Burası Elementler Gezegeni. Yaşadığım, büyüdüğüm yer. Peki ya kimdim ben? Hangi elementteydim? Ben Su Elementi'nin Prensesi Asana Windsor. Memnun oldum.
Odamda yemek saatinin gelmesini bekliyordum. Karnım kurt gibi açıkmıştı. Üstümdeki pembe saten geceliğim ile yatağıma uzanmış kitap okumaya çalışıyordum. Bir türlü kafamı bu lanet kitaba veremiyordum çünkü aklımda hep başka saçma düşünceler ile savaşıyordum. Gözüm sürekli saate kayıyor, yemeğimi ne zaman yiyeceğimin hesabını yapmaya çalışıyordum. "Başlayacağım ha!" Sinirle bağırarak kitabı duvara fırlattım. Hızlıca doğrulup gardrobumu sertçe açtım ve elime gelen rastgele bir elbiseyi giydim. Aynanın karşısına geçip elbisemi incelemeye başladığımın bile farkında değildim. Elbisem mor,mavi ve kırmızı renkli parlak taşlarla süslenmişti. Siyah bir elbise olmasına rağmen renkli taşlarla tam oturmuştu. Etek kısmı pileliydi. Bu bence güzel gözüküyordu. Elbisem vücuduma tam oturmuş, bütün vücut hatlarımı derinlemesine güzellik ile gösteriyordu. Kendime aşık olmuştum.
Aynada kendimi incelemeye devam ederken kapı çalmıştı. "Gelebilirsin." Sesim biraz yüksek çıkmıştı. Piyano çaldığım için odamın duvarları sesleri dışarı çıkartmıyordu. Bu yüzden daha yüksek bir ses ile bağırmam gerekiyordu.
Kimse gelmeyince gözlerim kapının altına kaydı. Bir gölge yoktu. Demek ki o kişi her kimse çoktan gitmiş olmalıydı. "Sabır!" Sinirle bağırdıktan sonra kapıya doğru hızlı adımlarla yol aldım. Büyük kapıyı araladım ve dikkatlice dışarıyı süzdüm. "Buyurun?" Dedikten sonra sustum ve gelecek sesleri dinledim. Kulaklarım çok kuvvetliydi. En küçük cızırtıyı bile duyabilirdim. Fakat bu sefer birşey duymamıştım. Sadece kendi nefes seslerimi duyabiliyordum. Kapıyı sonuna kadar açıp merdivenlere doğru baktım. Orada da biri veya bir iz yoktu. Sinirle tırnaklarımı kapıya geçirdim.
Tam kapıyı kapatacaktım ki refleks olarak yere baktım ve bir perşömen parçası gözüme çarptı. Eğilip aldım ve dışarıya son bir defa göz gezdirip içeri geçtim. Kapımı sertçe kapattıktan sonra yaslandım. Derim bir nefes alıp kağıdı açtım, açtım ve tekrar açtım. İçinde kısa bir not yazılıydı.
Sınır kapısına gel, Asana.
Bu notu kimin yazdığını tahmin edemiyordum. Altında bir isim bile yoktu ve bu el yazısını kimsenin el yazısına benzetememiştim. Kimsenin sınır kapısına gitmemesi gerektiği 38 senedir Su Elementi'nde duyurulurdu. Annemden duyduğuma göre sınır kapısının olduğu duvarın en sağında sarmaşıklar olduğu ve bu sarmaşıkların ardında başka bir element ülkesi olduğu söyleniyordu. Bunun doğruluğundan annem bile emin değildi, çünkü orada başka birşey de olabilirdi. Kim bilir?
Kağıdı cebime attım ve saçlarımı bir topuz haline getirip önlerinden iki tutam sarkıttım. Kapıdan gizlice ve yavaşça çıkıp koşarak yemek salonunun önüne geldim ve derin bir nefes aldım. Kapı kolunu tuttum, çevirdim ve kendime çektim. Annemin yüzü her zamanki gibi sinirliydi. Tabii, o sayın kraliçe Violet Windsor idi. Masanın öbür ucunde sevgili babam Axel Windsor, annemin hemen yanında benim için ayrılmış olan masa, benim önümde oturacak olan fakat daha gelmemiş olan sevgili ablam Cassandra Windsor, olarak ablamın yanında oturacak olan abim Morgan Windsor, ve son olarak benim yanımda oturacak olan kardeşim Cedric vardı.
Kapıdan içeriye adım atıp kapıyı kapattım. Masaya bir göz gezdirdim ve duruşunu dikleştirip başımı yukarı kaldırdım. Suratıma ciddi bir tavır yerleştirip konuşmaya geçtim. "Sevgili ailem, ben bu akşamlık yemeğe katılamayacağım. Aç hissetmiyorum ve kitap okumak istiyorum. Kraliçe Violet Windsor, izin veriyor musunuz?" Yüzümdeki heyecanı ve korkuyu gizlemeye çalışıyordum. Ama annemin öyle bir bakışı vardı ki gizlediğimi değil de daha çok dışarı vurduğumu hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GAİA
FantasyLuther Owen ve Asana Windsor, aynı yüreklere sahip fakat farklı elementlere ait kişilerdi. Tanışmaları belki de bütün elementlerin büyük bir savaşının başlangıcı olacaktı, ve oldu. Her ne olursa olsun onlar birbirinden vaz geçemedi. Ta ki Su ve Ateş...