Jongseob
"Geldim Jongseob!" Soul'un sesini duyduğumda yurdun kapısından elinde kutuyla çıktığını gördüm. Sendelediğini görünce elindeki kutuyu aldım. Büyük ve şapşal şekilde güldü.
"Neden daha hafif bir kutu almadın?" Bana baktı. "Elime ne geldiyse aldım." Taeyang Hyung'un da inmesini beklerken Soul'un gidince neler yapacağını dinliyordum.
Çok sıkıcı olmasıyla beraber apartmanın kapısı açıldı. Taeyang'ın elinde iki kutu gördüğümde oflayarak birini ben aldım. "Ha hafif oldu diye bir tane kutu daha koydun Soul'a vermek varken? Ne tuhaf insanlarsınız. Çağırsanıza beni." Son kutuları da bagaja koydum.
Taeyang Hyung şoför koltuğuna geçtiğinde ben de yanına bindim. Soul'u arkaya atmamız onu sinirlendirmişti her zamanki gibi. "Baksana Jongseob, sen benden daha küçüksün niye sen oturmuyorsun arkaya?"
Kemerimi takarken cevap verdim. "Aylarca büyük olan insanları büyüğüm görmüyorum Shota-San. Delilik yaparsın diye hep arkaya atıyoruz seni."
"Ne zaman delilik yapmışım ben?"
"Doğrular konuşulmasın." Soul'un sessiz kalmasıyla kazandığım zaferle gülümsedim ve yolu izlemeye başladım. Bu apartman olduğumuz yere biraz uzak olsa da sadece bir saatlikti. Bir saat de olsa yol boyunca kafamızı boşaltmak üçüze de iyi gelecekti.
Eminim.
Nasıl olsa kafa dağıtacak bir zamanımız olmuyordu, bu fırsattı. Kafamı yasladığım koltukta yavaş yavaş gözlerim kapanırken Soul'un nefes seslerini rahatlıkla duyabiliyordum.
-
"Jongseob, geldik." Bana seslenen Taeyang Hyung ile gözlerimi açtım. Soul çoktan uyanmış kutuları katalara taşımaya başlamıştı. Kemerimi çözdüm ve arabanın kapısını kapattıktan sonra ben de bir kutu aldım. Eşyalarımız buraya daha önceden gelmiş, ufak tefek şeyleriyse biz getirmiştik.
Ayrı dairelerde kalmak can sıkıcı olsa da bir yönden iyiydi.
Kısacası kimse sorun etmezdi. Soul ayrıca beni çıplak görmek istemiyor muydu sanki? Fırsat bulsun işte. "Hyung, bitti." Soul'un sesiyle ona baktığımda sona kalan kutuyu da o çıkartmıştı.
Taeyang Hyung arabayı kilitledikten sonra zaten Soul'un ben uyurken cebimden almış olduğu anahtarla apartmana girdik, Soul anahtarlarımızı bize verdiğindeyse kutuyu alıp içeri girdim.
Kutuyu yere bıraktım. Kafamı kaldırıp evi incelerken büyük olduğunu fark ettim. Sade ve sıkıcı yurt odalarından farklıydı.
Burası kafa dinlemek için iyi yerdi. Yurtta kalırken çok farklı tarzdan insanlar görmek kabus gibiydi. Orada her kaldığım gün aklımı yitirecek gibi oluyordum. İnsanlar, önemsizdi. Beni önemsemezlerdi, var mıydım yok muydum görmezlerdi.
Evin kapısını çekip anahtarı aldığımda Soul'un olduğu kata çıkmaya başladım. Hepimiz alt altaydık. Kapısını çaldığımda Taeyang Hyung'u gördüm. Anlaşılan o işini erken bitirmişti. İçeri girdiğimde sordum.
"Bitirdin mi sen?" Bitirdiğini söylediğinde kafa salladım ve eşyalarını yerleştiren Soul'un odasına girdim. Onun da işi az kalmıştı. "Beğendin mi bari?"
"Hemde nasıl! İyi ki varsın be."
"Sen de."
Kendisini yatağa attığında elleriyle havada daireler çizmeye başladı. "Kafam şu an böyle, uyursam geçer." Ben de kendimi yanına bıraktığımda güldü. Onunla olmak gerçekten iyi hissettiriyordu. Soul gibi biriyle arkadaşlık kurmak benim için önemliydi.
-
aklımdakı sey bu degıldı💔 ayrıca kısa kalmış sinirlerim bozuldu-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
şaka maka mada faka nerden geldin buralara, p1harmony
Aléatoireyeni yapılan apartman sadece bir grup öğrencinin kaldığı bir apartman olsaydı kesin boşa kalan daire keeho ve intak'ın olurdu. (jiung mülteci)