Barış

48 9 6
                                    

Uyandığımda Ateş hala uyuyordu. Ben de uyandırmaya kıyamadım.

Hemen mini siyah elbisemi giyip altına koyu gri postallarımı geçirdim. Dışarı çıktığımda erkek öğrenciler valizleriyle beraber bizim yurda geliyordu. Öğrendiğime göre tadilat bitene kadar üst iki kat onlara aitmiş.

Okula vardığımda zilin çalmasına daha yirmi dakika vardı. Ben de kulaklığımı takıp amfiye gittim.

Sınıfta bir çocuk iki kızla konuşuyordu. Ama bu olamaz! Bu çocuk Barış'dı. Dedemden sonra en çok değer verdiğim kişidir o.

"Savaş?"

"Barış?"

Şaşırmış görünüyordu. Haklıydı da. Ankara benim en nefret ettiğim şehirdi. Bunu o da biliyordu ve ben şu an oradaydım.

Yüzündeki şaşkınlık yerini gülümsemeye bırakırken bana doğru koşmaya başladı. Ve bana öyle sarıldı ki bir ara göğüs kafesimin çatladığını sandım. Kendinde değilmiş gibi davranıyordu. Hatta bir ara beni havaya kaldırarak döndürdü. Fakat sınıfta yalnız değildik. Kızlar umrumda değildi ama Demir oradaydı. Gözlerini kısmış bizi izliyordu.

"Burada olduğuna inanamıyorum."

Demir ile göz göze geldik. Hemen bakışlarımı Barış'a döndürdüm.

"Aslında ben de inanamıyorum ama olayları, sözümü herkesten iyi sen biliyorsun." dedikten sonra yüzümü ellerinin arasına alıp "Daha iyi görünüyorsun." dedi ve alnıma bir öpücük kondurdu.

Birkaç dakika sonra sınıfa Ateş girdi. Hemen onları tanıştırdım. Sonra Ateş'ten izin isteyerek Barış'ı koluma taktım ve dışarı çıktık. Çıkarken Demir'e baktım ama az önce oturduğu yerde değildi. Ben de boşverip Barış'a baktım. Mutlu görünüyordu. Keşke ben de mutlu olabilsem dedi iç sesim.

"Ee, neler yapıyorsun."dedi. Konuşmayı sevmiyordum ama o benim onunla konuşmamama çok kızıyordu. Ben de kısaca "Hiç." dedim.

"Hadi ama prenses. Başkalarıyla konuşmamana karışamam ama benden o güzel sesini gizleme."

Gülümsedim ve ona sıkıca sarıldım. Sınıfa gittiğimizde Demir az önceki yerinde otutuyordu. Dün ki olayları düşündüm. Ondan özür dilemeli miydim? Ateş'e sordum. Küçük bir özrü hakettiğini söyledi. Bende kabul edip ona doğru yürüdüm. Yanına oturduğumda istifini hiç bozmadı.

"Özür dilerim." dedim. Şaşırmış ve egoist görünüyordu. "Ne, ne için?". Yine beni konuşturmaya çalışıyordu. Rüyasında görür! Sinirli bir şekilde "Dün!" dedim.

"Hmm, pek bir şey hatırlayamadım. Ama sinirlenince çok sexy göründüğünü söyleyebilirim."

Çok sinirlenmiştim. Benimle böyle konuşmasına izin veremezdim. Beni utandırmaya çalışıyordu. Başaramadı desem yalan olur.

O sırada içeri giten nöbetçi öğrenci ismimi söylediğimde içimden ona teşekkür ettim. Kurtarıcım oldu.

Beni müdürün odasına getirdiğinde yanımdan ayrıldı. İçeri girdim.

"Merhaba Savaş. Kusura bakma o gün seninle fazla konuşamamıştım. Demir okulun kötü öğrencilerinden. Dersleri o kadar iyi olmasa ilk günden atardım onu. Neyse, seni kulübünü seçmen için çağırdım." dedi ve bana bir iki kağıt uzattı.

Kağıtta yoga topluluğundan akvaryum topluluğuna kadar her şey yazılıydı. Sanırım burada kulübe topluluk deniyordu. Kulüp kulüptür. Kelime kalabalığına gerek yok. Ben de alternatif müzik topluluğunu ve drama topluluğunu seçip odadan çıktım. Müziğe bayılırdım.

Derslerde örnek bir öğrenci gibi öğretmeni dinleyip tenefüslerde Barış ve Ateş ile gezdim. İyi anlaşmışlardı.

Okul bitip yurda gittiğimde hemen elbisemi çıkarıp siyah eşofmanlarımı giydim. Tekrarlarımı yaptıktan sonra müzik eşliğinde uyudum.

Savaş'ın dinlediği müzik Great big world-Say something. Teşekkürler;)

SİYAHUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum