2

30 0 0
                                    

♪Balmorhea-remembrance
#Gülmem gereken yaşlarda, ölmem gerektiğini düşündüm hep.
-Nilgün Marmara

Yorgunlukla doluydu her zerrem. Ama yorgun değildim. Sadece artık sabah olsun istemiyordum. Sıkılıp elimi rafa doğru uzattım. Boyalar arasından siyahı alıp çektiğimde her gün aynı sabaha uyanmaktan şikayetçi olan kendimle çelişiyordum.

Yalan söyledim, yorgunum..

Zihnim bu kelimeyle doluyken güldüm. İçimin aksine dışım farklı davranıyordu. Raflarda ödevim için lazım olanları sepete doldurmaya başlamışken bir çift kahve girdi bakış açıma. Saniyelik bir şeydi lakin gözlerinin güldüğüne şahit olmuştum. Etrafına bakmıyordu bile. Parmakları tüm boyaları boydan boya gezerken canlı renkleri başkasına kaptırmak istemezcesine kutularından hızlıca çekiştirip fırçaları sıkıştırdığı koluna istifliyordu.

Boya kokusunun esiri olduğumuz odada raflar arasından boyaları alırken onu izliyordum. Gülüyordu. En çok da gözleri gülüyordu.

Garipsedim..

İnsan neden mutlu olurdu boya seçerken?

Mutluluk kavramını biliyormuşum demek ki. Henüz bu kavramı da yitirmiş değilim, güzel.

Yanımdan geçtiğinde boyalarından teki yerinden firar edip ayağımın dibine düştü. Düşüncelerimden habersiz boyaya uzandığında ne düşündüğünü merak ettim. Soramadım..

"Siz, iyi misiniz?" Ben mi? İyiyim galiba.
".." öylece dikilmiş onu izlerken bir şey söylemem gerektiğinin farkındaydım. Suskunluğuma kaşları çatıldı. Konuşmak için dudaklarımı aralamışken gözlerinin rengine odaklandım. Kahve değilmiş diye içimden hayıflandığımda bir iki adımla aramızdaki mesafeyi kapattı.

Bana çok yakındı, bir yabancıya çok yakındı.

"Siz.." dedi tekrardan ela gözlerini gözlerime dikmişken. "İyi misiniz?"

"İyiyim."

Ve bu onu son görüşüm olmuştu.
***

"Sergiye gidecek resimleri seçtin mi?"
"Seçtim, Özlem hoca yarın gönderecek." Umay hoca ile sergi hakkında konuşurken dikkatim dağıldı. Bu sefer düşüncelerim değildi sebep. Kalabalığın ortasında onu gördüm. Gülüyordu.

Tanrı onu gülmek için yaratmıştı.

Gözlerimiz kesişti önce. Ben ona odaklanmışken Umay hoca baktığım tarafa bakışlarını döndürdüğünde hareketlendi. Kalabalığı geçerken kaçmak istedim. Kısa bir süre sonra dibimizdeydi.

"Hocam resimlerim seçildi mi?"
"Ela biliyorsun, öncelik üst sınıfların."

Bana döndü birden. Kalbim hızlandı, sesini duyacak diye çok korktum.

"Sen üst sınıf mısın?"
".."
"Duydum ki resimlerin sergiye gidecekmiş." pes etmiyordu.
"Evet." dediğimde sesimi tanıyamadım. Onunla konuşmak için can atarken neden sıkılmış bir ifadeyle cevap vermiştim?

"Ama onlar sergiye gidecek kadar güzel değil."
"Sana göre, ben çoğunluğa bakarım."
"Resimlerin çok sıkıcı." çok cesurdu, tanımadığı birini eleştirmek..
"Ne?"
"Resimlerin diyorum, onlar sıkıcı."
"Sen ne anlarsın ki?"
"Hadi ama insanın içini karartıyor."

"Susacak mısı-"

"Solukların içine canlı renklerden katabilirsin. "Mesala.." düşünen ifadesi bozuldu.

"Hangi rengi uygun gördünüz hanımefendi?" dalga geçmek için sorduğum soru tek bi kelimesiyle havada asılı kalmıştı.

"Turuncu." elime gösterilmek için tutuşturulan boya kutusu canlı rengiyle parlıyordu.

"Turuncu?" diye yineledim onu.

"Bence her renge uyuyor."
"Gerek yok."

"Daha denemedin bile."

"Renkler uyuşmaz."
"Uyuşur."

"Bilirsin."
"Neyi?"

"Turuncu güzeldir." ve öylece gitti. Beni elimdeki boya kutusuyla yalnız bırakarak.

TURUNCU-1 KAYBOLUŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin