Ünlü gazeteci, alis karağanlı, üzerine kalan cinayetten içeri alınır. Gazeteciyle eskiden kalan kavgadan onun avukatlığını yapmak istemez. Ama cinayet öyle şüpheli, öyle karamsardırki bu avukat teklifini onaylanıp avukatlığını yapmaya başlar.
"Bir dik duruşun kaç yenilgi, kaç gözyaşı, kaç kalp ağrısı ettiğini bilemezsiniz...
FridaKahlo
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Hayat beni hiç olmadığım insanlarla tanıştırıyordu. Bir keresinde bir adam," sizin gibi güzel kadın niye bu kadar soğuk?" Diye sormuştu bende," Dışarıdan bakınca soğuk, suratsız dediğiniz insanların çoğu nerede nasıl davranmasını gerektiğini bilen, saygılı ve seviyeli insanlar oluyor. Soğuk değiliz. Değilim. Sadece gereksiz samimiyetlere girmek yerine zamanla oturan insan ilişkilerini tercih ediyoruz. Ediyorum." Diye çıkışmıştım. Çünkü bir adam kadının güzelliğine odaklanıyordu. Her erkek böyleydi.
Şuan aklıma gelen bu cümleler ağlamamaya neden olmuştu. Suratsız, seviyeli ve samimiyetsiz durmam gerekiyordu. Ben alev hoşman hiç bir zaman duygusal davranan biri değildim. Ve şuan da öyle yapmam gerekiyordu.
Benim zaaflarımla oynayan hep erkeklerdi. Çünkü erkeklerden her zaman daha üstündüm. Ve kıskanıyorlardı. Karşımda ki alis denen adamda beni kıskanıyordu. Bunu anlayabiliyordum. Beni kaçırıp arkadaşlarımın böbrek yetmezliğinden söz ediyordu. Peline önceden böbrek bulmuş ve bunu koz olarak kullanıyordu. Evet. Ben bilmiyordum bu olayı. Ama bu değil ki ben bu iğrenç teklifi kabul edip peline böbrek sağlıcam. Bunlardan yardım alıcağıma kendi böbreğim olursa kendi böbreğimi veririm. Benim olmassa cansu. Her ikimizde birisi olmassa bulması gayet kolaydı.
Sadece içimi bir şey kavuruyordu. Pelin niye bana söylememişti? Hayatın geri kalanını ölüceğini bile bile yaşamak ne kadar doğruydu? Bu bir saçmalıktı! Her insan yaşamak isterken, buna pelinde dahil. Niye ölüceğimi bile bile yaşiyim ki? Kafama sıksam daha az acı çekerek ölürdüm.
Omuzlarımı dik tutdum. Kağıdı masaya bıraktım. Çenemi havaya kaldırdım. Ciddiyetle karşımda ki adama baktım. " Eee! Yani? Tehdit mi ediceksin? Et!"
" Ah alev!" Dedi. " Bazen salaklaşıyor musun? Arkadaşın Pelin belki yakında ölücek. Böbrek lazım. Ve maalesef cansu ve senin böbreğin uymuyor."
" Başka birisinden bulamaz mıyım salak herif?"
" Gökhanın böbreği uyuyo. Eğer şartımı kabul edersen çalışmaya başlıcağız."
" Şart nedir?"
" Benimle birlikte çalışıcaksın alev hoşman."
Çalışmak? Ben bu şartı kabul edip bununla mı çalışıcaktım? Ne saçmalıyordu? Beni arkadaşımla tehdit mi ediyordu birde?
" Ne saçmalıyorsun? Göt herif! Sen beni arkadaşımla mı tehdit ediyorsun?"
" Evet. Ortak olucaz."
" Kabul etmicem!" Diye soludum. " Hiç kimseyi tehdit edemezsin alis karağanlı!"