"anne, gerçekten ben gitmek istemiyorum. ne işim var benim damyang'da ya?"
sabahtan beri aynı konuşma yapıldığı için önündeki koliye bant çeken annesi, yunho'ya sertçe baktı. her gün en az üç kere açıkladığı bu konu artık kendisini de sıkmaya başlamıştı.
"bak yunho, bu konuyu son kez konuşuyoruz. artık ben oradayım, oradaki hastanedeyim. senin de mezun yılın, ikametgahımızı oraya aldıracağız ve sen de orada çalışacaksın. benim burada ayrıca bir eve kira verecek kadar param yok, anladın mı? eğer isteğin buysa diyorum, öyle bir ihtimal yok."
yunho derin bir nefes alıp hazır olan kolileri evin dışına çıkarmaya başladı. müstakil, çift katlı olan bu evi beş yıl önce eşyalı olarak tutmuşlardı, o yüzden eşyaları azdı ve eşya taşımak için tuttukları arabaya sığacak kadar koli vardı. zaten araba da bir hayli büyüktü, on koli çok rahat alırdı. mutfak eşyaları, yunho ve annesinin kitapları, fotoğraflar, süsler, kıyafet hurçları derken araba nerdeyse dolmak üzereydi.
damyang'da tutulan ev eşyasızdı ve yine müstakil bir evdi, tek katlıydı bu sefer. annesi zaten iki haftadır ev eşyaları alıp oraya yönlendiriyordu. orada her şeyleri hazırdı ama yunho şehir değiştirmek istemiyordu; tüm arkadaşları, tüm yaşanmışlıkları, tüm ilkleri, her şeyi buradaydı. keşke bir yer kazansaydım da burada kalsaydım diye düşündü ağır koliyi arabaya yerleştirirken. köy gibi bir yerdi şimdi gittikleri yer, azıcık araştırmıştı ve bambu dışında bir şey yoktu. insanlar tarım yapıyordu. oraya taşınmak zaman makinesinde belki bir beş yüz yıl geriye gitmek dışında bir şey değildi.
en büyük şehir olan seul'den gwangju'nun dışında kalan küçük bir köye.
gerçi annesi büyükşehirden şikayet etmeye aylar öncesinden başlamıştı bile, bu damyang'a taşınma ve orada işe devam etme kararını o yüzden yunho yadırgamamıştı fakat istemiyordu işte. hem doktordu, çok iyi de kazanıyordu. yunho kalabilirdi burada gayet. biraz annesi ondan ayrılmak istemiyordu sanırım, öyle düşünüyordu yunho.
"başka koli var mı anne?" yunho, eşikten içeri girdikten sonra içeri baktı. bir yandan kahverengi, uzun saçları gözüne geldiği için kafasını sallamıştı kısaca. büyük eşyalar yerli yerinde, sadece içinde onlar yok. taşınmak istememesinin bir yanı da bu evdeki anılardan başka bir şey değildi. annesiyle sık sık taşınmış olsalar da bu evde tüm ergenliğini geçirmiş olması sanki bu evde on beş yıl yaşamışlar gibi hissediyordu. yunho bu evdeyken liseye gitmişti, ilk aşkını bu evde yaşarken edinmişti, bu evde duvarına posterler asmıştı, bu evde geceleri annesine duyurmadan gizli gizli sarhoş girmişti. bu evde arkadaşlarını ağırlamıştı, bu evde annesi sinir krizlerine girmişti.
her şey bu evde olmuştu. bu ev neler görmüştü bu beş yılda?
annesi etrafa baktı. "odanda bir şey kaldı mı?"
"hayır."
"emin misin?"
"evet."
annesi inanmamış olacak ki derin bir nefes alıp tekrar merdivenlerden yukarı çıktı ve etrafa bakındı, cidden bir şey kalmamıştı kendilerine ait. onun için de zordu tabii her şey. üstünde tek başına çocuğuyla yaşayan bir kadın olmanın getirdiği güçlü olma zorunluluğu ve bunun stresi yüklenmişti.
"çantan arabada mı?" son basamakları inerken konuştu kadın.
"evet, senin çantan da orada." diye oğlu onu cevaplarken annesi ilk kattaki odalara da bakındı biraz.
"tamam, gidiyoruz o zaman. atla arabaya." dedikten sonra telefonu çalmaya başladı, buradaki evin sahibi arıyordu. yunho onun yüzündeki yapmacık gülümsemeyle evden çıkmasını izlerken bir yandan telefon konuşmasını dinledi.
![](https://img.wattpad.com/cover/366890270-288-k127033.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nan chun, yungi
Fanfictionküçük kasabalarda da insanlar var, yaşar herkes gibi. onların da hikayeleri var. angst! ann