Meet.

84 8 1
                                    

"Simay! Bekle!" diye bir ses duydum arkamdan. Minik, tatlı bir kız arkamdan sesleniyordu. Sesi çok ince ve narindi. Bu kız, benim kız kardeşim Elif. Benden altı yaş küçük ve sadece 10 yaşında.

- Efendim ablacım?
+ Çantanı unutmuşsun! İçinde her şeyin var yahu! Nasıl unutabilirsin?
*Kıkırdayarak çantamı elinden aldım*
- Pardon. Aklım şu sıralar bir karış havada olmalı.
+ Hadi git, ben ve Luna evde bekliyor olacağız.
- Görüşürüz ablacım.
+ bay bay!

Yürümeye devam ettim. Yürürken her zaman önünden geçtiğim o kiraz ağacının önünde durdum. Mevsim ilkbahar olduğundan yeni açmıştı çiçekleri.
Bi süre baktım, inceledim.
Dürüst olmak gerekirse, sanırım bunalımdaydım. Yani çok büyük ihtimal. Beynimin bulanıklaştığı dönemler olur. Bulutlandığı dönemler. Hiç bir ses duymam, ilginç bir şey görmem, farklı bir şey hissetmem. Ancak bu kiraz ağacı renkleriyle, varlığıyla bir şeyler hissetmemi sağlıyordu. Bana anlayamadığım bir şekilde yaşama sevinci veriyordu. Çok aptalca, biliyorum ama durum böyle ve sanırım, düşününce, insanın mutlu olabilmek için çok şeye ihtiyacı yok. Bizler, küçük şeylere mutlu olabilmeliyiz. Yaşam sevincini küçük şeylerden alabilmeliyiz.
Bunları düşündükten sonra ağaca son kez baktım ve yürümeye devam ettim.

Kapının üzerindeki zil, kapıyı açmamla beraber çaldı. Çalıştığım kafeye gelmiştim. Hatta geç bile kalmıştım. Hemen kahverengi, çizgili ve üzeri rozetlerle dolu olan, kendi tasarladığım önlüğümü geçiştirdim ve kafede oturan bir kaç kişiye yardım etme işini Eylülden devraldım.
- Özür dilerim. Geç kaldım.
+ Sıkıntı değil. Masa 4 e bakmayı ihmal etme, tamam mı?
- hmhm
Etrafta masaların peşinde koşuştururken kapının üzerindeki zil çaldı ve içeri bir kız girdi.
- Merhaba! Nasıl yardımcı olabilirim?
+ Selam. Bir tane latte alabilir miyim?
- Tabi.
Hemen tezgahın arkasına geçtim ve kahveyi taze bir şekilde hazırlamaya başladım.
Kahve çekilirken, çaktırmadan kahve makinalarının arasından yüzüne baktım. Çok marjinal, çok benzersiz bir yüzü vardı. Sokakta gördüğünüzde geri dönüp tekrar bakacağınız ve o olmayı dileyeceğiniz güzellikteydi. Boyu uzun, saçları hafif dalgalıydı.
- Burada mı içeceksiniz?
+ Hayır. Dışarı götürmem lazım- acelem var da. Ben bunu neden söyledim ki ? Pardon. Of. Biraz saçmalıyorum.
*Kıkırdadım. Telaşlı olduğu belliydi ve biraz kızardı.*
- Tamamdır. 50 Tl.
*Parayı verdi ve yüzüme biraz baktı.*
Bakışları çok boştu. Yüzümü incelediğini ise sonradan anladım. Karton bardağa koyduğum kahveyi uzatırken ise elimin ne kadar titrediğini fark ettim. Çok değil ama normalde de olan bir titreme de değildi.
Kahveyi elimden alırken, parmakları parmaklarıma değdi.
Bana baktı, gülümsedi ve gitti.
+teşekkürler!
Ben ise arkasından bir süre baktım. Kiraz ağacına baktığımda gelen "o" his, geri gelmişti

Salı günü geri gelmesini bekledim.
Çarşamba da.
Perşembe de.
Cuma da.
Gözlerim her yerde onu arıyordu. Bazı günler geç geldiğimden, eylüle bile soruyordum.

Salı günü
- Pazartesi günü latte alan kız geri geldi mi?
+ Hayır. Hiç görmedim.

Perşembe günü
- Geldi mi?
+ Hayır.

Cuma günü
-heyy...
+ Hayır Simay, gelmedi. Ayrıca neden bu kadar arıyorsun bu kızı?
- Bilmem. Sadece tatlı ve nazik bir kızdı. Belki geri gelir diye düşünmüştüm.
+ Aramayı bırakmalısın bence.
- Of.

Cumartesi günü, Çalışmadığım tek gün olduğundan pazar sabahı tekrar yola çıktım ve kafeye geldim. Bu gün genelde olduğumuzdan daha yoğun oluruz ve herkesin erkenden gelmesi beklenir. Ben ise, erken gelmekten nefret ederim.
Bu işe cep harçlığımızı çıkarmak için 2-3 ay önce Eylül ile başladık. Ve dürüst olayım, gerçekten eğlenceli. Küçüklüğümden beri hep küçük bir pastanem ya da kafem olsun istemişimdir. Yani ne kadar yorucu olursa olsun, burada çalışmak güzel. Her gün yeni insanlarla tanışıyor, Hayal ettiğim işi az da olsa deneyimleyebiliyorum.

Sabah 6-7 gibi çalışan insanlar buraya küçük bir kahve ve kruvasan ikilisi yapmaya gelir.
9-10 gibi aileler kahvaltıya gelir.
12-13 gibi ise brunch yapmaya gelenler olur.
Günün geri kalanı tamamen karışıktır.

Bu gün 7 de yetiştim. Geldiğimde ise Eylül çoktan tezgahın arkasında insanların kahve siparişlerini yetiştirmeye çalışıyordu. Bir kaç kişi masaları siliyordu, başka birisi ise kasaya bakıyordu.
Hemen önlüğümü geçirip Eylülün yanına, kahve yapmaya geçtim.
+ Geç kaldın.
- Evet, özür dilerim.
+ Şu sıralar biraz fazla olmaya başladı Simay.
- Özür dilerim. Cidden. Daha erken olmaya çalışacağım.
+ Sıkıntı değil. Şu americanoyu yetiştirebilir misin?
- Hmhm.

Öğlen bazı insanların brunch isteklerini yetiştirmeye çalışırken kapı zili tekrar çıngırdadı. Kapıya kaç kişilik bir grubun geldiğine bakmak için döndüğümde, sadece bir kişi gördüm. Onu. Geri gelmişti. Tüm hafta aradığım ama asla bulamadığım, ismini bile bilmediğim kız geri gelmişti.
Tezgaha doğru yürüdü ve bakındı.

- Selam. *heyecanlı bir şekilde dedim*
+ Selam. *heyecanlı bir şekilde dedi*
- Nasıl yardımcı olabilirim?
+ Bu sefer biraz karışık bir siparişim var. Yapabileceğinden eminsen, vermeye hazırım.
- Eminim ki yapabilirim. Gönder gelsin.
+ Tamamdır. Orta boy, laktozsuz sütlü soğuk vanilya latte alabilir miyim? Ayrıca iki çay kaşığı esmer şeker ve üzerine de krema ekleyebilirsen sevinirim.
- Tamamdır! Bunu başarabilirim sanırım. *kıkırdadım* Burada mı içeceksin?
+ Evet. *gülümsedi* Şurada kitap okuyor olacağım.
- Hemen getiriyorum o zaman. *geri gülümsedim*

Hayatım boyunca daha özenli kahve hazırladığım bir günü hatırlamıyorum. Hem çok hızlı, hem de tüm dikkatimi kullanarak espressoyu hazırladım. İçine tam olarak 2 çay kaşığı esmer şeker attım, laktozsuz sütü biraz köpürtüp buzlu bardağın içine döktüm. Ardından üstüne kahveyi ekledim. Üzerine kremasını sıktım ve sonradan aklıma yapabileceğim küçük bir jest geldi. Hemen tatlı dolabından çilekli bir makaron çıkardım ve küçük bir tabağa koydum. Sonra da kahve ve tabakla yanına yaklaştım.

- Afiyet olsun! *sesimi olabildiğince tatlı ve samimi tutmaya çalışarak söyledim*
Getirdiğim tabaktaki makarona baktı. Sonra tekrar bana baktı.
- Ah! benim ikramım olsun istedim.
+ Teşekkürler! Cidden çok tatlısın... *önlüğümde takılı olan küçük rozete baktı. İsmimin yazdığı rozete.* Simay.
- Ben teşekkür ederim...*ismini söylemesini beklermiş gibi baktım.*
+ Sumru.
- Tanıştığıma memnun oldum Sumru.
+ Ben de Simay.

Olabildiğince samimi bir şekilde gülümsemeye çalıştım. O da bana gülümsüyordu ve gülüşü çok sıcak duruyordu.
Ancak artık onu rahat bırakmam gerektiğini anlayıp ordan yavaşça uzaklaştım.

Sweets As HeavenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin