1. Bölüm

39 4 14
                                    

Pheme'in dilinden;

Yıllar önce benden alınanların bedelini onlara ödetmek için, belki de zekice, belki de acımasızca olan planımı tamamlamak üzere adım attığım bu saray, ya benim sonum olacaktı ya da mutlak intikamım.

Hâlâ hatıralarıma en derinden kazınmış olan o katliam günü, bütün bir ırkımın, ailemin ve kardeşlerimin benden acımasızca koparıldığı gün... o gün hükümdarlık fermanımın ilk anıydı, hâlâ hatırlamakta olduğum o acı kelimeler, "Sonsuzluğun efendisine boyun eğin!"

Hâlen ölmekte olan, hayatını henüz kaybetmemiş fakat bir kaç saniye içerisinde en derin uykuya dalacak olan o masum, parçalanmış bedenlere söylenen bu kelimeler sayesinde ilk defa gücün bende olmasından nefret etmiştim.

Ülkemde sokaklarda gezinen bir kimsesiz olabilirdim, fakat benim gibi olan bir çok kişi benim için bir aileydi. Buna rağmen bir güç gösterisinden ibaret olan o acı verici anları sadece bana değil bütün bir aileme de yansıtmışlardı. Şu an tek farkım geçmişin hatalarının hâlen zihnimde yer ettiği acı...

Yine de bu saraya attığım ilk adım, bütün bir planın başlangıcı olacaktı, bana ve aileme yaşattıkları katliamı şimdi ben onlara yaşatacaktım. Ne gerekirse gereksin rütbelilerin bunu fark etmemesi için her şeyi kullanacağım...

"Sonsuzluğun ilkeleri bağımsızdır"

Bu sözlerimi bütün bir dünya, evren gerekirse kâinata duyuracaktım. Biz, sonsuzluk hâlkı her şeyden bağımsız olarak yetiştirilmeliydik, bir hükümdar olarak ilk ve tek dileğim, bencilliğimin sembolü, halkımın ve benim olması gereken şeyi yani son sözlerimi söyledikten sonra bir zamanlar insanların coşku ile dans ettiği, tutku ile şarkılar söyleyip eğlendiği, şarapların ve mutluluğun havada uçtuğu fakat benim mahvettiğim saraya ilk adımımı sonsuz bir uykuya dalmak üzere atmıştım.

Bu büyük saray kendi sonsuzluğumu simgelediğim bir bağımsızlık sembolü hâline gelmişti. Yavaşça sarayın ortasındaki tahta doğru ilerliyordum. Adımlarım yavaş fakat kendinden pekâlâ emindi, düşüncelerim gibi.

Tahta yaklaştığım zaman bu dünyada olan son anlarımı yaşadığımı biliyordum. Bu soğuk mermerin ince ayrıntılarını ezberledim, aklıma kazıdım...

Yanlarında zarif bir şekilde merdivenlere doğru akan asil siyahı, bembeyaz ve saf bir krem mermer ile büyüleyici bir zıtlık oluşturuyordu. Diğer saraylardan ziyade altın yerine gümüş, kırmızı yerine lacivert mücevherler tercih edilmişti. Saray kendi soğukluğunu lacivert ve mavi renkleri ile zaten korurken, tahtını da aynı şekilde süslüyordu.

Sarayın dışına bir bakış attığımda beyaz karlar bana kış mevisiminde olduğumuzu bir kez daha hatırlattı. Katledilen ırkımın saflığı karların beyazlığına yansımıştı sanki...

Gözlerimi pencereden tahta geri çevirdim, tahtın etrafında dolanarak ellerimi mücevherlerin üstünde gezindirdim, belki de sadece bu tahta oturup bütün dünyevi şeyleri unutmaktan korkuyordum ve tahtı inceleyerek kendime bahane buluyordum... fakat sonum değişmeyecekti en sonunda burada yıllar sürecek olan bir uykuya dalacaktım, korkutucu değildi acımasızcaydı...

Derin bir nefes alarak tahtın önünde durdum, uzun uzun baktım ve en sonunda tahta daha fazla yaklaşarak arkamı döndüm. En sonunda tahta oturmuştum, benim sarayım ya da benim tahtım değildi. Fakat artık öyle olacaktı. Bu uyku sayesinde istediğim hükümdarın, insanın zihnine girecek, onları kandıracak ve parmağımı kaldırmadan bütün bir işi onlara yaptıracaktım. Acımasızca olduğunun farkındaydım fakat katledilen masum bir ırkın intikamını almak için gerekli olanı da yapmalıydım.

Zihnimi mühürlemeden önce son bir kez daha dünyevi şeylere bakarak veda ettjm onlara,

"Tekrar görüşeceğiz..."

Bu sözlerin kime olduğu açıktı, unutulan hâlkıma, katledilen ırkıma ve orada ailesini korumak için can veren onlarca kişiye...

Daha fazla oyalanmadan gözlerimi kapattım, sonsuzluğumu kullanarak zihnime geçici bir mühür vurmak için zihnimdeki sonsuz akışı durdum, odaklandım...

Gözlerimi tekrar açtığımda artık unutulan bir hükümdar olacaktım...

.
.
.

Ya da ben öyle sanıyordum...

Hükümdarın GözyaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin