Timim olmadan ilk görevime gidiyordum. Bu görev benim için oldukça zor olacaktı. Çünkü onlara çok alışmıştım. Ne zaman yardıma ihtiyacım olsa orada olacaklarını bilmek bile kendimi iyi hissetmemi sağlıyordu. Şimdi ise kendimi eksik hissediyordum.
Göreve gitmek için hazırlanıyordum. Altıma yeşil kargo pantolon, üstüme boğazlı siyah düz bir kazak giydim ve onun üzerine yeşil görev yeleğimi geçirdim. Görev kemerimi taktım ve tek tek silahları yerine yerleştirmeye başladım. Görev yeleğinin belli başlı bölmelerine yedek mermilerimi yerleştirdim.
Tam yüzüme maskemi geçirmiştim ki kapı çaldı.
“Gel!” dedim ve komutumla kapı açıldı. Arslan yavaşça odaya girdi.
“Hoş geldin.” dedim yüzümde neşeli bir tebessümle. Formasını giymişti, her şey nerdeyse tamdı. Sadece kaskını ve maskesini takmamıştı.
“Hoş buldum Yüzbaşım.” dedi o da nazikçe tebessüm ederek. Allah kahretsin! Ne vardı bu kadar güzel gülecek ki? Gülerken gamzeleri hafiften belirginleşti.
“Nasılsın?” diye konuyu uzatmaya çalıştım. Şu sıra içimden iş konuşmak gelmiyordu. Ama ne olursa olsun konuşmalıydık.
“İyiyim.” dedi niyetimi anlamış olacak ki gülüşü gittikçe genişledi. Gamzeleri gittikçe güzelleşiyordu. Allah’ım bu adam bana sınav mı?
“Siz nasılsınız Yüzbaşım?” diye sordu sırıtarak ve yanında duran koltuğa oturdu.
“İyiyim bende ne olsun sinir krizleri, depresyon falan bildiğin gibi seni sormalı.” diye konuyu ona doğru yönelttim. Yanına geçip koltuğa oturdum.
“Aynı bildiğiniz gibi.” diye kestirip attı. Ne biliyordum ki? Bilmiyordum. Anlatmıyordu çünkü.
“Keşke anlatsan da bilsek aslında bilmediklerimizi.” dedim imalı bir şekilde ve aynı zamanda göz devirerek.
“Ne anlatayım ki? Benim hayatım sizinki kadar çalkantılı değil.” dedi abarta abarta.
Dinime küfreden Müslüman olsa! En az benim kadar hareketli bir hayatı vardı.
Yaşam tarzı buydu.
Benimle dalga geçip aşırı güzel gülüşüyle gülmek!
Galiba daha fazla konuşacak bir şey kalmadı. Asıl mevzuya yani en önemli kısmına gelmiştik.
“Gelelim plana,” diye konuya oldukça hızlı bir giriş yaptım. “Şimdi öncelikle savaş iki cephe olacak tahminimce ne kadar taarruz safhasında olursak o kadar iyi lakin silahla halledemezsek diplomaside mutlaka halletmeliyiz. En kötü ihtimalle karşı tarafı içten parçalamalıyız. Burada sana çok iş düşüyor.”
“Nasıl?” dedi büyük bir merakla. Gözlerindeki şaşkın ifade “Ben ne yapabilirim ki?” dercesine bakıyordu.
“Duyduğum kadarıyla karşı tarafın komutanı çok ayran gönüllü biri.” dedim pis pis sırıtarak. En tehlikeli gülüşümdü bu.
“Benden sakın bunu istemeyin!” dedi Arslan yüzündeki dehşet dolu ifadeyle. Yüzümdeki muzip ifade gittikçe genişledi.
“İstedim bile.” dedim hala sırıtarak. Yüzündeki ifade o kadar hoşuma gitmişti ki saatlerce izleyebilirdim.
“Olmaz!” diye ikinci bir itiraz daha geldi.
“Emire karşı mı geliyorsun asker!” dedim anında sert ses tonu ve yüz ifademi alarak.
“Asla Yüzbaşım ama,” dedi lafını yarıda kestim.
“Aması yok ne diyorsam o ayrıca bir bakarsın hayatının aşkını buluverirsin belli mi olur?” dedim pis pis sırıtıp. Niah niah niah niah yaşasın kötülük!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VATAN UĞRUNA
Teen FictionVatan için nelerden vazgeçilebilirdi ? Ailemizden... Arkadaşlarımızdan... Sevdiklerimizden... Sevenlerimizden... Kendimizden... Vatan için her şeyimizden vazgeçebilirdik. Biz vatan yolunda gerektiği zaman canımızdan bile vazgeçebilecek altı Türk ask...