3.

180 26 53
                                    


Jeongin uzun zamandır olduğu gibi yine yere yatmış bir çözüm yolu arıyordu. Her kapı çıkmaza açıldığı için kafayı yemek üzereydi ve yatağını çok özlemişti. Düz bir pozisyonda yatmaktan sıkıldığı için plank pozisyonuna geçti ve kendini düşünmeye zorladı.

İçine çekildiği bu bok çukurundan en az hasarla çıkması için bir yol yoktu önünde. Busan sokaklarını sabahtan akşama kadar geziyor ama part time bir iş bile bulamıyordu. Zaten iş bulsa bile asla o kadar para kazanmayacağını biliyordu. En azından birazcık alının teriyle para kazanmaya calışmak istemişti ama o da eline yüzüne bulaşıyordu. Annesinin yeni banka hesabına gönderdiği para bitmeye yüz tutmuş sakin sakin bekşiyordu. "Yakında bokumu parmaklar yerim amına koyayım parasızlıktan."

Düşüncelerinin yine Minho'ya kaydığını farl ettiğinde çenesi titredi. Çok özlemişti eski yaşantısını. Evinde annesinin ona yemek yapmasını Minho'yu davet etmelerini, sonra salonda film izlerken uyuma numarası yapıp kendini onun kucağında taşıtmayı çok özlemişti. Minho'nun şu an ne halde olduğunu deli gibi merak ediyordu çünkü en son konuşmalarının üzerinden hattını tamamen iptal etmişti ve annesiyle konuşmak için külüstür bir telefon almıştı. Cep telefonu hala yanındaydı. Saatlerce içindeki fotoğraflara bakıp dertsiz tasasız okul, spor salonu, ev rutinine özlem duyuyordu.

"Düşün Jeongin düşün. Sen Minho'ya futbol mantığını anlatabilmiş adamsın. Hadi bunun da üstesinden gelirsin." yine içinde minho içeren düşünceler beynini doldurduğunda ofladı.

Bu kadar kısa zamanda yüklü miktarda para bulmasının yolu tabii ki vardı ama işin sonunda kendi benliğini kaybetmekten korkuyordu. Nefes alamadığını hissettiğinde ceketini aldı ve anahtarını cebine koydu. Küçük apartmanın dışına çıktığında maç yapan küçük çocuklarla gülümsedi. Onların bu kadar heyecanlı bir şekilde bağırarak top peşinde koşmaları içine biraz da olsa yaşama hevesi getirmişti, çünkü aklına yine Minho gelmişti. Olduğu yerde onları izlerken ayağının ucuna gelen topla yere düştü bakışları.

"Abi topu atar mısın!"

"Abi bana at lütfen!"

Gülümseyen yüzü düşmeden topu tekrar çocuklara pasladı ve onların tebrik nidaları eşliğinde utanarak ters istikamete doğru yürümeye başladı.

Nereye gittiğini bilmiyordu. Önceden olsa ayakları onu direkt arka mahallesindeki Minho'nun evine götürürdü. Ama şimdi sokaklarda amaçsızca dolanmaktan başka bir çaresi yoktu. Kendini oturduğu binanın arka sokağında bulduğunda camlarda gezdirdi gözlerini istemsizce. Sanki daha çok bakarsa tanıdık bir sima çıkıp onu kurtaracakmış gibi bir his vardı içinde. Küçük bir apartmanın orta katında satılık ilanı görmesiyle aklında canlanan anılara engel olamadan derin bir iç çekti.

yedi yıl önce, Seul

"Jeongin, Felix! Hadi içeri girin yemek vakti!" Teyzesinin onlara seslenmesiyle Felix topu almaya giden kuzeninin arkasından eve gideceğini bağırarak söyleyip koşarak teyzesine gitti ve sarıldı.

Jeongin yokuş aşağı yuvarlanan topun peşinden koşarken annesinin izninin dışında bir yere gittiğini bile unutmuştu. Bu top biraz aşağıdaki ana yola çıkarsa patlardı. Eğer topa bir şey olursa tek arkadaşı olan kuzeni Felix'in bir daha onunla oynamayacağını ve onlara bir daha gelmeyeceklerini düşünüyordu. Çünkü babası ne zaman annesi ve kendisi istemediği bir şey yaparsa eve uzun bir süre gelmiyordu.

Uzun soluklu bir koşturmanın sonunda top ondan biraz daha büyük olan bir çocuğun sol ayağı tarafından tarafından durdurulmuştu. Rahatlayarak dizlerine koyduğu eliyle nefeslenirken bir yandan da ilk kez buralarda gördüğü çocuğa bakıyordu. Gerçi o çok dışarı çıkmazdı ve daha önce de görmüş olsa hatırlayacağını sanmıyordı.

"Topun peşinden ne koşup duruyorsun. Bir de yokuş aşağı ya bir yerine bir şey olsaydı?"

Jeongin cevap vermedi. Çünkü annesi teyzesi ve kuzeninden başka kimseyle iletişim kuramıyordu. Boş boş ona bakan gözlerle oflayarak ayağının altındaki topu eline alırken ağır olan poşeti yere bıraktı ve boş gözlerin sahibine doğru yürümeye başladı büyük olan.

Ona yaklaşan beden gerilmesine neden olurken ona ilk kez söylediği kelime "Gelme." oldu.

Büyük olan kaşlarını çattı. "Peki." ardından hafifçe titreyen ellerini gördüğünde küçüğü korkutmak istemediği için topu geri yere koydu. "O zaman sana pas atayım sen kendin al olur mu?"

Jeongin başını salladı. Sadece topunu alıp hemen evine gitmek istiyordu. Büyüğü yere koyduğu topa hafif bir kuvvet uygulayıp karşıya göndermek istemişti ama top yamularak park edilmiş beyaz arabanın tekerleri arasına girmişti. Sanki yavaşlatılma efektleri kullanılmış bir drama sahnesi gibi ikili gözlerinin önünden kendi etrafında dönerek yavaşça ilerleyen topu izlemişti.

Jeongin ilk tepkiyi veren ve ona şaşkınlıkla bakan büyüğüne baktığı an kendini tutmadan ilk defa bir yabancının karşısında güldü. "Beceriksiz!" Büyük olan hemen savunmaya geçti ve kaşlarını çattı. "Rüzgardan oldu rüzgardan. Ben hemen alırım." dediği gibi yapmış, hızlıca arabanın altındaki topu ayaklarıyla alabilmişti.

Topu bu sefer eliyle vermek için küçüğe yaklaşırken Jeongin ondan uzaklaşmamış yüzündeki saniyelik gülüş gittiği için tilki gibi keskin bakan gözleriyle onu izliyordu. "Al bakalım."

"Teşekkür ederim."

"Rica ederim. Bir daha saçma sapan bir top için bu kadar koşma."

"Hayır koşacağım."

Büyük geri dönüp yerdeki poşetini alırken Jeongin hızlı adımlarla sıkıca tuttuğu topuyla yokuşu tırmanıyordu. Kaşları çatık onunla aynı yolu takip eden büyüğü yokuş bitene kadar arkasından onu takip etmiş sonra da gülmüştü.

Tatlı kahkahayı duyan Jeongin merakla başını çevirdi. "Beni mi takip ediyorsun?"

"Hayır. Aynı yere gidiyoruz ama. Komiğime gitti ona güldüm."

Jeongin hayatında ilk defa okuldan başka biriyle bu kadar uzun iletişime geçmişti. "Birlikte yürüyelim o zaman." dedi içindeki ona karşı olan merakı filizlenmeye başlarken. İkisi de yan yana yürürken kimse konuşmadı.

"Evime geldik. Ben gireyim annem merak etmiştir şimdi. Görüşürüz tekrardan!" neşeyle ona el sallayan bedenle Jeongin suratına öylece baktı. Kafasını kaldırdığında arka sokakarındaki küçük üç katlı apartmanın orta katındaki satılık tabelasını çıkaran adamla göz göze geldi. Oğlunun yanında gördüğü bu küçük çocuğu çok sevimli bulan bayan Lee ona gülümsedi. Jeongin utangaçca başını geri indirdi yere.

"Burası mı evin." dedi tabelanın kaldırırıldığı katı gösterirken.

"Evet yeni taşındık."

"Hoşgeldiniz o zaman."

"Teşekkürler. Bu arada adın ne?"

"Jeongin."

"Çok sevimli bir adın varmış Jeongin. Ben de Minho."

Jeongin sadece başını salladı. Aklına bir anda yemek için onu bekleyen annesi felix ve teyzesi gelirken telaşa kapılmış çoktan elinde topuyla tekrar koşturmaya başlamıştı. "Hiiih! Annem bana çok kızacak çok geç kaldım!"

...........

böyle bir flashback yazdım içimden geldi öyle.

BU ARADA FİC NASIL GİDİYORRRR

🌟 vermeyi unutmayın lütfen sizi seviyorum bb

what a feeling • jeongho, hyunsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin