3-GÜVEN

3.2K 146 6
                                    

Bundan sonraki bölümler kızın ağzından olacak. Eğer hikaye tutarsa ilk iki bölümü de kızın ağzından yazmaya çalışırım. Oy ve yorum verirseniz benim de hevesim kırılmaz ve içimdekileri yazmaya devam ederim. Okuduğunuz zaman oy ve yorum verirseniz sevinirim. 

Gözlerimi açtığımda hala bulanık görüyordum fakat saatin öğleden sonra olduğunu fark etmem zor olmamıştı. Perdesi kapalı odadan giren güneş ışıkları güneşin tam tepede olduğunu gösteriyordu. Üstümdeki yorgan yüzünden saç diplerim yeterince terlemişti. Yorganı ayaklarımla üzerimden aşağı teptikten sonra yatakta oturur pozisyonu aldım ve bacaklarımı yataktan aşağı sarkıttım. Halbuki ben uyanmam çok vakit alır diye düşünmüştüm. Odamdan çıkıp, daha doğrusu Çınar'ın bana hazırladığı odadan çıkıp ortak banyoya gittim. Klozetin kapağını kapattıktan sonra sütyenimin içindeki telefonu çıkardım ve bir mesaj çektim.

''Eve girdim.''

Mesaj gelmesini beklemeden attığım mesajı sildim ve telefonu kapatıp eski yerine koydum. Yakalanmak istemiyordum. Yakalansam da anlamaması gerekirdi Çınar beyefendinin. Banyodan çıkınca mutfağa gidecektim ki Çınar'ın odasından ses geliyordu. Kulağımı yaklaştırdığımda telefonda konuştuğunu anladım, bağırıyordu ve sinirliydi.

''Kimsin lan sen?!..... Siktir git!.......Ona ne yaptın?........Tamam, tamam geleceğim.''

Biraz bekledikten sonra odanın kapısını tıklattım ve kapının kulpunu yavaşça çevirerek girdim. Oda biraz.. Sigara kokuyordu. Onun sigarayı bıraktığını biliyordum. Şimdi ne olmuştu da sigaranın zehirli dumanını ciğerlerine çekiyordu anlamadım. Onunla konuşurken İngilizce konuşuyordum. Yani yapmam gereken şey yüzünden böyleydi. Yoksa gayet güzel Türkçe konuşabiliyordum.

''İyi misin?'' dedim İngilizce. Sesimi olabildiğince düzenli tutmaya çalışıyordum. ''Ben özür dilemek istiyordum.'' dedim tekrar. Bu sefer dikkatini çekebilmiştim ve kahverengi gözlerini üzerime dikti. Hayır kahverengi gözleri bir kaç kat koyuydu. Sanki sis inmişti kahverengi gözlerine. Ne kadar ondan nefret etsem de gözlerinin rengini beğeniyordum, bu bir gerçekti. 

''Neden özür diliyorsun?'' diye sordu sakince. Bu fırtına öncesi sessizlik miydi? Yoksa gerçekten sakin miydi? Ya da sinirliydi ama sakin mi durmaya çalışıyordu anlayamıyordum. Bu oyunun kolay olacağını düşünüyordum ama o beni zorluyordu. Çınar Dağhan. Gerçekten zor bir insandı. Bana verilen bilgilere göre anlamıştım bunu zaten ama bir de aynı evde kalınca gerçekten zordu, zor bir insandı.

''Kapının önüne sesin geliyordu.'' Baş parmağım ve işaret parmağımı birbirine yakın tutarak devam ettim. ''Birazcık duymuş olabilirim. Cidden, özür dilerim.'' Şimdi temkinli bir şekilde ne tepki vereceğini düşünüyordum. Beynimin içindeki kelimeler, söyleyeceğim şeyler daha fazlaydı fakat dile gelince söylenmiyordu işte. Her ne kadar bir görevim olduğu için burada olsam da utanıyordum. Çünkü ben böyleydim, her daim utanan, siyah kızı, hayat güvencesi için derslerine önem veren, romanlarla büyüyen, kitap da ki karakterlere aşık olan, masum bir kız. Fakat sadece bedenim masumdu. Karakterlere aşık olan bendim, onlarla hayal kuran bendim. Düşüncelerim hiç de masum değildi.

Yatakta doğrulup yavaşça ayağa kalktı ve tam önümde gözlerimin içine bakıyordu. Korkudan gerileyecektim fakat arkamın kapı oluğunu biliyordum, ürkmemeye çalışarak bende inatla onun gözlerine baktım. En dibe, kahverenginin en koyu tonundaki gözlere. Gözlerinde kendi maviliğimi görüyordum. Ne düşünüyor emin bile olamıyordum. Ki ben zaten öyle gözlerin söyleyeceklerini, anlatmak istediklerini anlamazdım. Sadece üzgün, mutlu, heyecanlı.. Bu kadar basit duyguları anlıyordum insanların gözüne bakınca. Açıkçası bazen onu bile anlayamıyordum, her neyse.

ŞAH VE PİYONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin