir masa... masanın etrafında kanepe ve koltuklar. oturan bir kaç adam... masada toz var. rengi... açık pembe. Thiago -yani dumandan yılan- kırmızı gözlerini kıstı ve "Iyyğh.." gibi bir ses ile onlara baktı. azıcık ilerleyip normal yaşam formuna yerdeki dumanları birleştirerek geçti. bacağını kendine çekip kütletti ve yere güçlüce koydu, sol eliyle saçlarını arkaya atarken, uyuşturucu çeken varlıklara baktı. hiç şüphesiz üç kişinin üçü de koruma değildi. buraya davet edilmiş olan misafirler olsa gerek. birisi Beyaz, gözleri olmayan, arkasından 4 tane ahtapot kolu çıkmış bir varlık. birisi ise yarı kedi yarı insan, kulakları yanlara düşmüş... üçüncü adama baktığımızda ise, sıradan bir insan görüyoruz. elbette bu varlığın normal yaşam formunun bu olduğunu sanmıyorum. Thiago onlara doğru ilerleyerek sağ elini omzuna doğru uzattı ve elinde demir bir sopa.. hayır, beyzbol sopası belirmeye başladı. sonrasında sopa sertçe Thiago'nun omzuna düştü, buna karşılık omzu hafif aşağıya eğildi. misafirlerin kafası çok uçuk olsa gerek, gelen kişinin kim veya ne olduğunu anlamdıramıyorlardı. Beyaz varlık arkasına yaslandı ve Ahtapot kollarını Thiago'ya çevirdi. ağzı gevşek bir tonda açıldı, ses de bunu destekler nitelikdeydi. "kim bu... bbuuuuu...." dedi ve kafasını arkaya yatırdı. "ugh" gibi bir ses çıkarttı. insan güldü... bu sırada Thiago kocaman, vahşi bir şeytan sırıtışı yerleştirdi yüzünde. masanın önünde durdu. gözlerini insan'a çevirdi. insan elini masaya vurdu ve gülmeyi durduramadan konuşmayı sürdürüverdi. "AZRAİL!" kedi kafası masaya hafif eğik omzunu kaldırıp indirerek kıs kıs bıyık altından güldü, yorgun gözlerini Thiago'ya çevirdi. çapkın, tabiri caiz ise piç bir gülüşü vardı. Thiago sırıtmayı bırakıp sol elini de sağ elindeki beyzbol sopasına attı ve sıkıca tuttu. sopayı kaldırıp "DOĞRU TAHMİN!" diye bağırdı ve kendisine bakan kedinin kafasına indirdi sopayı. tek darbede kafatası paramparça oldu ve göz bebekleri yok oldu, kafası darbeyi aldığı anda masaya çarpıldı ve tozlar ufakça havaya uçuverdi. kedinin ağzından, gözünden, burnundan ve kulaklarından dumanlar yükselmeye başladı. Beyaz varlık masanın sesini duyduğu anda yerinden sekti, insan ise "WOA-" gibi bir şaşkınlık bağırışıyla geriye doğru düşüverdi. sandalyeden kendisini atıp çırpındı yerde ve sürünmeye başladı. çok geçmeden Kedinin kafasından çıkan dumanlar beyaz varlığa bir bıçak, diken gibi saplandı ve etrafında bir tur attı dumanlardan arta kalanlar. sonrasında ise beyaz varlık acı içinde bağırırken, Thiago bembeyaz olan parlak saçlarını tuttu ve beyzbol sopasını ağzına soktu sertçe. sopa kafatasını delip geçti, sopanın çoğunluğu kafatasının arkasında kaldı. Thiago sırıtıp derin derin nefes alırken hızlıca sopayı çekti. beyaz varlığın boğazından ve burnundan, gözünden dumanlar yükseldiğini görebildi gözler. sonrasında o koyu gri gözler, insanı aradı. kapıya doğru sürünerek kaçmaya çalışıyor... Thiago hemen sopasını çevirerek üstündeki siyah kanları yere savurdu, elini insana doğru savurarak silindir şeklinde, düpedüz insana doğru ilerleyen bir rüzgar oluşturdu, insan duvara fırlayıp yapıştı. sonrasında Thiago elini sıkıp kendine doğru çekti elini, insan sanki bir vakum tarafından çekiliyormuş gibi geri geldi Thiago'nun yanına, Thiago ayağını insanın kafasına koyup yere bastırdı. "Nereye." dedi tok bir ses ile. insan yerden her ne kadar kalkmaya çabalasa bile... bir rüzgar basıncı onu kaldırtmıyordu. insan bir şeyler gevelemeye baş gösterdiğinde, Thiago bu kadar eğlenmenin yeter olacağını düşünerek ufak bir kahkaha patlattı ve ayağını geri çekip odadaki dumanlarla bacağını sardı. tam açık gri bir ışık patladığında tüm gücüyle tekrar insanın kafatasına doğru hızla uzattı, ufak bir patlayıcı güç ile insanın kafatası parçalara ayrıldı, Thiago hızla masada bulunan uyuşturucu hazırlamak için kullanılmış altın kardı aldı ve ardından kapıya ilerledi... kapıya yakınlaşırken odaya döndürdü vücudunu, elini sallayarak tüm dumanları kendisine çekerek yılana dönüştü, kapının altından geçerek kayboldu. çok geçmeden kapıyı bir kaç güvenlik araladı... ancak Thiago çoktan odaları hızlıca gezmeye başlamıştı. o andan itibaren, kovalacama başlamıştı. Güvenlik tüm gücüyle diğer güvenlikleri çağırırken Thiago, hızla karşısına çıkan merdivenlerden yukarıya dumanları kullanarak çıktı, normal formuna döner dönmez kartı çıkartıp duvardaki metal kısma okuttu ve demir kapılar aralandığı anda içeriye attı kendisini. sonrasında ise dumanlara karıştı...
bir kaç boğuk ses...hemen ardından ise, odanın bir kısmından diğer kısmına uzanan bir masa. oda partinin düzenlendiği ev gibi dekore edilmiş. ancak duvarlarda pahalı tablolar, masalarda pahalı gözüken içkiler ve silahlar... dahası. o pembe tozun bulunduğu bir kap. kabın üstünde bir sembol var. kurt pençesi kesikleriyle kesilmiş bir daire. dairenin sağ ve solunda aşağıya eğilen eğik çizigler var, dairenin tam altında kesişiyorlar. kısaca anlatmak gerikirse, 'V' yazıyor... Mateo yüzündeki maskesini sildi siyah eldivenleriyle. yorgun ve bitkin duran gözlerini masada oturan diğer misafirlerine iliştirdi. kendi aralarında konuşuyorlardı. hepsi farklı ırk ve boyuttan varlıklı kişilerdi... giyimleri ve duruşlarından barizdi. misafirlerin arasında 3 koltuk boştu. ancak Mateo bunu sormakla uğraşmayacaktı. derin bir nefes aldı ve sağ elindeki eldiveni düzeltirken arkasına yaslandı. masadaki içkiyi eline alıverdi. kırmızı bir içki. içinde yıldızlar bulunuyor. sanki meteorlar kayıyormuş gibi parlayan açık kırmızı çizgiler var içerisinde. içkisini sallarken onlara bakındı bir süre. sonrasında elini masadan çekip masaya hızlıca yaklaştırdı, vurmadan geri çekti. amma velakin bir kaç rüzgar ve gölge, acı çeken ruhların sesiyle masaya vurdu ve masa hafif sallandı her ne kadar sağlam gözükse de. herkes aniden sustu. Mateo konuştu.. "evet. partiden herkes zevk alıyor olsa gerek. sizin naçizane konuşmanızı böldüğüm için af eyleyin efendiler. ama biz burada bir iş konuşmaya geldik yanılıyor muyum?" dedi. etrafında göktaşları bulunan, ve aurasında uzay bulunan kapkara tenli bir kadın kıkırdayarak masaya yaklaştı. "Evveet!" dedi. fazlasıyla enerjik duruyor. göğüsleri masaya tamamen değiyordu. eğilmesinin sebebi dikkat çekmekti tamamen. gülümseyerek geri doğruldu ve arkasına yaslandı. Mateo derin bir nefes aldı ve sandalyesini geri çekip ayağa kalktı. ihtişamlı bronz, dikenli omuzluklarından aşağıya inen yırtık pelerini göze batarken, dikenli tacını düzeltiverdi ve elinde içkisiyle arkasındaki dikey camlara doğru ilerleyiverdi. "bu sikik evrenin düzenini halletme sırası bende. hepiniz bilirsiniz ki benden önceki hiçbir öncü başaramadı. ama ben. bu dünyanın düzenini eline almak için atanan son öncü olacağım. X evreninden bağımsızlaşacağız. özgür olacağız... daha fazla vergi yok. daha fazla aşağlanma yok. ve sonrasında ise, kendi toplumumuzu ilerleteceğiz. X evrenindeki soylulukdan edineceğiz. onları geçeceğiz... ve daha fazlası." arkada, kafası bulutlardan oluşan bir varlık "peki bunu nasıl başaracağız, öncü Mateo." dedi. bulutlar haraket ederken, elindeki purosuna bakıyordu bulutların içindeki gözler. sesi fazlasıyla karizmatik, ilgi çekici idi. Mateo kıs kıs güldü ve boşta kalan elini yüzüne yaklaştırıp maskesini sertçe tuttu ve çekti. dumanlar etrafa yayılırken içkisinden bir kaç yudum aldı. sonrasında camdan dışarıyı izlerken konuştu. "şirketlerimin birisinde bir roket ve aynı zamanda portal icat ettiriyorum. bunlardan birisi bizi farklı bir gerçekliğe ışınlayacak, birisi ise bizi kurtarmanın anahtarını sağlayacak. şu an X'in döngüsünde olmamızdan ötürü istediğimiz şekilde çıkamayız. belki evrenlerin yörüngesinden çıkmış olmak demek kaos demektir, bunu bilirsiniz. bu nedenden ötürü başka bir evrenle yerimizi değiştireceğiz portallar sayesinde. size şu anlık bu kadarını aktarabilirim misafirlerim."
dedi. bütün misafirler konuşmaya başladı kendi aralarında, bu sırada Mateo keyifli keyifli içkisini içerken... arkadan bir ses yükseldi.
"peki peki pekii... şu siyah saçlı çocuğu ne yapacağız Mateo Rodríguez." bir an ufak bir sessizlik oluştu. herkes kapıya kafasını çevirirken, demir bir sopanın yerde sürünme sesi duyuldu ve sanki bir ele konmuş gibi, tok bir ses çıktı. Mateo ağzındaki içkiyi gözlerini kocaman açarak yutarken maskesini taktı, arkasına döndü ve odanın girişinde Thiago'yu gördü. gözleri küçücük kesildi. sonrasında etrafı duman ve rüzgarla dolarken bağırdı. "O KISA BOYLU VELET- GÜVENLİK!"
misafirler aniden ayaklandı ve hepsi kendisine özel silahlarını ve güçlerini aktifleştirirken, Thiago kocaman sırıttı ve hızla atılıverdi elindeki altın beyzbol sopasını çevirerek. sonrasında ise diğer elini kaldırdı ve karşılık olarak bağırdı. "BU SEFER KAÇMANA GÖZ YUMMAYACAĞIM KORKAK!" Mateo tam gölgelerle kaybolacakken duman ve hava onun gölge parçalarını tek bir noktaya toplayıp duvara vurdu, sonrasında Mateo'nun dumanını çekip kendi dumanında sakladı. gözleri parlarken aniden gözden kayboldu. bütün misafirler hızlıca birbirine bakarken, etrafında uzay aurası olan kadın hızla ayağa kalktı ve bir misafire elini uzattı. elinde parlak bir taş belirdi. "EĞİL!" diye bağırdığı anda parlak taş patlayarak ileriye fırladı, misafir hızla dokungaçlarını savurarak eğilirken, Thiago dumanlardan kurtulduğu anda ona doğru gelen ışını gördü ve yüzünde vahşi bir sırıtış belirdi. sopası parladı ve sopayı ışına doğru tutarken iki eliyle destekledi... "DAHA İYİSİNİ DENE." dediği anda ışın sopaya geldi ve tiz, boğuk bir sesle eğimlenerek geri döndü, uzay auralı kadının gözleri kocaman açıldı ve kaçınmaya fırsat bulamadan kafası patladı. bu sırada sopasını çevirdi ve yanındaki dokungaçlı adamın kafasına sopasını soktu, hemen peşinden ise dumanlarla kayboldu ona karşı gelen mermilere karşı, dumanlar yere çekildi ve masanın altında gezinip iki misafirin arkasında normal formuna döndü, "etrafını kolla." dedi sessizce, gözleri kısıldı ve az önce adama sapladığı sopa, birden eline doğru geldi karşısındaki misafirleri deşerek. sonrasında yan döndü ve tekrar sırıtıp hafif dizlerini kırdı, yanındaki misafirin dizine sert bir şekilde sopasını vurup yere düşürttü ve ardından, etrafında rüzgardan bir duvar oluşturdu kimse el atamasın diye umarak. alanın içindeki masada duran kavanozu aldı ve salladı biraz. yerdeki adama doğru yaklaştı ve ayağını karnına koydu, sopasını ağzına uzatıp dudaklarına bastırdı. dumanlar adamın kollarını tuttu kaçamaması için. "aç ağzını. AÇ DEDİM!" sopasını çekti ve adamın çenesine vurdu... adamın çenesi kırıldı. adam acı içinde bağırırken ağzından kanlar fışkırdı, Thiago rüzgarla kavanozu açtı. kavanozu adamın kafasına hizaladı ve tüm pembe tozları adamın ağzına, burnuna, yüzüne döktü. gözleri iyice kısılırken vahşi şekilde sırıttı. rüzgar duvarını aşıp odayı terk edemeyen misafirler cama doğru hızla koştu, birisi ellerini elmaslaştırıp cama vurdu, adamın elindeki elmasları titreterek kolun geri gitmesine sebep oldu cam. bir çeşit sihir ile mühürlenmiş gibi... Elmaslara sahip adam, parlak gözlerini koluna çevirdiği anda kafasını cama vurdu ve kafası göçtü... Thiago sopasını çevirerek yanındaki diğer varlığa çevirdi, eliyle omzunu tutup iyice kendisine doğrulttu, çenesine sert bir şekilde vurdu ve ardından rüzgarla kadının kafasını çatıya soktu. sonrasında ise kalan diğer iki misafire karşı da sopasını omzuna yaslayıp gülerek baktı, cama yaslandı. "benden kolayca kurtulabileceğinizi hangi öncünüz söylemişti. Mateo mu? yoksa ondan önceki Richard mı." misafirler korkuyla duvara yaslanmış durmuşken... birisi boş bulunmuşluktan faydalanıp ışık elementi kullanarak Thiago'yu kör etmeye çalıştı. Thiago tam o anda dumanlarla birlikte gözden kayboldu, ardından ise kadın hızlı hızlı korkuyla nefes alırken Thiago yan tarafta tekrar kendisini gösterip kadının suratına yandan, hızlı bir şekilde sopasını geçirerek onu öldürdü, yanındaki adam da kaçmaya uğraşırken hemen kolundan tuttu ve çelme takıp yere yere doğru fırlattı. adam yere düştü. yapacak hiçbir şeyi yoktu. Thiago sopasını kadının suratından kaldırıp hızla adamın yanına koştu ve sonrasında bacağını kendine çekti, rüzgarı bacağında biriktirdi ve adamın kafasına sert bir tekme atıp adamı basınçta bırakarak kafasını patlatarak öldürdü. derin derin nefes almaya başladı. sırıtışı yüzünden silinmeyen Thiago, sopasını adamın ölü bedenine değdirdi. o an fark etti. yüzündeki gülümseme yavaşça soldu ve bakışları bitkinleşti. "benim de nefret ettiğim o varlıklardan farkım yok."
YOU ARE READING
Sonsuz evren
FantasíaHATA çoklu ve sonsuz evrendeki bir Siyasetçi ve aynı zamanda tanrı katilidir. evrenler arası gezip evrenleri elegeçirmek uğruna savaş veren bir 'hata' idir kendisi. ve bu kitap, HATA ile düşmanlarının hikayesini anlatmak için burada. Xaven ve arkada...