Gökmen'in gözünden...
Havanın serin olduğundan eminim ama tenime soğuğu değmiyor. Bunun sebebi kaldığım odanın sıcaklığı mı, yorgana gömülmem mi yoksa vücudumun sıcak veya soğuğu algılamaya yetmeyecek kadar çökmesi mi? Sanıyorum ki ailemin de belirttiği gibi, psikolojik olarak kendi üzerime bu kadar gelmenin de sonuçlarını çekiyorum.
Son bir haftamın monotonluğundan bıkmış olduğumu inkar edemem. Ablama katılıyorum ki kendimi o kadar yormamalıydım. Ama yormayarak ne kadar eğlenebileceğimi ben hariç kimsenin hesaba katmadığı aşikardı. Sadece oturarak, uyandığım o günün son günüm olabileceğini kabullenerek beklemek fazla acı verici gelmiyor mu? Tamam evet, kabullenmek de büyük bir mesele fakat beklemek bunun yanında ızdırap vermekten fazlası değil. Şayet öleceksem, bana zevk verecek şeyleri öncelikli tutmak ve yorulmak her şeye değebilir.
İşin özünde, bir haftadır türlü testler ve ilaçlarla günümü geçirmekten fazlasıyla bunaldım. Kaçamaklara ihtiyacım var ve bu konuda bir şeyler yapabilmek adına hayatını fazla sakin yaşayan birisiyim. Demek oluyor ki, istediklerim sadece havada kalan basit hayallerden ibaretti. Bunu değiştirebilir miyim? Elbette. Peki değiştirmek için ne yapıyorum? Hiçbir şey. Birisi gelip benim için yapsa? Harika olur.
Perdemi açık unutmanın pişmanlığını beni uyandıran güneşin ışıklarıyla hissettim. Güneş olmasa dahi bir hemşirenin odama dalıp beni uyandırması her ne kadar yakın olsa da, o an uyanmama sebep ne varsa suçlamam için bir bahaneden ibaretti.
Yüzüm ışığa karşı ekşirken gözlerimi ovuşturdum. Saçlarımın uzunluğuna lanet ederek alnıma yapışmış olan parçaları geriye taradım parmaklarımı geçirerek. Saat kaç? Öğlen olmadı değil mi? Bu saatte Erim'in gelmesi imkansız olurdu. Erim? Doğru ya, o da var. Var ama... Hangi ara benim düşünce selimin arasına kaynamaya hak kazandı? Uyanır uyanmaz bunu söylemeyi kendime yakıştıramadım doğrusu. Yeni tanıştığın çocuğu gözünü açtığın gibi düşünmek nedir Gökmen? Bu kadar mı aptallaştın? Fakat aklıma söz geçirmek ne mümkün.. Yoksa o laf kalbime miydi? Aman... O benim kalbimde ne arasın ki zaten.
Bugün geleceğini söyleyen dün tanıştığım çocuk. Günün geç saatlerinde olsak dahi ufak tefek sohbetiyle beni yalnız bırakmadı. Yabancı kişilere karşi temkinli olmak gerekir. Ama Erim bana yabancı hissetirmedi. Aksine o, uzun zamandır beni tanıyan birinden farksız bir esintiye sahipti. Erim'in gelişi güzeldi. İlk defa birisi, benim baktığım manzaraya bakmıştı.
Yanımda duran ve tazeliğini koruyan çiçeklere baktım. Gülümsememi durdurmak imkansızdı onların görüntüsüne karşı. Kokusu ilk aldığım an kadar güzeldi ve odaya yayılmaya devam ediyordu. Parmaklarım üzerinde gezinirken her bir yaprağının yumuşaklığını hissediyordum. İnce düşünmüştü. Yalnızca çiçeği aldığı için değil, bu çiçek onun gözünde beni... Söyledi değil mi? Bana benzediği için aldığını.
Tıklatılan kapıyla sırtımı yatağa yasladım. Hâlâ uykunun etkisiyle hareket ettiğimin yeterince farkındayım. Şuan tek istediğim suyun yüzüme birkaç kez vurup beni uyandırmasıydı.
"Uyandın mı?" Açılan kapıdan tüm hafta benimle ilgilenen hemşire girdi.
"Evet, yarım saat kadar oldu."
Yüzüne samimi bir gülümseme yerleştirirken elini kapının üzerine koydu gitmek istercesine.
"Güzel! Tüm hafta boyunca ilk defa bu kadar çok uyuduğunu gördüm." Duraksayıp yüzümü izlerken konuşmasına devam etti.
"Öğlen üç gibi çıkış yapabilirsin tamam mı? Bugünlük benim yapacağım bir şey kalmadı. Dinlen ve arkadaşınla vakit geçir."
"Arkadaşım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elzem | BxB
Teen Fictionİnce parmaklarıyla çiçeğin yapraklarını sevdi ve derin bir nefes aldı. "Güzel kokuyor... Egolu olmak istemem ama bana benziyor." "Değil mi? Bende öyle düşünerek almıştım." Sonrasında duyduğum ve gördüğüm o birkaç neşeli gülüşünün aksine buruk bir...