02/01/2018
Jimin tatsız rüyasından uyandıran şey keskin kan kokusuydu. Dizlerinin üstünde oturur pozisyona geldi. Gözlerini ovuşturdu, sonra da ellerine baktı. İnce ve minik elleri kan içindeydi. Elindeki kanın yanında yatan, onun bu lanet olası dünyaya gelmesine sebep olan adama ait olduğunu bilmek bile midesini bulandırıyordu.
Yavaşça oturduğu yerden kalktı. Hava aydınlanmaya, onun hayatı ise kararmaya başlıyordu. Diğer insanlar rüyadayken Jimin kabusu yaşıyordu. Günyüzü göremeyecekti belki de, belki de son defa açıyordu gözlerini. Sabahın güneşi doğarken onunkisi batıyordu.
Jimin ayaklarını sürüyerek çıktı salondan. Artık daha net görebiliyordu evde yaşanan katliamı. Rönesans' dan çıkmış, korkunç bir tabloydu. Bir "ailenin" parçalanmasından daha kötü ne olabilirdi ki? Daha net görebiliyordu gerçekleri. Bunca zaman hiç fark edememişti. Sağı ve solu, duvarlar haykıracaktı yaşanmışlıkları. Babasının geriye bıraktığı borçlar mı ödeyecekti bunların hesabını?
Jimin kenara bıraktığı minik okul çantasını alıp ters çevirdi, ve çantanın içini boşalttı. Onun da ihtiyacı vardı içini boşaltmaya. Odasına girip sağlam kalan birkaç parça kıyafetini çantaya koydu. Evde bulabildiği para ise bir öğün yemeği karşılamaya belki yeterdi. Parayı çantasına koyarken içinde bulunduğu konuma güldü. Babasının diğer insanları hiçe sayıp kendi kıçının keyfi için kumara ve sürtüklere yatırdığı parayı ailesine yatırmaması kulağa komik geliyordu. Ailesi mutlu olmak için neyine yetmiyordu? Jimin babasıyla eğlenmek için ona yalvarırdı adeta. Babası işim var diye evden çıkar, kendini farklı yollarla tatmin ederdi.
Jimin çantasını sırtına aldı. Mutfağa gidip evde kalan çeyrek ekmeği de yanına aldı. Kapının kolunu kavradı. Kafasını çevirip son bir kez acılarının mezarına baktı. Böyle hatırlamak istemezdi evini. Geriye kalan tek güzel anılar, sadece annesinden ibaretti. Ve evden, onu hiç özlemeyeceğini bilerek çıkıp gitti.
🌑🌒🌓🌔🌕🌖🌗🌘🌑
Jimin, üzerinde incecik kıyafeti ve onun tek eşlikçisi olan güneşin ışıklarıyla beraber Busan sokaklarında yürüyor, ne yapacağını düşünmeye çalışıyordu. Havanın soğuğu onu üşütmeye yetmiyordu artık. Kalbi zaten buz gibiydi, hava soğuk olsa ne olurdu ki? Güçlü durmaya çalışan masum bir çocuktu. Fakat bir kez dokunsalar ne var ne yok her şeyini koymaya hazırdı ortaya.
Evden çok fazla denemeyecek kadar uzaklaşmıştı ki evini basan adamlardan biri karşıdan üstüne doğru koşmaya başladı. Jimin ne yapacağını bilemedi. Tanrı'dan tek dileği, çelimsiz bacaklarının gidebildiği kadar onu götürebilmesiydi. Fakat Tanrı ne zaman Jimin'in yakarışlarına cevap vermişti ki şimdi de versin?
Küçük çocuğun bir o kadar minik bacakları adamdan hızlı koşmasına yetmiyordu. Adam bir adım daha attı ve kocaman eliyle çocuğun omzunu yakaladı. Çocuk ne kadar çırpınsa da, adamın elleri arasından kaçma çabaları sonuç vermedi.
Jimin: B-bırak b-beni
Adam: Beni dinlemen gerek
Jimin: Sen benim evimi yıktın
Adam: Oğlum-
Jimin: SENİN O İĞRENÇ SESİNİ DUYMAK İSTEMİYORUM.
Jimin iç sesini dinledi. Adamın eline dişlerini geçirdi. Adam refleks olarak elini çekiverdi. Jimin vücudunun ona koyduğu sınırları hiçe saydı ve tekrar koşmaya başladı. Jimin koştu ve daha hızlı koştu. Arkasına bakacak zamanı yoktu. Busan'ın tekinsiz sokakları Jimin için uzuyordu sanki. Kaldırımlar onun düşmanı kesilmişti birdenbire. Kepenkleri kapalı dükkanlar onu kovuyordu resmen. Karışık sokaklar onu tanımamazlıktan geliyordu. Jimin çaresiz, sadece koşuyordu.
Jimin'in izini kaybettirebilmesi için kalan tek şey ana yoldu. Ana yolu geçerse kurtulacak, yeni bir aileye kavuşacaktı belki. Umut ve fazla hayalci kişiliğinin yarattığı körlükle koşmaya devam ediyoru. Yola adımını attığı anda yanan kırmızı ışık, çalan kornalar, baş dönmesi ve sonrası yok. Ha bir de kapanan bilincini unutmamak gerek tabi. Jimin'in tek hatırladığı, evini yok eden adamın gölgesinin verdiği serinlikti.
🌑🌒🌓🌔🌕🌖🌗🌘🌑
Jimin yavaş yavaş gözlerini aralamaya başladı. Loş ışık bile onu rahatsız ediyordu. Gözlerini iyice açtı. Bulunduğu mekan, yattığı koltuk tanıdık gelmiyordu ona. Koltuğun üzerinde dikleşti. Yere baktığında kocaman bir gölge, onu karşılamıştı. Gölgenin sahibi de geri kalmadı ve konuştu:
"Günaydın küçük bey."
///
Arkadaşlar çok ama çok özür diliyorum. Yazın emin olun bomba gibi döneceğiz. Bölüm atmaya devam edeceğim fakat gördüğünüz üzere aksamalar oluyor. Takipte kalıp yorum atarsanız çok ama çok mutlu olurumm<33

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babydoll | YOONMIN
Fanfiction"Söylesene Yoongi, senin için sadece bir oyuncak mıyım?" !!+18 VE ARGO UYARISI!!