4.

163 27 89
                                    

Jeongin amaçsız amaçsız gezdiği sokaklardan bir anda siyah bir minibüsün içerisine adeta sürüklenerek götürülmesiyle ayrılmıştı. Niyeyse bu sefer canı yanmamıştı ya da o hissetmiyordu artık. Her neyse.

Oturtulduğu koltukta yan döndü ve gördüğü tanıdık simayla kaşlarını çattı.

"Nasılsın Jeongin?" yeni evine onu tehdit etmeye gelen iki adamdan biriydi. Arkadaşını üzerinden alıp onu rahat bırakmasını sağlamıştı.

"Harikayım. Belli olmuyor mu, aslında gözlerimdeki mutluluğu görmemen mümkün değil."

Onun bu alaylı cevabına o da alayla gülerek cevap verdi. Adamın kısa siyah saçları, kalıplı vücudu ve üzerine yapışan siyah gömleği adeta ben bir kötü adamım diye bağırıyordu. Birbirlerinin gözünün içine delici bakışlarını gönderen ikiliden ilk pes eden Jeongin olmuştu. Nedense bugün hiçbir şeye karşı çıkası yoktu.

"Bak paranızı bulacağım tamam mı biraz daha süre verin ba-"

"Paranı istemiyorum senin." ayağının altındapara dolu çantayı ses çıkacak şekilde hafifçe ayağıyla dürttü. "Hatta parayı sana ben getirdim."

Sözü kesilen çocuk şaşkınlıkla bakakaldı. "Ne?"

"Doğru duydun. Eğer teklifimi kabul edersen borçlu olduğun parayı sana vereceğim." Düşünüyormuş gibi yaptı. "Aslında babanın Choi'ye hiç borcu yok biliyor musun? Seni kandırıyorlar sadece." ses tonundan adamın kendi üslubu muzip mi, yoksa gerçekten onunla dalga mı geçiyor anlamak çok zordu Jeongin için şu an.

"Ne demeye çalışıyorsun." iki gündür yemek yemediği için zihni o kadar bulanıktı ki gerçekten hiçbir şeyi anlayamıyordu.

"Birazdan daha detaylı anlatacağım sana her şeyi. Teklifimi kabul ediyor musun?"

"Ben ortada bana beleşe para vermenden başka bir teklif göremedim. Karşılıksız mı yapacaksın bütün bunları?" kucağında duran ellerini cebine soktu ve avucunun içindeki telefon hattıyla oynadı stresini hafifletmek istercesine. Hattı çıkarmıştı ama kırıp atmaya henüz cesareti yoktu.

Adam gömleğinin üst düğmelerinin iliklerini açtı ve nefesini seslice dışarı verdi. Bu çocuk onu çok uğraştıracağa benziyordu. "Baban Eunjin, senin Choi'nin adamlarından dayak yerken ölüsüne lanetler ettiğin kadar kötü birisi değildi. Benim hayatımı kurtardı. Şimdi ben de senin hayatını kurtararak omuzlarımdaki yükten kurtulmak istiyorum."

Jeongin inanamamıştı. Kahkaha attı. Sinirleri fena bozulmuştu. "Babam mı? İyi bir insan mı? Sen ne dediğinin farkında mısın, yoksa ben altı yaşındayken annem işteyken gömleğini yanlış ütülediğim için sırtıma sıcak ütü basan aynı adamdan mı bahsediyoruz?"

"Doğru söylüyorum baban beni bu bok çukurundan çıkarmak için çok uğraştı. Sonunda peşine Choi takılınca saklanmaktan başka çaresi yoktu."

"Çok da başarılı olamamış demek ki. Bak hala aynı boksun."

"Herkesin kurtarmaya çalıştığı biri vardır Jeongin. Tıpkı senin Minho'yu, Felix'i ve anneni kurtarmaya çalıştığın gibi benim de sevgilimi kurtarmam gerekiyordu."

"Ne dedin sen." kendini bir anlığına son akşam yemeğini yiyen bir mahkum gibi elleri titrerken bulmuştu. Onların Felix ve Minhodan bu kadar çabuk haberleri olmasını beklemiyordu. Karşısındaki adam her ne kadar ona yardım etmeye çalıştığını söylese de dedikleri zerre inandırıcı gelmiyordu.

"Niye Busan'a kadar kaçtığını anlamayacaklar mı sanıyordun, eski evinin önünde her gün kapınızı çalıp annenden çaresizce haber bekleyen kuzenin ve arkadaşından haberleri olmayacağını düşündüğünü söyleme bana."

what a feeling • jeongho, hyunsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin