9. Bölüm: İkinci Ders

31 12 6
                                    

İkinci ders için evine gittim ve zili çalmadan önce önemliymiş gibi saçımı düzelttim.

Kapıyı açtı ve "Hoşgeldin." dedi. Suratımda tuhaf olduğuna kalıbımı bile başarabileceğim bir sırıtışla içeri girdim.

Çantamı geçen seferki masaya koydum ve geçen sefer oturduğum sandalyeye oturdum. O da aynı yerine, tam yanıma oturdu. Bu dersin daha iyi geçeceğinden emindim, bu yüzden rahatlamaya çalıştım.

Ben kalemliğimi çıkarırken o da "Bu sefer kahveye ne dersin?" diye sordu.

"Sanırım güzel giderdi." dedim.
"Nasıl olsun?"
"Az şekerli iyi olur." dedim. "Teşekkürler." diye de ekledim.

O mutfağa giderken kendimi rahatsız hissettim. Sanki ona emirler yağdırıyormuşum, ondan sürekli bir şeyler istiyormuşum gibi hissettim.

Mutfağa, yanına gitmeyi düşündüm, ama ne diyecektim ki? Rahatlamak için arkama yaslandım ve aklımdaki düşünceleri sildim. En azından denedim.

Elinde iki soğuk kahveyle döndüğünde uzun zamandır kahve içmediğimi fark ettim. Uzattığı bardağı alıp tekrar teşekkür ettim.

Sandalyesine oturdu ve bana döndü. "Görüşmeyeli nasıl gidiyor?"

"Eh," dedim omuz silkerek. "Olabildiğince iyi işte." diye ekledim.

"Bu iyi bir şey sanırım." dedi.
"Öyle." dedim. Ona da aynı soruyu sormayı düşündüm.

Nasıl olduğunu. Ama düşünceyle kaldı. Çünkü hala ona 'sen' mi 'siz' mi diyeceğimi bilmiyordum. 'Nasılsın' veya 'nasılsınız'. Ne diyecektim lan ben??

"O halde senin adına sevindim. Üstelik dün seni kafeteryada arkadaşın gibi olanlarla gördüm. Gibi'den çok öyleydiniz sanki. Yakın arkadaşın gibi duruyorlardı."

"Evet, son zamanlarda yakınlaştık. İkisi de iyi birer arkadaş."

O anda Minho'nun da Hyunjin'le Jeongin'in eş cinsel olduğunu bilebileceğini anımsadım.

Beni de eş cinsel sanar mıydı?

Siktir be! Dedim kendi kendime. cinsel arkadaşım var diye cinsel mi oluyoruz kardeş? Ne alakası var?!

"Sevindim." derken gerçekten sevinmiş gibi görünüyordu. Bu içimi ısıttı. "Şimdi derse başlayalım."

"Peki." dedim ve kitabımı açtım. Sayfaların arasında bir karikatür çizimimi görünce o sayfaya döndü. "Sen mi çizdin?" diye sordu hayretle.

Başımı sallayarak onayladım. "Evet."
"Bayağı yetenekliymişsin." dedi. Oysa özensiz bir çizimdi. Sadece bir insan çizimiydi işte.

Daha sonrasında bana anlattığı bir sorunun ortasında telefonu çaldı. Masanın üzerinde duran telefonuna göz ucuyla baktım. Sevgilisiydi arayan kişi.

Telefonu eline aldı ve ayağa kalktı. "Üzgünüm, hızlıca cevaplayıp geleceğim." dedi ve mutfağa kadar gitti. Sesi hala buraya geliyordu.

"Hey, selam." dediğini duydum. "Ah, daha sonra arasam...Seongyu, bir işim var. Kapatmalıyım... Hı-hı, hı-hı. Ah ciddiyim kapamalıyım.. Tamam. Sonra görüşürüz."

Yanıma döndüğünde telefonunu sessize aldı ve tekrar özür diledi. Sorun olmadığını söyledim. Ne diyebilirdim ki.

Sandalyesini bana biraz daha yaklaştırıp kitabı önüme itti. Kolu kolum değiyordu. Kıpırdamadım. Ya da kıpırdayamadım.

Soruya odaklanmaya çalıştım.

Tanrım, soruda ne anlattığına dair en ufak bir fikrim yoktu, sadece koluma ve koluna bakıyordum.

Tamam, ikinci ders daha iyi geçer sanmıştım ama eninde sonunda alışırdım. Derin bir nefes aldım ve bir kez daha soruya döndüm.

"Anladın mı?" diye sordu. Dinlememiştim bile. Başımı sallayarak onayladım.

"Bu soru sende." dedi ve kalemimi uzattı. Kalemim onun el ısısıyla ısınmıştı. Kalemi sıkıca tuttum ve soruyu okudum.

Ben çözdükten sonra işlemlerimi kontrol etti. O soruya odaklanmışken suratına kısacık bir süreliğine baktım. Daha önce suratına dikkatlice bakma fırsatım pek olmamıştı. İnsanların suratlarına bakmak benim için önemli bir şeydi. Muhtemelen herkes için önemli bir şeydi. Bilmiyorum işte.

"Vay, tamamen doğru. Bir sonraki soruyu da çöz o halde." dedi.

Hay anasını, yine mi beni çözeceğim?!

Matematik sıkmıştı artık. Soru çözmek istemiyordum. Ama desin bitmesini de istemiyordum. Tuhaftı ki bu ev huzurluydu. Sessiz ve sakindi. Üstelik lükstü de. Burada zaman geçirmek fena değildi.

Seukinsip | MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin