"Jeongin-Ah, iyisin!" dolu gözlerle bana koşan Jisung ile iç çekmiş kollarımı beline dolamıştım. Benden ayrılırken Minho'ya kötü kötü bakmış, mor kafa ise umursamadan salondaki koltuğa yayılmıştı. "Şu piç sana bir şey yapacak diye ödüm koptu." dediğinde kaşlarımı çatmıştım.
"Seni duyabiliyorum." demişti. Jisung benden tamamen ayrılarak ona döndü. "Duy diye söylüyorum zaten." diyerek diğer koltuğa geçti, bende yanına oturdum. O sırada minho istifini bozmuyor iyice yayılıyordı koltuğa. "Sana eski kardeşlerimi yarı yolda bırakmayacağımı söylemiştim." dediğinde kaşlarımı çattım.
"Kardeş mi?" kafasını salladı. "Kardeşmiş," diye dalga geçti Jisung. "Bana da kardeşim diyordun, gördük." Minho gözlerini devirerek ona bakmıştı. "Sen ayrısın."
Bakamıyordum ikisinede, kafamda çözülmemiş bir sürü sorun vardı. Kurtların inine girmiştim, beni paramparça etmeleri sürpriz olmazdı.
Hyunjin beni korumuştu ama başka bir çıkarının olduğunun farkındaydım, yoksa umurunda olmayacaktım. Minho, o delirmiş gibiydi.
Para bize büyük bir vurgun yapmıştı sonunda ve muhtemelen kaçamayacaktık.
Plan her neyse işin içinde bizde vardık, nedenini ise asla bilmiyordum. Jisung ve benim gibi basit çocuklar silahların arasına girmemeliydi.
Minho kendine bir içki almak için ayaklanırken Jisung'a döndüm, onun için çok korkmuştum.
"Sen, iyi misin?" dediğimde kafasını salladı. "Tehlikede olan ben değildim." dedi Hyunjin gibi. "Minho bana hiçbir şey yapmadı, iki arkadaş gibi takıldık ama sen.." kafasını eğdiğinde iç çektim. En azından o odada geçirdiğim asır gibi saatler bir hiç uğruna değildi. Jisung'a zarar gelmemişti. Kolumu sardım bedenine. "Özür dilerim, hepsi benim hatam. Hepsi benim yüzümden oldu." dediğinde gülümsedim, elimi çenesinin altına getirerek kafasını kaldırdım. "Hiçbir şey senin suçun değil aptal, biz her şeyi birlikte yaptık. İki beden tek beyin gibiyiz, ne olduysa bizim suçumuzdur senin değil." güldü. "Orada başına bir şey gelecek diye çok korktum ama iyisin. Latinler Kim John'u.." kafamı salladım iç çekerken. "Şanımız her yere yayılmış ne yapalım." güldü yeniden, eskisi gibi saçlarını karıştırdığımda gülerek bana yaklaşmış bense geri çekilmişyim.
Her ne olursa, başıma ne gelirse gelsin Jisung iyi olduğu sürece sorun yoktu.
O benim tek ailemdi ve ona herhangi bir şey olursa ne yapardım bilmiyordum.
Minho görüş açıma girerken tekrar Jisung'a döndüm. "O nasıl davranıyor sana?" omuzlarını silkti. "Çok değişmiş, hyung gibi değil.. şey gibi, sanki sürekli ot çeken tipler." güldüm. "Sana doğrulttuğu silahın şarjörü boşmuş, sadece şakalaşmak istemiş?" dediğinde gözlerimi yumdum. Tam bir orospu çocuğuydu.
Kollarımı Jisung'un üzerinden çekerken Minho viskisi ile ayakta dikilmiş, merdivenlerden inen Hyunjin'i izliyordu.
"Odaya geçelim." dediğinde Minho bize dönmüş ve tek bir baş hareketi ile Jisung'u ayaklandırmıştı. Arkalarından geçerek çalışma odası olduğuna emin olduğum yere adımladık.
O, koyu kahve ahşap ve büyük masanın başına geçerek iki tane dosya çıkarmıştı. Tam söze başlayacakken Minho onu eli ile durdurdu.
"Öncelikle siz ikiniz, başınızdan fazla büyük işlere bulaştınız." kaşlarımı çatarak deri koltuğa oturmuştum. "Tahmin ediyorum ki Jeongin'in mücevher aşkı ve Jisung'un süper zekası ile sürekli bize bulaşıyorsunuz." Jisung gözlerini ondan kaçırırken ben Hyunjin'e bakıyordum.
"İşlerimize çok fazla burnunuzu sokuyorsunuz, temkinsiz davranıyorsunuz. Buna rağmen dolandırıcı dâhileri sayılabilirsiniz." Bana bakmıyordu, gözleri asla değmiyordu gözlerime.
"Bu plan için bizimle olmak zorundasınız." Boynunu esneterek bana dönmüştü, bende ona döndüm. "Zorundayız?" kafasını salladı. "Plan'ın önemli dört noktası var ancak bu ortamlarda herkes herkese her şeyi yapar, siz dışında." Jisung gülerek ona eğilmişti. "Size kazık atmayacak tek kişilerin biz olduğumuzu söylüyorsun da nereden eminsin?" güldü. "Bir mafyaya bağlı değilsiniz, olamazsınız da. İsteseniz de patlatamazsınız. Zaten gerek kalmaz en güvenli konumlarda olacaksınız, vurgunun sonunda her şeyiniz olacak. Güç, para, istediğiniz her şey." Hyunjin'e döndüm. Hyunjin benim olacak mıydı peki?
"Bu kadar yeter. Sizi mahalleden çıktığınız günden bu yana gözlem altında tutuyoruz, attığınız her adım, aldığınız her nefes.. hepsini biliyoruz." bana dönmüştü sonunda gözleri, dişlerini sıktım. Ne diye bakmıyordu ki zaten?
"Siz ikiniz öğrenci olacaksınız, tehlikesiz ama önemli roller. İki değişim öğrencisi, sonrasında staj için bir şirkete gireceksiniz ama öncesinde üniversitede yerinizi sağlamlaştırmalıyız." Bana döndü. "Japonya'da doğup büyüdün," Jisung'a döndü. "Malezya'da yaşamış bir korelisin." kaşlarımı çattım. "Üniversitenin önceliği koreliler, uluslararası bir okul olduğunu söylese de farklı ülkelerde büyümüş asyalıları kabul ediyor sadece. " Beni işaret etti parmağı ile. "Akıcı Japoncan var bunu kullanacağız," tekrar Jisung'a döndü. "Sen sadece babasının işi yüzünden Malezya'ya gitmiş birisin. Üniversite için uluslararası üniversiteye gittin, lisenin birkaç yılı içinde uluslararası okuldaydın." Kaşlarını çattı Jisung. "Fazla karışık?" kafasını salladı. "Okul farklı dinlere karşı katı, bu yüzden aslının Kore olması daha iyi olacaktır. Malayca ya da arapça bilmene gerek yok, ingilizcen yeterli olacaktır." Kafasını salladı. "Sadece aksanın üzerinde çalış."
Hyunjin elindeki dosyaları uzatırken şeffaf, kırmızı detayla dosyayı elime aldım. Okuduğum okullardan, kültürüme her şeyim buradaydı. "Yang Jeongin?" dedğimde arkasına yaslandı. "Kim John kimliğini kullanamayız." demişti.
Minho eğilerek bize baktı. "Üniversiteye önümüzdeki ayın üçünde gideceksiniz, o zamana kadar kültürünüzle bütünleşin." Jisung dosyasına gömülmüşken ben iç çekiyordum.
"Size olabildiğince eğitim vereceğiz, üniversiteye giderken ya da eğtimde bazı günler ufak işlere çıkacağız. İyice öğrenebilmeniz için." Yüzünü buruşturmuştu arkadaşım, kafasını kaldırdı. "Bunlara mecbur muyuz?" dediğinde Minho güldü, Hyunjin'de tek bir mimik yoktu öylece boşluğa dalmıştı.
"Değilsiniz tabikii, isterseniz şimdi çıkıp gidebilirsiniz bizde Japonlara ve latinlere bilgilerinizi verir size yapacaklarını izleriz." iç çektim, mecburiyet hiç bu kadar zor olmamıştı.
"Han seninle." dedi Minho'ya doğru. Kaşlarımı çattım yine ayrılıyorduk işte.
"Ben, Minho ile miyim? Neden?" Ona uzanmıştı, saçlarını karıştırdı benim gibi. Sinirle baktım ona, dostum gittikçe benden uzaklaşıyordu, benden çalıyordu resmen.
"Ben ve Hyunjin çok farklıyız, ikiniz de farklı olmalısınız ki birlikte güçlenin."
Dişlerimi sıkıyordum, ondan ayrılmak istemiyordum. "Görüşeceksiniz Jeongin." Ona döndüm sinirle. Onu öldürmek öyle cazipti ki.
"Neyse biz gidelim, uyumak istiyorum artık." dediğinde kafasını salladı Hyunjin. Minho ayaklanırken Jisung'u da çekmişti.
Bende arkasından ayaklanarak ona gülümsedim, elimi saçlarına getirirken beni itmiş ama sonrasında sarılarak çekilmişti.
İkisi giderken öylece ayakta bekliyordum, çıktılar. Merdivenlerden inerken seslerini duyuyordum, sonunda dış kapının sesi geldi. İç çektim. Arkamı döndüğümde bana bakmayı bırakıp ayaklanmıştı. "Bundan sonra öğretmen ve öğrenci gibi olacağız, aklındakileri sil." dediğinde güldüm.
Bana dokunmadan bir gün geçiremezdi.
***
geçiş bölümü 🙌🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hayloft II, hyunin
Fanfic"Eğer bu odadan benim isteğimle, benimle birlikte çıkmazsan; o tatlı sincabının birazdan cesedi çıkacak bu otelden." Profilimdeki "Hayloft, hyunin" Oneshot'ın devam hikayesi, lütfen önce onu okuyun.