2. bölüm

612 33 13
                                    

Karanlığın içinde sürükleniyor gibi hissediyordu. Bedeninde kol gezen sancıları hissediyor fakat ızdırabın nedenini çözemiyordu.  Boğazından akıp giden ılık sıvının iğrenç tadıyla yüzünü buruşturmuştu.

Koluna yumuşak dokunuşlarla buz gibi bir merhemin sürüldüğünün farkındaydı lakin o buz gibi merhemin yarasını kor gibi yakmasını beklemiyordu. "AAHH" Çığlığı öyle gürdü ki kendi kulakları çınladı.

Çektiği acı iyileştiğinden olsa gerek bilinci git gide açılıyordu. Kirpiklerini kırpıştırarak gözleri açmıştı zor bela.

Nur yüzlü, sakallı, sarıklı bir adam yarasını sarıyordu. "Kimsin sen?" Sorarken kendini geriye çekmeye çalışıyordu bir yandan da.

"Durasın hele kızım, sarayım yaranı. Allah'ın izniyle her şeyi anlatacağım." Telaşsız sesiyle içten içe rahatladı biraz.

Allah'ın izniyle!

Müslüman mı? Diye düşünürken çoktan sarılmıştı yarası.

Kendini daha da geriye çekip sırtını yasladığı mağara duvarına biraz daha verdi ağırlığını.

"Kimsin sen, ne deyu burdayım ben?" Derin bir iç çekerek gözlerine bakmıştı derviş.

"Sen anlat kızım ormanın kuytu bir köşesinde buldum ben seni?" Sorusu ile birlikte bir bir düştü aklına yaşadıkları.

Geçitten çıktıktan sonra koşabildiği kadar koşmuştu, zehirden dolayı iyice bulanan zihni ile birlikte nereye gittiğini bilmiyor sadece kaçıyordu. Büyükçe bir kayaya dinlenmek için yaslandığını hatırladı. İlerisi ürkütücü bir karanlıktı.

"Bütün gece boyunca acılar içinde kıvrandın lakin tasalanmayasın zehrin panzehiri elimde idi." Kaşlarını çattı Gonca sorgulayarak.

"Niçin yardım ediyorsunuz bana?" Vefasızlık etmek ismesede güvenmek zayıflıktı nazarında.

"Allah rızası için kızım. Ben imkanım varken, yardıma ihityacı olana yardım etmezsem günü gelende benim yardıma ihtiyacım olduğunda Yüce rabbim nasıl yardım edecek bana?" Duydukları ile yeni yeni anlar gibi başını salladı usulca.

"Ben yardımlarınız için size minnettarım en kısa vakitte can borcuma denk olmasa dahi size bir bedel ödemek isterim." Teklifine karşın sade gülümsemişti. "Söyleyin bana bir daha sizi nasıl bulabilirim, isminizi bahşeder misiniz bana?"

"Tabdukun Yunusuyuz esasında." Aldığı cevapla dumura uğramış gibi kalakaldı bir an.

Şair Yunus Emre diye geçirdi içinden ama tanıdığını belli etmedi.

"Bir daha yollarımız kesişirse size kuru bir teşekkürden fazlasını etmek isterim." Yüzünde eksik olmayan gülümsemesi ile başını sallamıştı usulca.

Bu adamı gözlemleyipte bir kanıya varamıyordu. Boğazına hançer dayasa gülümseyecek gibiydi sanki.

"Bana müsade." Diyerek ayaklandı yavaşça. Bir an başı dönse de çabuk toparladı. Odasından çıkarken zor bela yanına aldığı mührünü ve mektupları aldı. Yüzüğü çıkarıp parmağına takmak istese de onu da sıkıştırdı kemerine.

"Buyurasın kızım, uçlarda pusatsız gezmeyesin." Kendisine usatığı yay ve kılıca baktı. Pusatı alıp kuşandı, yayı gövdesine, okları da sırtına taktı.

"Vâr olun, bu iyliklerinizi unutmayacağım."

Mağaradan çıktığında bir ağaca bağlanmış yağız bir atı gördü. Kendisi için anlaması zor olmadı. Tekrar Yunus Emre'ye dönüp gülümsedi minnetle. Onun yüz ifadesi değişmemişti her zaman ki gibi.

ALGONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin