"Anıların güzel olanıda, kaderi olanlarıda insanı hep hüzünlendirir"
-DostoyevskiHaziran ayındaydık. Havalar gittikçe sıcaklaşıyordu. Havanın sıcaklığı insanlara cehennemi hatırlatmaktan başka bi şey yapmıyordu. Gece saat 02:32 ben hala uyumamıştım. Yorganımın içinde o tarafa bu tarafa dönüp duruyordum. Hepsi o telefon yüzünden diye kendi kendime söyleniyordum. Uyku tutmuyordu. Artık can sıkıcı bi hâl almaya başlamıştı. Yatağın sallanmasıyla yatağımda doğruldum bi an deprem oldu sandım. Altı Şubat depreminden sonra bu bende travma yaratmıştı. O gün kabus gibiydi. O anın bi daha yaşanmamasını dilemiştim yüzlerce kez enkaz altında. O gün Allah canımı bana bağışlamıştı ve bu benim için gerçekten bi nimetti. O gün hayatın ne olduğunu anladım. Bu düşüncelerden kurtulup kendimi uykunun kollarına bıraktım. Uykuya dalmıştım sonunda.
Sabah gözlerimi açtığımda her yer karanlıktı. Sanki hiç güneş doğmamış. Kollarımı, bacaklarımı ve kafamı kımıldatmaya çalıştım. Kımıldayamadım.
Dışarıda bağırışma sesleri vardı. Enkazın altından " yardım edin" diye bağırıyordu. İnsanların çığlıklarından başka etrafta ses yoktu. Deprem olmuşdu. Benim kabusum tekrardan kaldığı yerden başlamışdı. Burda kim bilir kaç saattir yatıyordum. Ellerimi kımıldatmak için kaç dakika çabaladım bilmiyorum. Ama ellerimi kaldıra bilmiştim sonunda. Ellerimi tuğlaya sabitleyip tüm gücümle tuğlayı ittim. Nereye düştüğünü bilmiyordum. Hatta bi an ğişman olmuştum. Ya birinin üzerine düştüyse? Benim kendimi kurtarmak için ittiğim o tuğla başka birinin hayatına son verdiyse? Benim kabusum yine olduğu yerden tekrar olarak devam ediyordu. Ağlamaya başladım. Bi anlamı yoktu ağlamamın ama yinede ağlıyordum. Kim bilir ailem nerede? Kurtula bilecekler mi? Yine herkes bi tarafa dağılmıştı. Kaç saat ağladımı bilmiyorum. Tüm o tuğlalar benim üzerimdeydi. Bi tek benim değil tüm şehrin üzerindeydi. Bu an kardeşim aklıma geldi. Annmele babamın yatak odasında uyumamıştı. Salonda uyumuştu. Ya ona bi şey olduysa? Belkide şuan korkudan ağlıyordur. Yalnız sonuçta hiç kimse yanında değil. Ailemin sağ salim enkaz altından çıkması için dua etmekten başka çarem yoktu. Kafamı sağa çevirdiğimde bi bebek vardı. Bedenimi sürükleyerek ona yaklaştım. Gülüyordu. Sadece gülüyordu. Sanki şu an enkaz altında değildi. Bebeği öyle görünce istemsizce bende gülmeye başladım. Hatta ikimizin gülüşmeleri gittikçe kahkaya dönüştü. Bazen ölüme yaklaştığında bile gülersin. Çok güzel bi bebekti. Mavi gözleri vardı. O güzel gözleri gözlerimden ayrılmıyordu. Bebeğin annesi yaşıyormudur diye düşündüm. Yaşamasa bile ölümün eşiğinde bebeğini düşünmüşdür. Enkaz altında ki her anne şu an eminim ki evladının yaşayıp ya da yaşamadığnı düşünüyordur.Artık saatler geçmişti gelen giden yoktu. Belki de şu an geceydi. O yüzden kimse gelmemiştir. Gelmesi gerekti. Koskoca şehir yıkılmış bi insan bilemi kurtulmadı yani? Haber verilmese bile gelmeliler diye düşündüm. Bebeği üzerime yatırtmıştım. Mışıl mışıl uyuyordu. Yer çok soğuktu sanki sabah cehennem sıcağı değilmiş gibi. Kısacası mezar soğukluğu. Telefonumu elime aldığımda ufacık bi sinyal bile yoktu. Soluğum çıkana kadar bağırmıştım. Yine de hiç kimse yoktu. Enkaz altında bir saat tamamlanmıştı. Yer yine sallanmaya başladı. Bu sefer daha şiddetliydi. Sanki bütün bu şiddeti insanlaraydı. Yerin sallanmasıyla insanlar bağırışmaya başladı. Yine de bu umut vardı işte. Belki kurtuluruz diye. Bu bağrışmalara yer sallanmaktan vazgeçer diye düşünüyorlardır. Ya da düşünmüyolar ölümün korkusunu hiss ediyolardır. Yerin sallanmasıyla bağırışmalar yok oldu. Bebeği kenara yatırıp tuğlaları kımıldatmaya başladım.
Bunca çabanın sonunda beni göre bilecekleri bir alan yarattım. Etrafta gazetecilerin sesleri geliyordu. Bi umutla yardım edin diye bağırdım. Bir kaç kez bağırmamın ardından yardıma geldiler.
"Hanım efendi beni duyuyor musunuz?"
"Evet" diye bağırdım
"Geliyorum bekleyin"
Sonrası alaca karanlıkta kayboldum. Hiç bir şey hatırlamıyorum.
"Geldim abisinin bitanesi"
Yutkunarak söyledim. Tuğlaların üzerinde yürüyordum. Yanına vardığımda bayılmışdı. Kucağıma alıp sedye getirmelerini istedim. Hala sarı çiyandı. Hiç değişmemişti yüzü. O ördek surat hâlâ aynıydı. Yavaşça gözlerini aradı.
"Tanışıyormuyuz?" diye sordu
"Evet" dedim tereddüt etmeden.
Gazeteci ve kameraman sayesinde enkaz altından çıktım. Bebekte yanımdaydı. Bu kısa süre içinde ikimiz arasında özel bir bağ yaranmıştı. Belki ilerde karşılaşır ve bu anı ona anlatırdım. Hatırlayacağını sanmıyorum çünki daha çok küçük.
Annem, kardeşim ve babam ortalıkta yoktu. Enkazın altını arıyordular ama henüz bir cevap vermemiştiler.
Gazeteci ve kameraman bana doğru geliyordular. Nasıl hisler geçirdiğimi ve nasıl yaşandığını soracaktılar. Bu resmen koskoca bir saçmalık. Enkaz altından çıkmış biri nasıl hiss ede bilir? Nasıl kurtulmuş ola bilir? Bunu daha öncede yaşamıştım o zaman ben on yaşındaydım. Bütün sorulara ağlayarak anne ve baba diyerek cevaplamıştım. Hatta o zaman bir tane çocukta vardı yanımda. O benden iki yaş büyüktü. Ağladığı halde ağlamıyorum diyordu. O da annesi babası bekliyordu. Ablası onunu çıkarmıştı enkaz altından. Kameraman gazeteciden yolunu ayırdığında röportaj için gelmedikıerini anladım. E ne diye geliyordu? Kısa sürede yanıma gedi ve sandalyeye oturdu. Hiç soru sormadı bende hiç fark etmemiş gibi davrandım. "Soru sormayacakmısın" dedim. "Sormayacağım. Soru sormak saçma olur. Sohbet edelim." Dedi. " Sohbet için iyi bi zaman değil" delirmiş olmalı ne sohbeti ölümden dönmüşüm şurada. " Niye? Kafan dağılır hem". " Pardonda benim annem babam ve kardeşim enkaz altında ne sohbeti edelim?!." dedim öfkeyle. "Annen baban ve kardeşin kurtuldu." Şaşkın ve anlamamış ifadeyle yüzüne bakıyordum " Enkaz altından kurtuldular yani. Yan ambulanstalar." Ambulanstan inip yan tarafa doğru ilerledim. Ambulansın önüne geldiğimde hiç kimse yoktu. Sinirden delirecektim. Geldiğim yere geri döndüğümde hiç kimse yoktu. O gazetecide yoktu. Kafayı yiyecektim neredeyse. Dalga mı geçiyor benimle? Doktorlar olduğu çadıra girdim. Annemi babamı ve kardeşimi sordum. "Evet, biraz önce çıktılar enkazdan. Sağlık durumlarıda gayet iyi. Sadece kardeşinizin kolunda yara vardı onu pansuman ettik." dedi hemşire kadın. " Nerdeler peki?". " Bilmiyorum. Çadırdan çıktılar gittiler." Çadırdan uzaklaşıp derin nefesler alıp veriyordum. Şu an sakinleşmeye ihtiyacım var. Derin nefesler alıp veriyordum panik atak geçirmeme azıcık kalmıştı. Belkide beni aramaya çıkmışlardır? Ama yan ambulanstalar niye uzağa gitsinler? Ya birine bir şey olduysa? binlerce soru bu şekilde kafamın içinde dönerek beni delirtiyordu. Annemin adını bağırdım. Ses yok. Babamın adını bağırdım. Ses yok. Kardeşimin adını bağırdım. Ses yok. Sadece herkesin bakışlarını üzerime çekmiştim. Umutsuzluk içinde dizlerimi yere attım atmamla bayılmam bir oldu. Bilincim yavaş yavaş kapanıyordu. Sadece etraftaki sesleri duyuyordum. Bir de bir adamın beni kucağına almasını hiss ettim. "Sedye getirin bayıldı." Diyerek bağırıyordu. Bu o gazeteciydi. Bundan sonra bilmiyorum sadece anlık ölüm tattım o kadar.
______________________________________•Merhaba herkese umarım hikayeyi beğenmişsinizdir. Kitabımı yakınlarınızla paylaşıp vote ve yorumlarda fikirlerinizi belirtirseniz çok mutlu olurum. Şimdiden teşekkürler🎀