11.

92 14 22
                                    


Yan tarafında uykuya dalan Jeongin'e son bir bakış atıp telefonunu eline aldı Minho. Bu San her kim ise onu öğrenmesi gerekiyordu. Ve bunun için ona en çok yardımı dokunacak kişiyi adı gibi biliyordu. Taemin.

Adam hakkında bildiği tüm bilgileri içeren kısa bir mesaj attıktan sonra yarım kalan işine kaldığı yerden devam etti. Jeongin'i izlemek.

Saçlarını okşarken aslında uyumayan Jeongin ciğerlerine derin bir nefes doldurup ağlamamak için direniyordu. Çünkü ilerleyen saatlerde yapacağı şey yüzünden Minho onu hayatının sonuna kadar affetmeyecekti.

Büyük olan onu izleyerek uykuya daldığında siyah tutamların arasında gezinen parmakları durmuştu. Jeongin gözlerini araladığında onun hafif büzülmüş dudakları ve çatılmış kaşlarını gördüğünde iç çekti. Yüzünün her bir noktasını hafızasında tutmak istercesine inceledi, her bir milimini. Kalbinin ağırlığı arttığında bu ağırlık yerinden kalkmasına engel olmasın diye onun yanına mıhlanmış bedenini güçlükle kaldırdı yerinden.

Yanına sadece kabanını ve telefonunu alıp son kez gözlerini kıvrılıp derin bir uyku çeken Minho'ya dikti. Ona baktığı her saniye tekrar gitmesi zorlaşırken buna zorunda olmak kalbini daha çok kırdı.

Tam kapıdan dışarı adımını atacağı sırada bir hareketlilik hissetti arkasında. Tüm tüyleri diken diken olurken korkunç bir şey yaparken yakalanmış bir film karakteri gibi olduğu yerde kaldı, arkasını dönemedi.

Henüz derin uykuya geçmemiş Minho kalbindeki kırık camları yansıtan hüzünlü bakışlarıyla Jeongin'in sırtına bakıyordu doğrulduğu yerden.

"Gidiyordun." dedi. Hayal kırıklığı o kadar canlıydı ki Jeongin o an nefes alamadığına yemin edebilirdi. Hala arkasını dönüp ona bakacak cesareti yoktu.

Bir kaç hışırtı sesi duydu Jeongin, ardından çıplak ayağının yankısını kulaklarına vardı. "Yanıma geri dön Jeongin." diye mırıldandı Minho çaresizce. "Uykunu alamadığında sinirlenirsin, gel uyutayım seni tekrar."

Sol gözünden yavaşça çenesine doğru süzülen tuzlu göz yaşı gerisinde bıraktığı tıpkı onun gibi yakıp geçti Jeongin'in.

"Özür dilerim." diye mırıldandı. Minho hızlıca başını iki yana salladı. "Özür dilemeni duymak istemiyorum, uyumaya gitmek istiyorum."

Jeongin işleri daha da zorlaştırmadan kapının kulpuna elini atmıştı ki Minho aklını kaybetmiş gibi onun omzuna atıldı. "Gitme!" Soğuk kış gününden daha çok üşüten bir şey varsa o da sevdiğinle ısınamamaktır. Minho şu an bunu iliklerine kadar hissediyordu tir tir titreyen elleriyle onun omzunu sıkıca sarmışken.

"Jeongin gitme. Lütfen, gitme." sesi o kadar bulanıktı ki kendisine çok yabancı hissetti Minho. Hiçbir şey tanıdık değildi, kendisi, Jeongin, bulundukları rutubetli minik harabe.

Jeongin hayatının en zor seçimini yapmak zorundaydı hayatını geride bırakarak. İşte bu yüzden o kapıyı açtı.

Minho gözlerinden akan yaşları durduramazken Jeongin'i geri çekmeye çalıştı. Tüm gücüyle onu o kapıdan uzaklaştırması gerekiyordu. "Yapma bunu." diye feryat etti ağlayışları arasında. Jeongin'in bunu yapmaması gerekiyordu.

"Bırak gideyim!" hıçkırığından dolayı boğazına dolanmıştı sözleri. "Gitmem gerekiyor Minho bırak!"

Minho onu sımsıkı sarmış bir santim hareket etmesine izin vermiyordu. "Hayır." diye fısıldadı kulağına doğru. "Gitmiyorsun bir yere."

Jisung duştan çıkmış elindeki havluyla nazikçe saçlarını kuruluyordu. Hyunjin yatağa uzanmış  telefonuyla ilgileniyordu onu beklerken. Sevgilisini görmesiyle telefonu kapatıp umursamadan yan tarafına attı. Kucağına eliyle pat pat yaparak oraya oturmasını istedi. Jisung bundan çok memun olmuş minik adımlarla hemen gri eşofmanın sardığı sert baldırlarına oturmuştu.

what a feeling • jeongho, hyunsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin