4-SESSİZLİĞİN YEMİNİ

38 10 3
                                    


12/04/2024, Cuma. 22:53, Olympos Restoran.

    Restorandaki kalabalık git gide azalıyordu. Yoğunluk azalmışken garsonlar sırasıyla sigara molası dönüyor, kalanlar ise  son masalar ile dikkatli bir şekilde ilgileniyordu. Ben ise barda birikmiş olan tüm bardakları yıkayıp siliyordum. Yoğun zamanda hızlı hızlı çalışır, sakin zamanda oyalanarak çalışırdım. Barda durup içecek siparişleriyle ilgilenmeyi seviyordum. Dahası makineden çıkan bardakları ağır ağır silmek bana tarif edilemez bir sakinlik, bir rahatlık veriyordu. 

    Freni patlamış bir kamyon gibi yaşar giderdim zamanında. Zaman o kadar hızlı akardı ki bazen ruhum, zamanın akışına yetişemezdi. Zaman adeta koşarken, ruhum onunla adım tutamazdı. Durup dinlenmeye vaktim yoktu, kırmızı ışık bile benim için bir engel değildi. Ama şimdi, bardakları yavaşça silerken kaçırdığım şeyleri fark ediyorum. Hayat sol şeritten basıp gitmek değil de sağdan sağdan gidip manzaranın keyfini çıkarmakmış meğer. Şu an, bütün İstanbul'un manzarasını açık terastan seyrediyordum, bardak silmekten başka bir şey düşünmüyordum. Restoranın bu manzarası, evlenme teklifi yapmak isteyen misafirler için adeta bir cennetti. Gecenin karanlığı altında, şehrin ışıkları adeta bir renk şöleni oluşturuyordu, insanlara bu şehrin ne kadar büyük ve görkemli olduğunu hatırlatıyordu.

    Manzaranın keyfini çıkarırken komilerden Selin kasaya bi miktar para bırakıp şakıyarak konuştu. O kadar heyecanlıydı ki hayatının aşkını bulduğunu veya piyango çıktığını düşünebilirdiniz.

"Zahir! Zahir! Adam bana tamı tamına bin lira bahşiş bıraktı! Daha önce hiç bu kadar bahşiş almamıştım!"

    Onun için iyi bir bahşiş miktarı olsa da beni şaşırtmadı. Yine de heyecanını kırmak istemedim. Böyle neşe dolu kalplerin bir duvarla konuşmasının sonucu felaket olur. O gülümsemenin ardından ona o duvarı göstermedim. Göstermeye kıyamadım. Çünkü hevesinin kursağında kalmasının, kırılmasının nasıl bir his olduğunu en iyi ben bilirim. Gülümseyip yanıtladım.

"Oha, ciddi misin?!"

"Evet!"

"Ben daha önce hiç o kadar alamamıştım. Demek ki bahşiş kazanmak için sarışın olmam ve aptal aptal gülümsemem gerekiyor."

    Konuştuktan sonra ben gülerken o ise kaşlarını çatıp göz devirdi. Sonrasında bana el hareketi yapıp bahşiş aldığı masadaki boşları toplamaya gitti. Bense bardak silmeye devam ederken Emre abi omzuma vurup gülerek tezgaha yaslandı.

"Oğlum sen salonda dursan bi gecede maaşın kadar bahşiş toplarsın. Gelmiş burada kızın bahşişine şaşırıyorsun!"

"Napayım şefim? Sizin gibi çömezlerin iş hevesini öldürmek için bahşişlerimle mi övüneyim?"

"Kalbimi kırıyorsun bak. Hem sen hırslı çocuksun, o zamanlar da öyleydin. Sana ne zaman kötü bi söz söylesek ertesi gün o işte senden daha iyi çalışan olmuyordu."

    Bunun farkında olsam da laflarını bi yerlerine sokmak istediğim için en iyisini yapmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Aynı zamanda gerçekten işime de yarıyordu geliştirmiş olduğum beceriler. Otelin en üst katında bulunan alakart bir restoranda iki senedir barmenlik yapıyorum. Başta komi olarak başlasam da sonrasında kendimi geliştirerek ve bu gelişimi başkalarının gözüne soka soka yaparak barmenliğe kadar yükseldim. Alkol kullanmayan birine göre bence büyük bi başarı.

"Sizden iyi olduğumu kabul etmene sevindim. Bilseydim ses kaydı alırdım."

"Üzgünüm ama o lafı bir daha söylemem. Neden hala inat edip barda takılıyorsun? Salonda kaptanlığa yükselmek varken."

Dünyanın En Güzel HatasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin