İnsanlar gelmeden önceydi, her yer kum taneleri ve huzurla doluydu. Sonsuz sessizlik içindeki çöl kavurucu güneşin altında okyanus gibi dalgalanır, uysal bir tilki gibi kıvrılırdı. İnsanlar çölü farkedeseye kadardı. Sonra beklenen oldu ve biri Kalahari Çölünü sahiplendi. Kervanlar, develer, eşyalar, çadırlar hepsi yuva yaptı zavallı çöle.
Bir zamanlar diye başlardı öyküleri, bütün gece ateşin etrafında oturur birbirlerine masallar anlatılardı. Sıcak sohbetler edilir, dertlere çözümler aranırdı. Ama herkesin en sevdiği yaşlı bilgenin çocuklara anlattığı masallardı.
"Bir zamanlar. " Diye başladı ak saçlı kadın. Doksan yaşlarında, elinde bastonuyla gezen bir garibandı. Çoğu zaman yıldızları seyreder, defterine bir şeyler karalardı.
" Dünyanın en uzak kıyısına bir çocuk vurmuş. Yarı cansız bedeni suyun üstünde sallanıyormuş. Kimse bilmemiş onun göçebe kanyonundan biri olduğunu. "
Masal küçük bir oğlan çocuğunun ilgisini çok çekmişti. Oğlan belini düzleştirdi ve başını dizlerine yasladığı ellerinin arasına alırken dikkatle dinlemeye devam etti.
" Göçebe kanyonuna girermiş ancak unutulmuş insanlar. Kimsesiz çocuk geçmişini aramaya başlamış. Nereden geldiğini, nereye gittiğini? "
İhtiyar kadın başınıp kaldırdıp devam etti. Gözleri oğlan çocuğunun üstündeydi.
" Ya da kim olduğunu? "𓆝 𓆟 𓆞 𓆝 𓆟
❅ INARİ❅
" Inari, hurmaları getir. " Diye söylendi Pav etrafta koşturan küçük kızına doğru. Akşam olmadan kirlenmiş torbasına hurmaları doldurup kasabaya inmesi gerekiyordu. Ancak o zaman yiyecek almak için biraz paraları olabilirdi. Son günlerde maddi olarak biraz çöküşe gitmiş olsa da bunu hamile eşine ve küçük kızına yansıtmamaya çalışıyordu Derin bir nefesle hala oyun oynamaya devam eden kızına baktı. Inari'nin üstündeki kıyafet önceden eşiyle üzerlerine örttüğü çarşaftı. Alt tarafları yırtılıp, sökülünce genç kadın israf olmasını istemediği için kızına elbise yapmıştı. Yeşil, mavi ve kırmızı renklerinde ki elbisenin içinde Inari bir prensese benziyor, babasının ona bakarken hafifçe gülümsemesine neden oluyordu.
"Inari." Diye çağırdı nazikçe . Kız babasının sesiyle bebeklerini kumun üstüne bırakarak Pav'a doğru koşturdu. Meraklı yüz ifadesinin aksine gözlerinin içi her zaman ki gibi parlıyordu. Eşi Nari'nin ördüğü saçları açılmış, kıvırcık tutamları yüzüne gelmişti. Annesinin takı kutusundan aldığı uzun küpeler babasına doğru koştururken kulaklarında bir o yana bir bu yana sallanıyordu."Efendim baba. " Pav kızına doğru eğildi ve kıvırcık saçlarını okşadı. "Annene söyle kuruyan hurmaları toplasın. Tamam mı? " Inari onaylayarak başını salladı.
"Sonra da hurmaları bana getir . " Inari aldığı emirle babasını arkada bırakarak çadırdan evlerine doğru koşturdu. Ayaklarının altındaki kumda minik çukurlar açılıyor, küçük çocuğun izini bırakıyırdu. Çadıra geldiğinde kapısı niyetine kullandıkları kalın örtüyü çekti ve içeriye girdi. Burnuna gelen et kokusuyla hafifçe gülümsedi. Bugünkü yemekte deve eti yiyeceklerdi. Kazan başında yemek yapan annesi oturduğu minderden ona dönmüş, merakla kızının niye geldiğini anlamaya çalışıyordu.
"Bir şey mi oldu Inari? " Kadının nazik sesi küçük kızın kulaklarını doldurdu." Babam kurumuş hurmaları toplamanı istiyor. " Genç kadın ciddiyetle başını salladı ve elindeki tahta kaşığı kızının küçük parmakları arasına tutuşturuken" Ben gelene kadar karıştıra dur. " Diye tembihledi. Ardından kafasına basit bir örtü alarak çadırdan dışarıya, sahra çölünün uçsuz bucaksız topraklarına çıktı. Inari annesini beklerken bir yandan yemeği karıştırıyor, bir yandan da sıkılmış şekilde etrafı izliyordu. En azından yanına bir bebeğini alsa iyi olabilirdi. Yanaklarını şişirerek annesinin ona bir kaç gün önce yaptığı bebekleri düşündü. Dün gece oturup her birine elbise dikmiş, bebeklerinin saçlarını teker teker iplerden oluşturmuşlardı. Sabahtan beride bebekleri elinden bırakmaz olmuştu. Anne olmak için erken olduğunu bilse de gelecek hayatı için heyecanlanıyor, annesine sürekli ne zaman benimde gerçek bir bebeğim olacak diye soruyordu. Annesinin cevabı hep aynıydı. " Büyüyüp evlenince. "