6. Bölüm

1 0 0
                                    

Uzun bir süredir yürüyorduk, amacım meltem ateşi kutlamalarının odak noktası olan, tavernaların ve hanların yoğunlaştığı bölgeye gitmekti. Quash şehrinde meltem ateşi kutlamalarının bir çok bilinen odak noktası vardı fakat şehrin merkezindeki kütüphaneye yakın olan yerlerde daha fazla kalabalık görünürdü. Bugün kutlamadan önceki gündü, yarın kutlamalar başlayacak, çocukların koroları duyulacak, akşam sarhoşlar şehri kahkahaları ile dolduracak, satıcılar bu şenliği bir fırsat olarak bilip tezgahlarını yakına kuracaklardı.

Meltem ateşi şenliğinin kutlanmasının sebebi, Quash şehrinin eski ateş hükümdarına karşı büyük bir zafer kazanışıymış, şehrin sakinlerinin tatlı sohbetlerini dinlerken duyabildiklerim kısıtlıydı fakat anlayabildiğim, kadarıyla, ateş hükümdarı Miraile ile bir anlaşma yapmış, fakat Miraile bu anlaşma yüzünden gözleri mühürlenmiş. Anlaşmanın ne olduğu veya ne için olduğu bilinmemekteymiş, fakat söylenen öykülere göre Miraile eski ateş hükümdarı ile bu anlaşma sayesinde derin bir bağ kurmuş, bunun sonucunda ise arkadaşlıktan öte şeyler hissetmeye başlamış, Tanrılar ya da -mutlak ilkeler- ise nedeni bilinmez bu duruma oldukça sinirlenmişler. Miraile'nin halkını katlederek cezalandırmaya karar vermişler fakat Miraile bir yemin ile gözlerinin mühürlenmesini kabul etmiş. Bu mühür ise görmemesini değil, görmeyi istememesini sağlamış. Gözlerini açtığı her anda en acı hatıraları ve rüyaları yaşarmış. Hâliyle Miraile, eski ateş hükümdarına bu durum için bir hırs beslemiş ve onu rahatsız etmeye başlamış. Ateş hükümdarı ise Miraile'nin bu çocuksu sinirine daha çocuksu bir şekilde karşılık vererek halkına saldırmaya karar vermiş. Kurduğ imparatorluktaki bütün askerlerine karşısında Miraile tek başına savaşmış. Kanatları ile ateşleri tatlı bir meltem sayesinde geri itmiş. Bu sayede eski ateş hükümdarı ve imparatorluğu ateş fırtınasına kapılmış, hâliyle artık bir imparatorluk kalmamış.

Fakat doğruluğu bilinmeyen bir bilgiye göre, ateş vârisi hâlen bir yerlerdeymiş. Onu gören ya da duyan kimse olmamasına rağmen sonsuzluk halkının savaştan önce kendi şehirlerinin duvarına yazdığı yazılarda bazen isimker bazen de 'O geldi' ya da 'kurtuluşumuz mutlak olacaktır' gibisinden sözler kazınmış. Burada bahsedilen kişinin bazen Pheme bazen de ateş varisi olduğu söylenir.

Kısaca meltem ateşi oldukça ironik bir şenliktir, Miraile işlediği günaha karşılık rahatsız edici bir hırsa kapılmış, eski hükümdar ise buna çocuksu bir karşılık vermiştir. Yine de bu şenlik Miraile için bir teşekkür hediyesi olarak kutlanır.

Meltem ateşinin odak noktalarından birine ulaşmıştık, insanlar hâlâ dükkanlara, tavernalara ve hanlara çiçekler asıyor, kimileri müzik alıştırması yaparken kimileri de resimlerini sergilemek üzere sergi noktasında resimlerini düzenliyordu. Bazı çocuklarda orada sadece kalabalık yapmak için koşuşturuyor, oyunlar oynayarak etrafı dağıtıp yetişkinleri rahatsız ediyorlardı.

Etrafı incelerken hiç beklemediğim birisi ile karşılaştım, Abigail. Onun için kısa bir özet geçmek ne kadar yetersiz kalsa bile, uzun süredir tanıştığım birisydi, benim için bir kardeş, ya da bir abla gibiydi. Benden küçük olmasına karşın oldukça olgun davranıyordu. Kendisi bir soylu kızıydı yakın zamanda başka bir soylu ailesinin çocuğu ile evlendirileceğini duymuştum fakat tek sorun Abigail'in bu şehirden olmamasıydı. Hatta buraya nasıl ulaşmıştı? Oldukça hırslı bir kadındı, daha yirmi bir yaşında olmasına rağmen ailesine karşı çıkıp bu saçma asil üstünlüğü kuralına baş kaldıran ya da kaldırabilecek cesarete sahip tek soyluydu.

Uzun zaman önce tanışmıştık. Onu daha genç bir kızken tanımıştım, sanırım on dört ya da on beş yaşındaydı. O zamanlar halası şehirden sürgün edilmişti. Halası da onun gibi soylu bir kadındı fakat Abigail'in sahip olduğu cesaret, halasınınki ile kıyaslanamazdı. Halası elementlerden haberdardı, doğa elementini kullanabiliyordu. Ve bunu Abigail daha bir çocukken ona öğretmek istemişti, Abigail yaklaşık bir yıl boyunca yay, iki yıl boyunca da elementini kontrol etmeyi öğrenmişti. Fakat Abigail'in ailesi bu durumu öğrendiğinde sahip oldukları yetki ile halasını şehirden sürgün etmişti. Ben de o olaydan iki hafta sonra gelmişim, Abigail hâlâ üzgündü fakat şehrin yanındaki ormana gizlice kaçıp, yetersiz gelen yay eğitimini tamamlamaya çalışıyordu. Ona uzun süre eğitim verdim, yayda uzman değildim fakat daha önce bildiğim ve gördüğüm kadarıyla ona püf noktalarını anlattım. En zor olan öğretim kısmı ise elementlerdi. Gücünü silahına aktarmanın yolunu öğrenmesi iki yıl almıştı, sadece elleriyke kullanmayı öğrenmesi ise yarım yıl. Aslına bakarsak sıfırdan başlamış bir öğrenci için oldukça kısa bir zaman, hiç elementler ile haşır neşir olmamış, etrafındaki tek element kullanıcısı olarak ise farklı bir elemente sahip olduğum için benim ilk olarak doğa elementini anlamam gerekmişti. Anlamak zor olmadı fakat bu sadece benim içindi.

Abigail'in normalde kaldığı şehirde  kitaplar zor bulunurdu, üstelik elementler ile ilgili olan kitaplar değil sadece Abigail'in şehrinde neredeyse her yerde nadiren bulunanlardandı. Öğretmek zor olmuştu fakat uzun süre öğretmenlik yapmaya devam ettim, devam edecektim de Abigail on dokuz yaşına bastığında sahip olduğu yedi yıllık eğitimle kalmak zorunda kaldı, ablam ile ilgili sahip olduğum rüyalar haddinden fazla gelmeye başlayınca artık gezime verdiğim yedi yıllık aranın bir son bulması gerektiğini anladım.

Abigail'e hâlâ şaşkınlık ile bakıyordum fakat yine de mutluydum, onu uzun bir süre sonra yeniden görmek oldukça tatmin ediciydi, Abigail bu uzun yolculukta edindiğim tek gerçek arkadaştı. Kendisinden yaşça büyük olmama rağmen yaşıtıymışım gibi benimle rahatça konuşuyordu, gerçi bu sahip olduğum ve yıllardır değişmeyen çocuksu görünümümden kaynaklı olabilirdi de, fakat gerçek yaşımı öğrendiğinde bana bir yaşlı gibi davranmamıştı. Ve şu an karşımda, siyah saçlarına zıt olarak açık yeşil ve oldukça renkli bir çiçek tacı ile şehir sakinleriyle konuşuyor, gülümsüyor ve şenlik hazırlıklarına yardım ederken zeytin yeşili gözleri parlıyordu.

