1 - Camın Ötesindeki Manzara

196 62 84
                                    

"Anlamıyorum."

Yanı başımda mırıldanır şekilde aynı lafı tekrarlayıp duran anneme çevirdim başımı.

"Anlamıyorum." dedi tekrar göz pınarlarını dolduran yaşları gizlemeye çalışarak. İnce bileğini incitmeyecek şekilde tutarak önüne geçtim ve durdum.

"Sorun değil anne." Dudaklarımı birbirine bastırdım utançla. Sorun değil mi? Diyebildiğim tek şey neden sadece sorun değil? Bu hep kullanılan bir bahane değil miydi, hep sorun varken olmadığına dair itiraz etmez miydik? Ama böyle bir durumda böylesine ucuz bir lafın altına sığınarak neyin üstünü örtmeye çalışıyorum ki? Utanıyorum. Neden şarkı söylemiyorsun bize diye ısrarla duyulmak istenen sesimin iki cümleden fazlasında kendini duyuramayacak kadar aciz olmasından utanıyorum.

"Özür dilerim. Sana uzun bir hayat veremeyecek kadar güçsüz olduğum için üzgünüm birtanem." Bileğini elimden kurtarıp yavaşça yanağımı sevdi. Parmaklarının usulca titremesini ve acıtmaktan korkar gibi okşayışı canımı yaşadığım durumdan daha çok acıtıyordu.

Avucunun içine bir öpücük bırakıp gülümsedim.

"Suçun olmadığını biliyorsun. Lütfen sadece o odadan çıktığımız andan itibaren verdiğimiz sözü tutalım."

"Ama Erim! Ben nasıl görmezden gelebilir-" sözünü bitirmesine müsaade etmeden önüme dönerek yürümeye devam ettim.

"Bugün güzel bir yemek mi ısmarlasam sana?" Ceketimin cebine ellerimi koyup omzumun üzerinden anneme baktım. Olduğu yerde beni izleyip birkaç adım attı yavaşça.

"Evde yemek var! Dışarıdan yeme diyorum sana." Huysuz bir şekilde azarlayıp kolumu sıvazladı.

Gülümsedim yalnızca. Ben böyle durumlarda baş etmekte iyi birisi değildim. Hayır, ben hiç böyle durumlara maruz kalmadığım için mağdurdum. İçine kapanık birisi değilim, bir sorumluluk alınması gerektiğinde elini ilk ben kaldırırım, insanlar sorun çıktığında bana güvenir, en çok konuşan ve en neşeli, göz önünde bulunan ideal kişi bendim. Fakat şimdi tüm kişiliğime inat oyun bozanlar gibi kollarımı göğsümde bağlayıp omuz silkmek istiyorum. Bu sefer beni değil bir başkasını seçin demek istiyorum. Bir soytarıdan ziyade sessiz ve kendini izole etmiş yalnız olan kişiyi oynamak istiyorum.

Asansöre yaklaştıkça gözlerimi yerden kaldırdım. Koridorun duvarlarına yaslanmış oturma alanlarının arkasında geniş camlar vardı ve güneş batana kadar alınabilecek tüm ışığın verimli bir şekilde koridora yayılmasını sağlıyordu. Tüm bu asimetrik ve birbirinin kopyası şeklinde ilerleyen oturma sırasında tek bir farklılık vardı. Bu farklılık dikkatimi çekmiş olacak ki adımlarımı yavaşlattı.

"Anne sen önden git, tanıdık gördüm."

Annem meraklı bakışlarıyla karşılık verdi.

"Kim o? Tanıyor muyum?" Sabırsızlıkla dudaklarımı dişledim. Hayır, bu sabırsızlıkla değil yalan söylediğim için gerilmemden kaynaklıydı.

"Bir arkadaş, tanıdığını sanmam."

Gelen asansöre binerken omzundaki çantasını düzeltti. "Gecikme."

Kapılar kapanırken başımı olumlu anlamda sallamakla yetindim. Sonra adımlarım sanki günlük rutinim gibi ezbere bir şekilde o tarafa yöneldi.

Tek bir cam vardı. Tüm koridoru yürümenize zahmet edecek kadar önemli olduğunu sanmıyorum zira kafanızı çevirdiğiniz her yerde benzerini görmek mümkündü. Fakat koltukların aynı sırayla gidişini bozması onu biraz farklı kılabilirdi. Haliyle oraya kimsenin oturmaması için herhangi bir şey de konulmamıştı. Senin rızanla mı bu farklılığa gidilmişti yoksa sen mi ait olduğun yere gelmiştin?

"Selam." Sesimi duymasıyla bakışlarını manzaradan uzaklaştırıp yüzüme çevirdi. Yorgun bakışlarında kim olduğumu arar bir ifade vardı.

"Selam?" Kısık sesiyle karşılık verdi. Yüzüne pek fazla bakmadan bakışlarımı onun manzarasına çevirdim.

"Buranın manzarası güzel diyorlar. Eşlik edebilir miyim?" Ona bakmadan gözlerim dışarıda gezindi.

"Kim bilir. Buraya kadar gelmene değmezdi." Kısa bir ara verdi konuşmasına.

"Diğer camlardan da aynı manzarayı göreceğinden eminim."

Ona baktığımda tekrar başını ilk baktığı yere çevirmişti. Sessiz kaldım çünkü sonuna kadar haklydı. Yinede gelip diyemezdim manzarayı değil seni merak ettim diye. Sahi öyle mi Erim? Yalnızca burası farklı olduğu için gelmemiş miydin? Kendi aklını kandırmakta bu kadar ustaysan biraz korkman gerekir.

"Neden bu haldesin?" Kısa bir süre görmüştüm ve parlak görünüyordu. Başını tekrar bana çevirir misin?

"Hastayım." Tok sesiyle beni geçiştirir gibi konuşmakla yetindi. İnce ve uzun parmakları sandalyesinin kenarlarını kavradı ama onu sıkmaya gücü olmadığı besbelliydi.

"Hadi ya?" Alaylı bir şekilde güldüm ve sırtımı duvara yaslayarak dibine oturdum. İlgisini çekmiş olacak ki tekrar bakışları bana kaydı.

"Bir isteğin mi var benden?" Gitsen de kafamı dinlesem diye düşündüğüne yemin edebilirim.

"Tanışmak istiyorum. Sorun olur mu?" Haklıydım, yorgunluğuna inat gözleri parlıyordu.

"Hayır. Benim için sorun olmaz ama senin için aynı şeyi söyleyemem."

"Seni konuşturarak yoruyor gibi hissediyorum."

"İnkar edemem." Yutkunmak için durakladı. Zorlanarak yutkunup gözlerini koridorda gezdirdi.

"Su ister misin?" Ayağa kalkıp üzerimi temizledim.

"İyi olur." Sessiz kalıp arkasına geçtim. Sandalyesini itmek için tutabileceğim yerleri kavrayıp ittim onu yavaşça.

"Odan nerde?"

"Kendim gidebilirim." Duymazdan gelerek onu ilk geldiğim tarafa doğru götürmeye başladım.

"Sana eşlik etmek istiyorum. Arkadaşın olabilirim değil mi?"

"Benim için değil ama senin için bir sorun olabileceğini söyledim. Bu konuda ısrarcı mısın?"

"Neden sorun olsun?" Meraklı bir şekilde bir ona bir koridora baktım. Kısa bir süre sorumu havada bıraktı sessizliğiyle.

"Öleceğim." Bacaklarım önce yavaşladı sonrasında bir adım atmayı reddederek durdum.

"Beni tanısan üzülmez misin?" Sessizliğimden yararlanarak sorusunu yöneltti.

Ellerimi sandalyeden çekip önüne geçtim. Diz çökerek onunla aynı seviyeye geldim. Gözlerin hâlâ parlıyorken neden bana bunu söylüyorsun? Ölmeye mi meraklısın yoksa üzülmemden mi korkuyorsun? Cevap bekliyorsun ama ne için? Neden bu kadar kendinden emin yaslanmış oturuyorsun orada? Dizlerine yasladığı elini tuttum. Sıcak değildi. Neden? Öleceğin için mi böyle soğuksun?

"Sorun değil." Gülümsedim yavaşça. Fark ediyorum da hiç utanmadım bunu söylerken. O halde anneme söylerken kıvranma sebebim neydi? Çünkü ona sorun olduğu için olmadığını inkar etmiştim. Fakat bu sefer sorun değil diyebilmek iyi hissettirdi. Bu sefer sorun değil dediğimde bu cümleye bir maske takmadan söyleyebilmiştim.

"Benimde yalnızca yaşayacak 12 ayım var. Sen üzülür müsün?"

Neşeyle güldü komik bir espri duymuşcasına. Samimi bir gülüştü görüntüsüne tezat. Elini bırakıp sandalyenin arkasına tekrar geçtim ve sürmeye başladım.

"Gökmen."

"Erim."

"Beni tanıdığına memnun musun Erim?"

Eliyle işaret ettiği gibi sağa döndüm.

"Oldukça memnunum, Gökmen."

________

Selamlar herkese! Umarım seveceğiniz bir bölüm olur <3

Yorumlarınız benim için önemli, bekliyor olacağım

Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakınn <3

Elzem | BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin