Nasıl rezil olunur?

1 2 1
                                    

Duyduğum sesle arkaya dönmem uzun sürmedi. Arkamda yarım saat önceye kadar bizi odalarımıza gönderen Volkan hoca şimdi onun verdiği emri yerine getirmediğim için bana hesap soruyordu. Harika. Şimdi bu işin içinden çık bakalım Gece. Yerinde oturmak zor mu gelmişti sana? Vereceğim cevap ile ilk günden adını karalamak mı istiyordun kızım?

"B-ben odamda her şeyimi hazır etdim ve sadece dışarı bakmak için odamdan çıktım. Biraz gezdikten sonra odama geri dönecektim zaten. Ama siz bana kapıların özel kartlarla açıla bileceğini sözlememiştiniz. o yüzden kapıda kaldım." Aferin sana Gece, çok inandırıcı olmuştu ve ona böyle bir yalanı söyledin o da inandı. Böyle devam et sen, sonunu da göreceksin.

Bana beni yeyecekmiş gibi bakan adam yalanımı anlamış olacaktı ki, yalanımı anlamış olacaktı ki daha da sinirle yeşil gözlerini daha da kıstı. Ama akına bir şey gelmiş olmalı ki, gözlerindeki öfke bir anda yok oldu.

"Öyle mi? O zaman neden elinde bir silah var?"

Bana hesap mı soruyordu?

Tabi ki, soracak artık bir belaya sokmuştuk başımızı. Ne diyeceğim şimdi ben? Odamda durmadım şimdi de silah atremanı yapmaya başladım - diyeceğim? Hele bi' öyle de Gece askerdeki nöbet gibi sana ceza vermezlerse benim hiç bir sözüm yok. Denen bir şeyi bu kadar çok kafana takıyordum. Kendimle iki insan gibi konuşmayı bırakıb karşımda aramızda neredeyse yirmi santim benden büyük olan bu adama cevap vermeliydim. Çok oyalanırsam şübhe duyar bu da işime gelmez.
Çabuk bir cevap ver artık şu adama.

"Sadece çalışıyor mu diye bakmıştım." Harika. Dünyanın en iyi yalan konuşan insanı diye bir rekor olsa rekoru bi' kırarım on bin yıl kimse kıramaz o rekoru. Böyle olmaz.

"Sahi mi? Bana daha çok başka bir şeymiş gibi geldi."

Bu adamın benimle ne derdi var acaba? Biri bu adama haddini bildirmeli. Biraz daha ileri giderse bu adam ben ola bilirim.

Sakin ol, Gece, sakin ol.

Hiç bir şey söylemeden göz devirdim. Göz devirmeme gülen bu adamı boğmamak için kendimi zor tutuyorum. Bu adamın derdini anlayamıyorum. Sonra bir an elimde olan silah geldi aklıma. Aldığım gibi geriye bıraktım. Burda daha fazla kalmak istemiyorumdum. Kapının tam önünde duran koskoca adamın yanından bir adım geçtikten sonra onun sözüyle olduğum yerde durdum.

"Derhâl odana, Gece. Akşam yemeğinin vaxti daha gelmedi. Yemek saati gelmeden dışarı çıkmak yok demiştim sana."

Sesi öfkeli gibi çıkıyordu.

Bu erkekler neden ruh halini bu kadar çabuk değiştiriyor? Hadi ama. Erkekler neden böyle olmak zorunda. Nefret yığınları.

"Odama nasıl gireyim? Ha bilmiyorsanız söyleyeyim. Ben ışınlanma gücüne sahip değilim. O yüzden ben yemeğe kadar biraz dolaşayım." Böyle tıkarım işte size bu lafları. Erkekler bunları hak ediyorlar. Kızlara, kadınlara erkekler tarafından yapılmış zerre kadar küçük kötülüklerin yanlarında zerre kadar küçük kala bilecekleri bir cezayı layığıyla hak ediyorlar.
Allah aşkına Gece mevzuyu nasıl bu kadar hızlı değiştire biliyorsun?

Bir adım daha attım ama yine Volkanın ağzından çıkan kelimeler beni durdurmuştu.

"Sana ceza vermediğime şükür etmelisin. Ama sen gelmiş bana neler diyorsun. Oda konusuna gelince sen hiç merak etme. Ben açarım odanın kapısını."

Yanımdan geçip gittiği anda onun arkasıyla gitmem gerektiğini anlamıştım. Odamın önüne gelince elindeki kartla odanın kapısını açtı. Kenara çekilip içeri girmemi bekledi. İçeri girdiğimde arkamdan kapının kapanmasının sesini raha bir şekilde duydum.

************

Sabrım tükeniyordu. Zaman hiç bu kadar yavaş geçmemişti. Odada da eğlenceli gir şey yoktu. Canım çok sıkılıyordu. Her şeyi anladım ama telefonlarımızı neden elimizden aldılar? En azından buraya bir radyo filan koyardılar ya. İnsan hiç mi şarkı dinlemez? Lânet olası o kadar uzun yoldan geldik ama benim hiç uykum yok.

Saate bakım. Sanırım akşam yemeğine on beş dakika kalmıştı. Tamam. Azıcık daha sabır etsem her şey güzel olacaktı.

Sekiz dakika kalmıştı ama dışarıdan hiç ses gelmiyordu. Önemsemeyib yatağıma uzandım. Dört yüz seksene kadar koyun saysam iyi olurdu aslında. Haydi o zaman. Başlayalım. Allah'ım sen sabır ver.
Bir, iki, üç, dört... dört yüz yetmiş dokuz ve dört yüz seksen!

Diğerleri bunca zaman ne yaptılar?

Dışardan ses gelmiyor. Beni unuttular mı acaba? Tamam. Sakinim. Sakinim. Hayır hiç sakin değilim. Ama ben bu kapıyı kırarım. Önümdeki kapıya doğru koştum. Elimi kaldırıp kapıya vuracaktım ki, kapı açıldı. Şimdi bana bakan bu insanla sanki ona tokat atacakmışım gibi duran elim karşı karşıyaydık.

İlla her gün rezil olmam gerekiyordu öyle degil mii?






Bölüm nasıldı?

Uzun bir süre atmadım biliyorum, ama merak etmeyin elimden geldiğince telafi edeceğim!

Allah'a emanet olun. Diğer bölümde görüşürüz.

Ay ışığı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin