Normal bir insan en fazla ne kadar çaresiz kalabilir?
Son zamanlarda en çok düşündüğüm konulardan birisi olmuştu bu. Bir insanın boşlukta hissetmeye olan tahammülü ne kadar olabilirdi ki en fazla? Ya da bir insan gidecek hiçbir yolu kalmadığı gerçeğini ne kadar süre sakin bir şekilde karşılayabilirdi?
Tüm bu soruların kafamda dönüp durmasının sebebi oydu, Yin. Ben, Kim Namjoon, yıllarca ülkemdeki en iyi başkomiser olarak anılmıştım. Benden kaçabilen suçlu yoktu. Ülkenin en azılı hırsızları, suikastçıları ve katilleri benim silahım karşısında çaresizlerdi her zaman ama şimdi, çaresiz kalan bendim.
Neredeyse 2 yıl olmuştu ve ben hala masum insanların canlarını acımasızca alan bir psikopatın peşindeydim. Diğer tüm davaları ekip arkadaşlarıma devretmiştim, 2 yıldır sadece Yin'in davasıyla uğraşıyordum ama hala bir sonuç yoktu. Öldürmek onun için bir sanat haline gelmişti ve bu sanatı o kadar iyi icra ediyordu ki asla yakalanmıyordu.
Ah.
Lanet olsun.
"Namjoon! Bir dakika gelebilir misin?"
"Geliyorum." Oturduğum döner sandalyeyi geriye doğru iterek masadan uzaklaştım ve ayağa kalkıp beni çağıran Bora'ya doğru ilerledim. Bora benim merkezdeki en yakın arkadaşımdı, zeki ve pratikti, ayrıca iyi silah kullanıyordu. Hayatımda gördüğüm en güçlü kadınlardan biriydi ve feminist bir insan olarak bunu görmek içimde bir tür gurur duygusu oluşmasına sebep oluyordu.
"Sorun nedir?" diye sordum karşısında oturduğu bilgisayara doğru eğilip ekrana bakarken. Acımasızca katledilmiş gibi görünen bir beden vardı ekranda, yeni bir cinayet olmalıydı. Dikkatlice baktığımda bedenin yaslı olduğu duvarda çizili olan motif gözüme çarpmıştı. Durumu anlayarak bıkkınlıkla geri çekildim ve Bora'ya baktım, anladığımı fark etmişti.
"Gidip almamız gerek, gelecek misin?" diye sordu ayağa kalkarken. Hızla başımı salladım, o pislik hakkında bilgi elde etme ihtimalimin olduğu her yere gitmem gerekiyordu, kaçırabileceğim bir ipucu olmasını istemiyordum. "Tüm ekibin gitmesine gerek olduğunu sanmıyorum, birkaç kişiyi alalım."
"Sen, Changbin ve Byul bana yetersiniz. Senin de söylediğin gibi, fazla kalabalık olmamıza gerek yok."
"Ben?" diyen sesle arkama dönüp Soojin'e baktım. Elimi uzatıp üzerindeki kirazlı yün kazağı açık kalan omzuna doğru çektim ve başımı iki yana salladım. "Başka bir görevde belki ama şimdi olmaz Soojin. Bir de senin heyecanınla uğraşabileceğimi sanmıyorum. Burada durup diğer birkaç davayla uğraş." Soojin söylediklerimle dudaklarını büzüp başını salladı ve diğer masaların birinin başında olan Jieun'un yanına doğru ilerledi.
"Hadi gidelim, fazla geç kalmasak iyi olur. Komiser Seo! Başpolis Moon! Göreve gidiyoruz." Onları çağırdıktan sonra Bora'yı da yanıma alarak merkezin kapısına doğru yürüdüm, diğer ikisi de ardımızdan geliyorlardı. "Bora, incelemeyi yapacak ekiplere haber verdin mi?"
"Evet, çoktan hallettim."
"Harika." dedim ve ceketimin cebinden arabamın anahtarını çıkararak arabama doğru yürüdüm. Ulaştığımda arabamı açtım ve hızla sürücü koltuğuna yerleştim, Bora yanımdaki yolcu koltuğuna oturmuştu, Changbin ve Byul arka koltuklara geçmişlerdi.
"Görev nedir Başkomiser Kim?" diyen Byul'a baktım dikiz aynasından. Herkesin emniyet kemerinin takılı olduğundan emin olunca ben de emniyet kemerimi taktım ve arabayı çalıştırıp yola çıktım. Bu sırada Byul'u da cevaplıyordum.
"Yin'in arkasında bıraktığı bir cesedin bulunduğu bölgeye gidiyoruz Moon."
"Buna gerçekten gerek var mı?" diyen Changbin'le bakışlarım dikiz aynasına döndü ve gözlerimiz buluştu. "Beni yanlış anlamayın Başkomiserim ancak yıllardır aynı şeyi yapıyoruz, bir gelişme yok. Neden hala gidip kontrol ediyoruz ki cesetleri?" Derin bir nefes aldım ve yola odaklandım, haksız olduğu söylenemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Searching For Yin | namgi
FanfictionBir hayatın mahvolması ne kadar sürer Felix? Ophelia.