Medyada ki müzik ile okunması önerilir, iyi okumalarBankın üzerinde oturan, kabarık siyah saçlı, çelimsiz, beyaz teni hafif buğday rengine kaçan, küçük bir çocuk. Elindeki mavi renkte olan orta boyutlarda olan bir deftere sarılıyordu, gözleri bir o kadar kızarmıştı, sinirli bakıyordu ama bir yandan göz yaşları gözlerini, boğazını düğümlüyordu.
"Neden bu kadar işe yaramazım."
"Sadece neden, neden Tanrım!?"
Ağlarken sesi titriyordu küçük çocuğun, sadece elinde bulunan küçük defter ile kendini teselli ediyordu ya da etmeye çalışıyordu. Etrafı güllük gülistanlık olmasına rağmen kendi küçük dünyası kapkaranlıktı.
Güneşli hava, gülüşen insanlar, çocuklarını eğlendirmeye çıkartan anne babalar. Bu dünya da tek başına gibiydi anne babası olmasına rağmen neden böyleydi, sanırım hayat çok acımasız, Özellikle Wriothesley'e karşı.
Wriothesley bacaklarını bankta otururken kendine doğru çekmişti kafasını bacaklarının arasına sokuşturmuştu hiç kimse umrunda değildi kendini sorgular vaziyetteyken kimseyi de duymazdı. Fakat kulağında yankılanan narin bir sesle başını bacaklarının arasından kaldırıp sesin geldiği kişiye baktı.
"İyi misin?"...
Sadece 12 yaşında bir çocuktu Wriothesley. Annesiyle babası anlaşamazdı arada kalanda genelde kendisi olurdu, kavgalara karışmak istemese de annesinden ve babasından çoğu zaman duyduğu sözler onu kalbinden yaralıyordu zihninden ise silemiyordu her bir lafı, cümleyi.
"Ben haklıyım, niye beni savunmuyorsun Wriothesley?"
"Annen tam bir fahişe, cidden laflarına kanıyor musun Wriothesley? Çok aptalsın, haklı olan benim."
"Kim haklı karar ver."
"B-ben bilmiyorum.."
Wriothesley bu sözlerle neredeyse her gün başa çıkmaya çalışıyordu zorlanıyordu, sıkılıyordu normal bir ailesi olsaydı ebeveynler kendi başlarına kavgalarını halledebilirlerdi belki kavga bile etmezlerdi? kavgaları ayırmak, haklı olan tarafı çıkartması gereken kişiler çocuklar olmamalı.
Wriothesley bu gibi durumlarda kendini dışarıya vururdu kendini rahatlatmaya çalışırdı, yüksek sese tahammülü dahi yoktu kulaklarını sıkıca kapatır, bazen midesi bulanır, bazen stresten dudaklarını kan içinde bırakırdı. Bu korku içinde hep yaşıyordu ama babası ile annesi kavga etmeye başladığında şiddeti fazlasıyla artıyordu bu nedenle sakin kalmaya da özen gösterirdi siyah saçlı çocuk.
Hayatını sevmiyordu, ebeveynlerini sevmiyordu onu rahatlatan tek şey duygularını bir kağıda aktarmak yani resim çizmekti.
Resimleri 12 yaşındaki bir çocuğa göre gayet iyi olsa da Wriothesley kendini oldukça yetersiz hissediyordu. Ailesinden de destek bekliyordu ister istemez resimlerini övmelerini, güzel sözler söylemelerini sevgilerini hissettirmelerini istiyordu fakat pek mümkün görünmüyordu.
Wriothesley her şekilde şansını denese bile sürekli sağlam kayaya tosluyordu ya annesinden ya babasından azar yerdi ya da
"Çok kötü olmuş"
"Bunu mu yapabildin?"
Gibi gibi sözlerle çoğu zaman başbaşa kalırdı.
Bu sefer tosladığı kayada ise annesi Wriothesley'in odasını toplarken tüm gördüğü ve bulduğu resimleri yırtıp çöpe atmıştı, dışarıda olan Wriothesley eve geldiğinde ise annesinin resimlerine yaptıklarını gördü, şiddetle ağlıyordu ama elinden birşey de gelmezdi annesinin fark etmediği içinde kendi resimlerinin bulunduğu mavi orta boyutlarda olan defterini alarak, dışarıya tekrar çıktı bir lisenin önündeki eski bir ahşap banka oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ʜɪᴅᴅᴇɴ ᴛᴀʟᴇɴᴛ [ɴᴇᴜᴠɪᴛʜᴇꜱʟᴇʏ]
FanfictionHiç bir başarım yok, yeteneğim yok. Fakat bir o kadar arzuluyorum senin rotanı, senin hayallerini, senin resimlerini. Hayallerimizin portrelerini. "Seni bu okulda görmeyi asla ummazdım Wriothesley, tebrikler." "Senin bana olan aşkın hayranlığından m...