unfair by the neighbourhood
Canım acıyordu.
Gözlerim açılmamak için and içmişti, muhtemelen şişmişlerdi çünkü açmaya çalışırken acı saplanıyordu. Açamadım, yüzüm buruştu öylece bekledim.
Bedenim hareket etmiyordu.
"Sana demiştim!" Bir ses duydum, kuru boğazım yutkunmama engel olurken ağlayasım gelmişti. Bedenim acıyordu.
"Elimden bir şey gelmezdi Jisung." Onun sesini duymak içimi ürpertirken, buruşturduğum yüzümü rahat bıraktım. Nefes almaya çalıştım. Genzim bile kurumuştu, canım yanıyordu yine.
"Sakin ol." Minho'nun sesi kulaklarıma dolarken midem kasıldı. Ağlamak istiyordum işte.
"Ya siz şaka mısınız amına koyayım?" Jisungun sesi kulaklarımda uğulduyordu, her bağırışında daha çok ağlayasım geliyordu. Gelsin bana sarılsın ve gidelim istiyordum.
Yine gülen yüzüyle gelsin, aldığımız paralarla gezelim ve güzel şeyler yiyelim istiyordum. Hayatım yok olsun istiyordum belki de.
Hepsi tamamen rüya olsun istiyordum, tüm hayatım. Aniden kardeşim gelip bana sarılsın, ailem beni korusun istiyordum. Muhtaçlık tüm bedenimi sarıyordu.
"Latinler zorladı, tamam mı? Elimden bir şey gelmedi, yapamadım işte." Titreyen sesi ile bedenim irkildi, ateşi yürüğime yangın olarak düştü.
Kasılan bedenimi rahat bıraktım.
"Halledecektiniz, bizi oraya sıkıştırmamaları gerekiyordu. Sadece benim suçum değildi!" Gözlerimi yumdum yine sıkıca, acıyordu ama açamazken elimden bir şey gelmiyordu.
"Öyle mi? Sadece senin suçum değil öyle mi? Bizi buraya hapsettiniz siz ya! Onu daha öncede tehlikeye attın! Sen, sen Minho ona silah bile çektin! Biz neyi tartışıyoruz hâlâ?" Sanırım onun sözleriyle bedenime yüklenen acı artmıştı. Açamadığım gözlerm ıslandı, acizliğim arttı. Korumaya muhtaç hissettim.
Jisung onlara zarar versin, beni kurtarsın istedim. Ona sığınmak istedim. Ama o da en az benim kadar acizdi.
Gözlerimi açmadım, bedenime karşı koymak istemedim. Sadece bekledim, içimi yakan huzursuzluğun dinmesini; asla olmayacağını bilmeme rağmen.
Yalnız ve kimsesiz bir çocukken, belki de hiçbir şeyi anlamıyor oluşumdan canım bu kadar yanmazdı.
Şimdi ise kimsesizliğim beynimde yankılanıyordu, kemiklerime vurularak öğretiliyordu.
Nefeslerim düzeldi, kalbim normale döndü. Sadece fiziksel acıma odaklandım, yarın canım bu kadar acımayacak diye avuttum kendimi.
"Haftaya yeni bir iş verdiler." diyen sesini dinledim anlamsızca canım acımıştı.
"Ne işi? Saçmalamayın Jeongin bu hâldeyken-" En azından birinin hâlâ beni düşünebiliyor olması güzel hissettiriyordu. Hâlâ biri vardı.
"Olay da bu. Sence latinler Jeongin'i umursuyor mu? Belki de sadece onu def etmek istiyorlar." sessizleşti hepsi.
"Kim Wooni." dedi. Onun sesinden, o adamın ismini duymak beynimi zorlamış gözlerimi açmak istememe yol açmıştı.
"Ne?" Jisung'un sesi yankılanırken aniden gözlerimi açtım. "Jisung." dedim, ilgi bana yönelirken kafamın içinde kendime söylediğim sözlere odaklandım o an. Yanıma geldi, bana su uzatırken doğrulmamı sağladı. Rol yapmadım, aciz görüntümü gizlemedim, istemedim.
Bardağı titrek elimle uzatırken diğer elime baktım, bileğim sargıdaydı. Gözlerim onu buldu, benimle göz göze geldiği an gözleri kaçmıştı zaten, tepki vermedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hayloft II, hyunin
Фанфик"Eğer bu odadan benim isteğimle, benimle birlikte çıkmazsan; o tatlı sincabının birazdan cesedi çıkacak bu otelden." Profilimdeki "Hayloft, hyunin" Oneshot'ın devam hikayesi, lütfen önce onu okuyun.