Enkai'yi bir an için unuttum, o etrafına bakınırken ben sakin bir şekilde Abigail'e yaklaştım, seslendiğimi duymadı, arkası dönüktü zaten. Ben de bu sefer fark ettirmeden yaklaşmaya karar verdim, ardından kendisine iyice yaklaştığımda arkasından yaklaşıp korkutmak için aniden omzuna dokundum. Aniden irkildi ve arkasını döndü, dönmesiyle birlikte gözleri kocaman açıldı. Şaşkınlık ve mutluluk karışımı bir bakışı vardı. Beni görmesiyle yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı. Ve sesli bir şekilde "Rinji!~" diye neşeyle ismimi uzatarak bağırdı.

Ona gülümseyerek karşılık verdim, "Görüşmeyeli uzun zaman oldu, değil mi?"  dedim. Bir an için bana cevap verecekken gözleri arkamda beni kaybetmenin telaşıyla ismimi seslenen Enkai'ye kaydı. "Rinji?! Rinjiiii!!"  Enkai annesini kaybetmiş bir çocuk gibi yaşlı gözler ile beni arıyordu. Bir yandan komik bir yandan da sevimli bir görüntüsü vardı. Abigail merakla Enkai'nin olduğu yöne baktı ve ben de arkamı çevirip buraya gelmesini işaret ettim. Gözleri beni tekrar bulmanın neşesi ve rahatlaması ile parladı ve koşarak yanıma geldi. Yanıma geldiğinde başını bana bakabilmek için eğip ağlamaklı gözlerle beni izledi. "Neden gittin, ödümü koparttın..." dedi.

Mahcup bir gülümseme ile başını okşadım, "Özür dilerim, eski bir akradaşı görünce anlık heyecanla kalabalık bir yerde olduğumuzu unuttum." Enkai başını tekrar kaldırıp gözyaşlarını sildi ve gözleri Abigail'e baktı. Bir süre yeni tanışan iki çocuk gibi meraklı gözlerle birbirlerine baktılar.
Enkai onu fazla umursamayıp gözlerini tekrar bana çevirdi. "Bir daha beni böyle korkutma..." iç çektim ve başımı tamam anlamında salladım, "Pekala... cidden kaç yaşındasın sen? Üç, ya da dört?" Dalga geçermişçesine söyledim, onu kırmak için değildi, oda bana bakarak dudaklarını bir çocuk gibi büzdü.

"On dokuz yaşındayım..."

"Oradan bakınca daha çok dokuz gibi görünüyor..."

"Senden uzun olduğumu unutma."  Dedi alaycı bir sesle, ben de sinirle kaşlarımı çatıp parmak uçlarımda kalktım ve kulağını çektim. Abigail bu ,manzaraya minik bir kıkırdama ile karşılık verdi. "Yeni arkadaşlar edinebilmişsin sonunda, Rinji" Abigail'e de kaşlarımı çatarak cevap verdim, Enkai'nin kulağını çekmeyi bırakıp bir ağırlımı diğer bacağıma verdim, "O kadar asosyal değilim..." 
"Ah tabii canım, yaşadığın yaklaşık dört yüz yıl sonunda edinebildiğin tek arkadaş değilim kesinlikle, olur mu öyle şey? Haklısın, haklısın..." 

Sinirli bir şekilde iç çektim, bu çocuksu kavgaya bir son vermek için konuyu başka yöne çektim. "Her neyse... Abigail, bu Enkai. Enkai, bu Abigail. İkinizle de nasıl tanıştığım hakkında konuşmaya girmeyeceğim, siz kendi aranızda sohbet edersiniz."

"Aman aman, biricik Rinji'mizin yeni arkadaşlar edinmesi ne güzel!" Abigail neşeyle ellerini çırpıp bir elini Enkai'ye uzattı. Enkai de ona elini uzatarak el sıkıştılar.

"Her neyse, Abigail sen neden buradasın?" Diye sordum meraklı bir şekilde Abigail'de bana garip bir şekilde neşeyle cevap verdi.

"Kaçtım!"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 01 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Hükümdarın GözyaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin