3'Felix ve Henriette

25 6 6
                                    

 "Ah, içecek sıcak bir şeyler ister misiniz? Çok ıslandınız, üşüyor olmalısınız."

 Güzel genç başını iki yana sallayacak gibi oldu ancak vazgeçerek "Olur." dedi. "Sıcak bir sütlü kahve alabilirim." Başımı sallayarak masamda duran ofis telefonuna uzandım ve tuşa basarak hattaki kişiye iki tane sütlü kahve istediğimi söyleyerek tekrar ona baktım. Ben ona sormadan dudaklarını aralayarak konuştu. "Şekersiz olsun lütfen." Başımı salladım ve bunu da belirterek telefonu kapattım.

 Dışarıda bir süre onun gözlerine baktıktan sonra kendime gelip ona içeriye girmeyi teklif etmiştim. Başta reddetmişti ancak rüzgarın aniden daha şiddetli esmeye başlaması ile kabul etmek zorunda kalmıştı. Ofisime geçtiğimizde ona daha dikkatli bakma şansı bulmuştum, üzeri gerçekten sırılsıklamdı ve titriyordu. Ben o kadar üşümediğim için üzerimdeki ceketi çıkarıp omuzlarına bırakmıştım ve masamın önündeki koltuğu işaret etmiştim oturması için. Şimdi ise karşı karşıya oturmuştuk ve birbirimize bakıyorduk.

 "Evet, beni niçin görmek istemiştiniz? Önemli bir durum mu var?" diyerek konuşmaya başladım, aramızdaki sessizlik tuhaf bir hal almaya başlamıştı. Başını iki yana salladı ancak cevap vermedi, bir süre etrafına bakınıp bakışlarını tekrar bana çevirdi. "Hayır," dedi yumuşak bir ses tonuyla. "önemli bir şey yok. Sadece sizinle tanışmak istemiştim, Chungha sizden çok sık bahsediyor, sizi oldukça seviyor sanırım."

 Gülümseyerek başımı salladım, ona uzun süre hem abilik hem babalık hem de annelik yapmıştım, Chungha sık sık bana bu yüzden minnettar olduğunu dile getirirdi. "Oldukça yakın bir ilişkimiz olduğu doğru, sonuçta uzun bir zaman boyunca sahip olduğumuz tek insanlar birbirimizdik. Ama bu konuyu başka bir zamana saklayabiliriz diye düşünüyorum, sizin beni ziyaretinize gelirsek, benimle tanışmak için bu kadar geç bir saatte ve yağmurun altında buraya gelmenize gerek yoktu. Hasta olabilirsiniz."

 "Ah, beni düşündüğünüz için çok teşekkür ederim. Yağmur meselesinin benim için bir önemi yok, merak etmeyin. Çok sık yağmurun altında yürüyüşe çıkarım, bu yüzden bedenim böyle şeylere alışık. Bugün ise sadece kendimi biraz zor bir durumun içinde hissettim, ve sanırım bundan kaçmak için sizin yanınıza geldim."

 "Zor bir durumda mı?" diye sordum sesimin endişeli çıkmasına engel olamayarak. Kötü bir şey olması düşüncesi nedensizce beni korkutmuştu. "Başınıza kötü bir şey mi geldi? İyi misiniz?"

 "Hayır, hayır, lütfen öyle düşünmeyin, oldukça iyiyim. Bahsettiğim zor durum psikolojik bir dengesizlikten ibaret sadece."

 "Anladım." dedim sessizce. O an bu güzel varlığı tanımadığı bir insanda huzur bulma umuduna sahip olma durumuna kadar götüren hüznün kaynağını çok merak ettim ancak bir şey söyleyemedim, onun anlatmasını beklemek daha doğru gelmişti. "O zaman tanışalım, ben Kim Namjoon, arkadaşın Chungha'nın abisi ve bu ülkenin en büyük Başkomiser'lerinden biriyim. Tanıştığıma memnun oldum." diyerek elimi ona uzattım.

 Bir süre ona uzattığım elime baktıktan sonra gözlerimi odakladığım gözlerinde tuhaf bir duygu değişimi görür gibi oldum ancak aniden ortadan kaybolduğu için hayal görüyor olabileceğimi düşünerek bu düşüncemden vazgeçtim. "Ben de Min Yoongi, kız kardeşiniz Chungha'nın sınıf arkadaşıyım, ve maalesef benim, sizin aksinize, kendimi tanıtabileceğim başka bir vasfım yok." diyerek ona uzattığım elimi kavradı ve gülümsedi. Parmaklarının elime dokunduğu yerlerde hissettiğim tuhaf yanma hissini fark ettiğimde ise o çoktan elini elimden çekmişti.

 Elimdeki tuhaf hissi boş vererek konuşmaya nasıl devam edebileceğimi düşünme aşamasına geçtiğimde ofisimin kapısı çalınmış ve hemen ardından hafifçe açılan kapıdan uzun sarı saçlar görünmüştü.

Searching For Yin | namgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin