14/04/24, Pazar, 11:00.
Duyduğum şey saçmalıktan ibaretti ve bunu onaylamaya hiç niyetim yoktu. Bakışlarımı Deniz'e çevirdim.
"Böyle bir şeyi kabul edebileceğimi nasıl düşünebildin? Hem de onca yaşadığımız şeyden sonra."
Deniz bakışlarını kaçırırken karşımda kendini zihinsel olarak dövüşe hazırlayıp beni inceleyen elemana döndüm.
"Bak genç kurgu pratogonisti, ben Deniz'in saçmaladığı kadar güçlü olmamakla birlikte kimseyle dövüşmek istemiyorum. Gücünü kanıtlamak istiyorsan eğer dövüşmeyi bilmeyen bir ergen üzerinden değil profesyonel ring ile yap bunu."
Çocuk kaslarını göstermek istercesine iki elini arkasında birleştirip vücudunu esnetirken konuştu.
"Mevzu da o zaten. Amatör Orta Siklet boksta Ülke ve dünya şampiyonluğum var. Yakın zamanda profesyonel olacağım. Ama buna rağmen sıradan gibi gözüken birinin benden daha güçlü olduğunu düşünüyor. Rahatsız edici."
Çocuğun aptallığı sinirlerimi bozarken suskun olan Deniz'e delici bakışlarımı gönderdim.
"Bunun için geldiysen bil ki istediğini alamayacaksın. Deniz, beni cidden hayal kırıklığına uğrattın. Böyle bir şey içindi demek ki... Ne de aptalca bir sebep."
"Zahir dur! Lütfen beni bi dinle. Onun için gelmedim!"
"İkiniz de kapımın önünden kaybolun. Sizle uğraşacak vaktim yok."
Onlara sırtımı dönüp ilerleyecekken Deniz önüme geçip beni durdurdu.
"Yemin ederim bu sebeple gelmedim. Sadece seni merak ettiği için o da benle gelmek istedi, kıramadım."
"Zaten sen insanları kıramadığın için bu noktadayız ya."
Söylediğim karşısında surat ifadesi öylesine değişmişti ki anında pişman olmuştum. Hayal kırıklığına uğradığım için yansıyan öfkem kelimelerimi birer silaha çevirmişti. Söylediğim ne kadar doğru olsa da. İsteksiz bir şekilde önümden çekilen Deniz'in ardından ben hareketlendim. Bu sefer omzumu tutan el Pratogonistin oldu.
"Hey! Aranızda ne yaşandı bilmiyorum ama söylediklerine dikkat et. Onu üzemezsin."
Omzumda duran eli o kadar rahatsız etmişti ki duygularıma hakim olmak git gide daha da zorlaşıyordu. Tersine gittikçe daha da ters giden inatçı birine denk gelmiştim. Sabrımı koruyup güzel bir gülümseme takınıp ona döndüm.
"Haklısın. Özür dilerim Deniz. Kabalık ettim. Şimdi gider misiniz rica etsem? Eve girip duş alacağım ve sonrasında işe gideceğim."
"Benimle dövüşmeden bir yere gidemezsin."
"Onu elde etmek için benimle dövüşmene gerek yok. Ben güçlü olmadığım gibi o da senden hoşlanıyor zaten. Hoşlanmıyor olsa sana bu şansı hiç vermezdi. Onu da al ve tıpış tıpış git."
Benim söylediklerime en az ben de Deniz kadar şaşırıyordum. Kendimden bile sakındığım Deniz'i gözüm kapalı bir başkasına emanet ediyordum. Hem de kim olduğunu umursamadan. Zamanın gücünün farkına vardım. Sadece insanları değil, en güçlü bağları bile ezip geçebilir, demirden bir bağı bile bükebilirdi. Demek biz de zamanın kudretli altında ezilmiştik.
Çocuğun elinden kurtuldum. Bir süre bakıştıktan sonra en sonunda yatıştığını düşündüm. Tam rahat bir nefes alırken tüm hücrelerim alarma geçti ve kendimi hızlı bir şekilde sağa adımlamış şekilde buldum. Piç kurusu aniden sağ direkt yumruk atmıştı ve ucu ucuna kaçmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünyanın En Güzel Hatası
RandomGittiğinde arkanda hiçbir şey bırakmamıştın anıların dışında. Şimdi o anılar, gözlerimin önündeki dünyayı cehenneme dönüştürürken sen kulağıma eğilip her zamanki gibi fısıldıyorsun, "Beni seviyor musun?" Ve cevabını aldıktan sonra da tatmin olmayıp...